Ödüm kopuyor birileri gelip hesap soracak diye. Hatta hatırımı soracak diye. Hey deli bakkal, ne var, ne yok. Ya da bugün sende ne var, ne niye yok. Mesela Murat Özaydınlı bende yine yok. Hadi o bugün var, yarın yok. Belki de gerek yok. Ya da Diyarbakır’daki birkaç küfürbaz. Ne de olsa sayıları az. İşte onlar da yok. Mesela şu var. Hani birileri yazmış, Diyarbakır’da bağıranlar Beşiktaşlıymış. (Saha kapanırsa Beşiktaş, Diyarbakır’la tarafsız sahada oynayacakmış). O birileri var. Ama onlar da arızalı işte. Önce bir bakıma ihtiyaçları var.
Peki havale var mı?
Murat Özaydınlı’nın havalesi var ama, aması da var. Anlamadım ben, siz bakın isterseniz nedir o, yenir mi, içilir mi? Taraftarla havale mi geçiriyormuş ya da taraftara havale mi ediyormuş. İbrahim Üzülmez de yok. Olsa da gitmez ki bende. Zaten İbrahim Üzülürmüş de. İbrahim Üzüldü de. Ve de İbrahim Üzdü de. Mesela Ersen Martin de yok. Ama at martini (tüfek cinsi) debreli Hasan (Hasan’lar), dağlar inlesin var mesela. Hani Martin, Galatasaray’a gol attı, hani Ahmet Yıldırım’a da yumruk attı? Tuhaf, ama o faulu da Denizli attı. Doktor Mete Düren de yok.Ona da gerek yok. Mesela Oğuz Çetin yeni bitti. Vardı da, şimdi yok. Ya da bir baktım vardı, bir baktım yoktu.
Aziz Yıldırım yok, vardı da yok sattı yok. Şenol Güneş tabii yok. O da ha var, ha yok. Sinan Engin de yok. Ali Tandoğan kalmadı. Anadolu dayanışması (?) taze bitti. Beşiktaşlı antrenörler (komplo teorileri) hiç olmadı. Unutmadan Özhan Canaydın ve Burak Elmas var. Ama onlar da bugün geldi, depoda. Rafta belki öbür hafta. İsterseniz bir de yanımdaki bakkala bakın, ya da öbür yanımdakine bakın. Ve sormayın lütfen, "sende niye yok" diye sakın...
Önce bir ailenin en büyüğünün bana kişisel tavrı(?) Sonra o ailenin de o büyüğe uyan tavrı (?) Benim o büyüğe olan saygım (tuhaf, ama hala öyle). Herkez o haksız da dese, o da kendine göre belki de haklıdır demem. Sonra O küçüğü sevmem. Ya biz, ya O’lu (ben) günler. Bir gece O’na üzülme onları seç, beni de pas geç demem(!) Sonra da tükenmem. Sonra gelmesi, sonra gitmesi, sonra o accayip Napolitana - Turca kadının beni saklandığım yerde bulup itmesi, iteklemesi.
Doğarken biri bana bir ara bilmem kaç yüz gün ve hergün üzüleceğimi söyleseydi, yine doğmak için ısrar eder miydim, bilmiyorum. Ya da geldiğim yere geri mi dönerdim. Sonra sus be Bilgin sus, sus... Saydığım bir büyüğün hatırına... Çok sevdiğim bir küçüğün kocaman hatırına... Onun için takılmayın (Ya da takılın) bu delinin her cuma şu üç beş satırına.
Hadi Siena’daki yenilgi sürpriz değildi. Ama İstanbul’daki Skipper Bologna yenilgisi de mi sürpriz değildi? İkide iki mağlubiyetleri vardı ve namağlup (o zaman) Efes Pilsen’den daha fazla Barcelona şansları vardı. Çünkü grupta CSKA gibi bir favori yoktu. Ya da grubun favorisi çoktu.
