Bilgin Gökberk

Bilgin Gökberk

bilgingokberk@mail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Ece Temelkuran binmişler bir alamete gidiyorlar kıyamete demişti, galiba Laila'yı kastederek. Hıncal Uluç nasıl da sinirlenmişti, hatta "nasıl"sız da sinirlenmişti. Hatta ve hatta niçin sinirlenmişti ? Eee, o Ece'ydi işte. Sıradan da değildi işte. Tehlikeli olabilirdi de işte...
Ne Ece, ne Laila, ne de Uluç var bugün. Ne de onlarla ilgisi var bugünümün. Ama ne biliim, öyle geldi aniden işte. Hani sanki onlarda var. İşte biraz gel gelde var. Hani çok az gelin gelin de var. Mesela zürafa bile var, mesela eski kasa Range Rover'ım bile var. Üstelik o zürafaya bineceğim de, üstelik o zürafadan ineceğim de. Ama hepsi az sonra. Evet Kola Turka yok, ama Ala Turka var, ala Turka'nın yatık âlâsı da var. Belki sizce yine bütün bunların allahaşkına ne alakası var ? Ama bence var. To be devam edecek yani, sonra, dedim ya işte az sonra...

İçeride elli küsür bin kişi vardı. Ve o elli küsür bin kişinin oluşturduğu etkileyici bir futbolmania da vardı. Olağanüstüydü. Evet orası dört mevsim bir futbol stadıydı. Çok etkilenmiştim de . Yine de içi dışını unutturamamıştı ki. İçi müthiş demiştim, ama ya dışı diye de eklemiştim. Can Bartu'nun ayakları önümde yerden kesilmişti. Bağırıyordu.
- Ya, ben gazeteciyim
Polisin biri de cevap veriyordu.
- Bugün de herkes gazeteci be, fotoğraf makinen nerde peki ? Gazeteciymiş.
İç yapısı mükemmeldi de, alt yapısı nasıldı peki, nasıl olacak yoktu ki. Her maç günü Kadıköy'ün anası ağlıyordu. Kadısı da seyrediyordu, köylüsü de. Onların da fena halde anaları ağladığı halde. O Can Bartu bile susmuştu ya. Dünya stadlarını çok iyi bilen o Bartu bile susmuştu ya... Ben de pes demiştim. O stat mesela Samandıra'da olmalıydı. Gidişi de dönüşü de içi gibi sorunsuz olmalıydı. Nerden çıktı durup dururken şimdi Saraçoğlu peki ? Kendi kendine çıkmadı ki, ben çıkardım tabii. İşte o Saraçoğlu'na bile takılan ben, işte o Saraçoğlu'nun üstünden hoooop Olimpiyat Stadı'na hani, anlarsınız ya hani...

Uzun ince bir yoldayım
Yol uzundu, inceydi de. O uzun o ince o yoldaydım maalesef ben de. Gerçi sonunda Galatasaraylılar ve Olympiakoslular vardı, vardı ama, işte aması da vardı, aması da işte önümdeki, arkamdaki o binlerce arabasıydı... Dön dedim oğlum aniden, çabuk dön hem de. Aksi halde bu gece kabus olacak sana, döndüm de. O gece yarısından sonraki hemen hemen her haber bülteninde o haber vardı: "Ailenizden maça gidip de hala dönmeyen varsa yine de merak etmeyin. Hala yoldalar çünkü. Hala dönüyorlar çünkü".
İstanbul bir tuhaf şehirdi çünkü. Ha Saraçoğlu, ha Olimpiyat Stadı, birşey değişmiyordu ki. Kafa hep o kafaydı çünkü. İstanbul is her zaman İstanbul'du. Heyecanlıydı, canlı canlıydı, kocamandı, hani aman amandı. Mesela Kaya (Çilingiroğlu) - Hülya Büyükdere'de, bizim Ceyda (Erenoğlu) Esenyurt Ardıçlı Evler'de, mesela Bülent - Yasemin Sedef'de, ben Kadıköy'de, bir çoğu da Zekeriyaköy, Çekmeköy, bilmemne köydeydi. Bu kadar sözde köy arasında, köy gibi yönetiliyorduk da, sözde yönetiliyorduk da. Hani Akşehirli ne demişti; 'Hay bizim oraya şehir diyenin de, hay buralara köy diyenin de'...

