Bir çay kaşığı fut, bir avuç bol, bir tutam da basketbol demek istedim, istedim de. Ama diyemedim de. Başlık bu. O kadar da uzun olmaz ki...
Ulusoy Cumhuriyeti ve Çek Cumhuriyeti
Futbol Federasyonu'nun en başı bağırıyor. Kovmayacağım, kovmayacağım, kovmayacağım. Kast ettiği de Milli Takım'ın en başı. Üç kere kovmayacağım diyor. Yani istersem kovarım. Ama istemiyorum. Kovmaktan beter etti midir nedir, ya da ne değildir. Galiba böyle durumlarda deniyor. Bence de kovdu bile. Hadi kovmadı da kovaladı diyelim.
Peki ya Antalya. Bu kadarı da hocaya ayıp değil mi ya. Bunları hak etmiyorki. Ya da ediyor mu ki. Zamanlamaya da bakın. Portekiz'in biraz öncesi. Slovakya'nın az öncesi, Çek Cumhuriyeti'nin de hemen öncesi. Şener Şen ve Kemal Sunal'ı da o aklımıza getiriyor. Hani belki düşünüp düşünüp de bulamadığımızı. Ulusoy ve Güneş de aynı Şen ve Sunal gibi müthiş bir ikili. Reytingleri de onlar gibi. Güldürüyorlar da. Onlar gibi güldürürken kara kara (!) düşündürüyorlar da. Güneş'e ne verdiği, ne zaman nasıl verdiği, doların kuru ve bu arada tabii başkan ve antrenörün dibe vuran kuru...
Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor. Lütfen...
Hem birbirlerini niye aramıyorlar ki, bunları niye telefonda konuşmuyorlar ki ? B.F.G (Biri Futbolu Gözetliyor)'nin 05 Haluk'u, 07 Şenol'u gibiler. Bizler de hani ekran başındakiler. Bize ne ne aldığından, ne zaman aldığından, hangi kurdan aldığından. Rahatlamak istiyorlarsa arayıp havuça, taşfırın erkeğine dökülseler (Kankalar ya). Sıkıldık artık, sıktılar da artık...
Sağol, sağol, sağol
Altı üstü altı kelime yazacaktı. BU ŞARTLAR ALTINDA FAYDALI OLACAĞIMA İNANMIYORUM. Saygılarımla yedinci kelime. Şenol ve Güneş de sekizinci ve dokuzuncu kelimeler olacaktı. Bir de tarih ile işlem tamamdı bile. Kovmayacağım, kovmayacağım, kovmayacağım demişti federasyonun başı. Şenol hoca da tahmin edildiği gibi üç kelime ile cevap verdi. Sağol, sağol, sağol.
Toroğlu'na göre penaltı ve kırmızı kart. Çakar'a göre penaltı ve sarı kart. Dilek'e göre penaltı ve no kart. Demirlek'e göre de no penaltı, no kart. Aralarında anlaşsalar da keşke sonra anlatsalar. Düşünsenize Demirlek orta hakem. Çakar ve Toroğlu "yan"dakiler. Dilek de mesela dördüncü olsun (tabii kamerasız gezmeyiz abi). Hangi maçı seyrederdiniz, futbolcularınkini mi, yoksa onlarınkini mi ? Ömrümüz biterdi de o maç bitmezdi vallahi.
Bir ömür boyu Dünya üçüncüsü değilsiniz. 2002 Kore - Japonya Dünya Kupası üçüncüsüsünüz. Hazırlık maçlarındaki rakiplerinizi Allah aşkına sizi yenenlerden seçin. Oynamadıklarınızı, hatta bence yendiklerinizi bile pas geçin. Ne olur, ne olmaz (İki maçta 6 oldu bile).