Yunanistan’da Panathinaikos’a değil, kendilerine yenildiler. Maç bittiği anda İstanbul’daki Siena’ya da düşüncelerinde yenildiler. Bakmayın İstanbul’da Panathinaikos’u 20 ile yendiklerine. Atina’da da 15 ile yenmiyorlarmıydı sanki.
Ve Sienalılar. Irak’taki koalisyon gücünün takımı gibiler. Kendileri için, kontratları için oynuyorlar. Ama Ergin’in büyük becerisiyle bazen de takımları için oynuyorlar. Bir takım kadar problemli Mirsad ve bir Mirsad kadar problemli bir takım.
Ülker’le bağlayalım. Booker, Blair tamam. Ama sessiz Praskevicius, iyi insan Goljovic ile onlar da buraya kadar. Mesela Mirsad’la (Praskevicius’un yerine) final - four yaparlar. İki numarada Kutluay da oynasa, belki de kupayı kaparlardı.
Moskova’da 4. sahne. Efes, CSKA’yı ha yakaladı, ha yakalayacak. İşte o anlarda tek tek sahneye çıkıyorlar (1 - 2 dakika arayla), Önce Golemac potanın içinden kaçırıyor, sonra Granger turnike atarken, zor olanı yapıp yürüyor (steps). Sonra Ender’in önce Rus’a asisti, sonra kaçan bomboş bir turnikesi. Sonra Ömer Onan’ın iki erken ve gereksiz atışı. Sonra da perde zaten. Biri ikisi sahadaki beşin içinde yardımcı rolde olunca oluyor da, dördü birden aynı anda başrolde olunca işte böyle oluyor. Bu seviyenin oyuncusu değiller. Dördü birden aynı anda Efes beşinin oyuncusu da değiller.
Kerem Tunçeri tamam, kendi doğrularının tercihleri. Ama Kerem’in arkasındaki Ender yanlış tercihleri. (Orhun Ene gibi biri olmalı) Brown, Kambala’ya lafım yok. Ama önce onlara para, sonra kalan paraya göre yabancı ara. İşte Granger, işte Golemac ile ancak Moskova’ya kadar. Ve de o eski Efes Pilsen Dark’lara oranla bu Efes Pilsen Light ile iyi yine Moskova’ya kadar. Bu CSKA final - four’da varsa vah basketbol vah. Ya da ah Efes Pilsen ah!
Turgay Demirel’e
İki takımlı Türkiye Ligi. Geri kalanlar da o lige ilave renkli miki deyince kızıyorsun. İşte Türkiye’nin Basketbolunun ligi:
Hani bana arada, sırada sorardın "Maçlarda niye görüşemiyoruz" diye. Ben de "Çok kalabalıksın be Vedat Bayram, her an yanında bir iki bakan, makan ya da vali. Tabii onların yancısı mancısı, hani var mı bize yan bakan. Başkan’ı maşkanı, asbaşkanı, bürokratı. Sıkılırım ben. Belki bir gün" derdim sana. Bak müdürlüğün bitti, etrafındaki o kuru yalan kalabalık da hooop İstanbul’un yeni müdürüne gitti. Bu akşam Galatasaray - Altay maçına gel, ben o zaman da burdaydım, yine burdayım, rahat rahat konuşuruz. Sevgilerimle. K.D.
SERİ İLANLAR
İmza: Köyün Delisi
SPOR
TOSHACK HAZIR KITA
At yarışları
Avrupa Ligleri
Hido’ya gözaltı
2. LİG puan durumu
MEMO DÖKTÜRDÜ
Filede bugün
Luce’nin imha planı
‘Fenerbahçe’den teklif almadım’
SÜRPRİZ İSİM YÜZEN
Ateş püskürdü
Ayhan’dan müjde
Mutlu’ya son darbe
İGDAŞ’ın hedefi
Danone heyecanı
Haber turu...
Bu bakkal başka bakkal
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010