Zürafanın düşkünü...
Ece'nin kastettiği o alametin, o padişahın ilk defa gördüğü o zürafa olduğunu bilir misiniz, ya da belki bilirsiniz. Hani onun düşkünü işte yazlık stadda da futbol seyredermiş kış günü. Hani Padişahın biri ilk defa gördüğü Zürafa'ya zorla sadrazamını bindirmişti de, zürafa da hareketlenince sadrazam da, hani nasıl bağırmıştı: "Bindik bir alamete, sanki gidiyoruz kıyamete". Cumartesi (yarın) ben de eski kasa Range Rover'ıma bindiriliyorum işte, o kıyamete maalesef ben de gidiyorum işte. Yarın Diyarbakır'dan yola çıkanlar bile yarın o stada benden daha çabuk gelecek. Maçtan sonra da Diyarbakır'daki evlerine benden daha çabuk gidecek. Bağlayalım, ama Diyarbakır'la değil Muş'la bağlayalım. Orası Muş da değildir, yolu yokuşta da değildir. Giden yine de gelemiyor ama, acep ne iştir ne değildir.

Sadede geldim
Bu stat belli ki, gidilmek için yapılmamış, belli ki, dönülmek için de. Tabii futbol seyretmek için de yapılmamış. Yaz Olimpiyatları için, adı da üstünde yazlık stat işte. Kış için değil, futbol için zaten değil, kışın futbol seyretmek için hiç ama, hiç değil.
Olimpiyatları bize vermeyeceklerine göre, ya da biz alamayacağımıza göre anlayın artık harcanan yüz küsür milyon doların ne haybeye gittiğini. İşte beleşe kondu denilen Galatasaray'ın altı üstü konduğu beleş de bu işte. Özhan Canaydın'ın, yönetiminin, Fatih Terim'in, Galatasaray için doğru tercih olduğunu biliyorum ben de tabii, onların Galatasaray'ın tek şansları olduklarını da biliyorum, onların Galatasaray'ın son şansı olduklarını da. Stat hariç doğru yolda olduklarını da. Ama bu stadın en büyük handikapları olduğunu da biliyorum. Sezonun ilk maçının öncesi çıkıntılık gibi olmasın ama, bu stadın onların sonu bile olabileceğini de biliyorum. Ama pazarlama tekniklerini kullanarak o Galatasaray'ı orada neredeyse bedavaya oynatmalarını, o kadar Galatasaraylı'yı da yolda gidip dönerken oynattırmalarını içime de sindiremiyorum. Yazlık bir olimpik stadı kışlık futbola bulaştırmaları... Evet benimki çıkıntılık olsun, çıkan ben olayım. Çıktığım gibi girmesini de bilirim de. Büyük bir risk alıyorlar ve neden alıyorlar bir türlü anlayamıyorum ve ne gerek var? Ya da bu işin içinde bizim bilmediğimiz başka bir iş var.

Bilgin'den
Seni özlüyorum.
Hatta, bazen acccaip de özlüyorum ya.
Geçen hafta da işte yine bazendi ya.
Bu cuma da yine bazen işte.
Seni seviyorum.
Hatta, bazen acccaip de seviyorum ya.
Geçen hafta da yine bazendi ya.
Bu cuma da yine bazen işte.
Zaten lafın gelişi bazen.
Bana galiba her an bazen işte.

SERİ İLANLAR

Cuma'ları ise Milliyet'teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi






SPOR


Fener nefes aldı
At yarışları
Avrupa Ligleri
Çizme büyük geldi : 62-72
2. LİG puan durumu
Kobe gün aldı!
Eczacı atakta
Herkes göreve
Nanni, Beşiktaş'ta
4 - 4 - 2
İpuçları tamam
Maxim tamam
Haber turu...
Az sonra...
Bakış açısı
Futbol işbaşına