Hep aklımdalar. Hani denir ya (Belkide denmez) üstüm Ergin, altım Murat. Zor vallahi. Murat'ın durumu da ikisinin birbirinden çok farklı başarısının aynı yazıda yorumu da. Biri Siena ile final - four'a kalmış, diğeri Rimini ile son anda ikinci ligde kalmış. Bir tutam basketbol demiştim zaten. Fazlası köşemin tadını kaçırmasın. Kimbilir, belki öbür hafta.
Hido, Hüso ve his friends (Hüso ve arkadaşları). İbo ve Harun, iki iyi friends (iki iyi arkadaş). Harun yok, İbo şimdi without eniyi friend (eniyi arkadaşı yok). Mirsad has no friend (arkadaşı yok). Geri kalanlar da birbirleriyle friends (birbirleriyle arkadaş).
Bir tutam basketbol
Portekiz derken İsveç aklımıza geldi. Oraya da çeyrek var ya... Lejyonerlerimiz arasında da problemler var ya. Birbirleriyle oynamak da istemiyorlar ya (ki birbirleriyle oynaması şart olanlar). Hidayet ile teknik ekip arasındaki soğukluk her ne kadar gizlenerek giderilmek istense de biliniyor ya. Uzun süreli kamplara da hiç kimse sıcak bakmıyor ya. Ayrıca federasyon ile müessese kulüpleri arasında da Efes ve Ülker'in Euroleague'in balkonunda olmalarından dolayı problemler de var ya...
Bir tutam daha
Milli Takım'ın hemen hemen tamamının bu iki kulübün oyuncularından oluşması nedeniyle Ülker ve Efes'in, federasyonun gözünde diğerlerinden farklı bir yerde olmaları gerekirken, tam tersine, belki de farkında olmadan (hiç zannetmiyorum ama) sanki 12 Dev Adam'a rakip gibi görülmeleri. Örs'ün gerçek askerlerinin de bunlar olması. İbo'nun, Hido'nun, Memo'nun, Hüseyin'in, Mirsad'ın, profesyonelliğin farklı bir boyutunda oynaması ve ve Milli Takım'a da diğerlerinden farklı bir boyutta bakması. Evet, belki bunlar için biraz erken ama olsun, geç olmasın da, sonra daha da güç olmasın.
Biliyorsunuz, bunu yapmak hoşuma gidiyor. Önce cep telefonumu sol elime alıyorum. Sonra da o sol elimdeki telefon tarafından yönlendiriliyorum.
Yani önce SMS
Sonra mesaj
Sonra yeni mesaj aç
Sonra da mesaj gir
Ve işte mesaj
Heeey! Seni acccayip özlüyorum (tabii özleyeceğim, görmüyorum ki).
Sonra numarayı gir
- İşte girdim
Sonra da gönder
- İşte gönderdim
Tabii, MADE IN BENDEN. Cepten değil, yine köşemden.
Ne o cell, ne bu cell, yaşasın benim - cell.
SENİ de özleyeceğimi biliyorsun. Beni özleyeceğini de, ben biliyorum. Hele o hastalığın boyunca evinde yaptığımız sohbetleri... İlhan Şeşen ne diyor, ayrıntılara takılmak istemem, ama elimde değil. Ölümünden sonra toplananların yüzde 10'u hasta iken arada sırada evinde toplansalardı, belki orada toplanmalarına bile gerek kalmazdı. Dedim ya, elimde değil. Seni seviyorum da...
SERİ İLANLAR
İmza: Köyün Delisi
SPOR
GÜNEŞ TUTULMASI!
At yarışları
Avrupa Ligleri
KARTAL EL UZATTI: 87-89
2. LİG puan durumu
Sacramento vizeyi aldı
Erkekler yarı finalde
İlhan depremi
CAPELLO ZOR
Ahmet Hassan'dan imza
AYBABA MÜJDESİ
Minderde güldük
Yaklaşmayın yanına!
GENÇLER SARSILDI!
Yine tam isabet
Erbulak'ı andık
Haber turu...
Biraz fut, biraz bol, biraz da basketbol
Hüzünlü günler
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010