Bilgin Gökberk

Bilgin Gökberk

bilgingokberk@mail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


     ŞÜKÜR daha Torino'ya gitmemişti. Yani bilinmiyorduk. Şaş da, Kore'deki golünü atmamıştı. Yani tanınmıyorduk da. Asmalı Konak da daha çevrilmemişti. Yani Kapadokyasız'dık da.
     Kim demişti, hatırlayamıyorum. Bir İspanyol, veya bir Fransız veya bir İtalyan yöneticiydi galiba (fıkralardaki bir Türk, bir Alman, bir Fransız gibi hani). Tabii kulüplerini de hatırlamıyorum (gerek var mı?). Bir futbolcumuz için (vallahi de billahi de onun ismini de hatırlamıyorum) o en geyiklasik cümleyi söylemişdi. O Avrupa'nın her takımında oynardı (!). Türkiye'de de yer yerinden oynamıştı. Bekle Avrupa, Türkler geliyordu. Evet, belki Türkler geliyordu, ama o sıralarda Avrupa'da vallahi de billahi de 400 küsur Bulgar futbolcusu oynuyordu. Aşağılık kompleksinin ölçüsü yok tabii, belki de var. Mesela aşşşağılık kompleksi (3 Ş ile). Ya da aşşşşşağılık kompleksi (5 Ş ile). Ya da
     
     Otel, stad, freeshop üçgeni
     KOMİK, hatta trajikomik. Bu ülkede oralarla ilgili racon kesenler de tuhaf ama oralarda arada bir, bir - iki günlüğüne kalanlar. O bir - iki günde de otel - stadyum - freeshop üçgeninde yer alanlar. Oraları zaten tanımıyorlar, ama buraları da tanımıyorlar. İşte son örnek İstanbulsporlu Selçuk. 20 yaşında, Fenerbahçe'ye imza atıyor ve bakın ne diyor: "Hedeflerim vardı. Önce Milli olmak, sonra bir büyük takımda oynamak (Fener de oynadı mı?), şimdi de Avrupa kaldı". Türkiye'nin belki önü en açık oyuncularından birinin hedefinin hedefsizliğine bakın. O Avrupa'da olsun da, neresi olursa olsun. Üstelik onun o Avrupa diye gıpta ettiği o Avrupa'nın o Avrupalıları, onun yaşadığı Dünya şehrine (İstanbul'a) ondan daha çok gıpta ediyorlardı. Bağlayalım, bekle Avrupa, Türkiş Desailly geliyor !..
     
     Fes, mest ya da pes
     TÜRKİYE'de her dönemde iyi futbolcular vardı. Şimdi de var. Onlar da Avrupa'nın her takımında oynarlardı, bunlar da oynarlar. Evet her dönemde birinci sınıf futbolcularımız vardı, ama kimin haberi vardı ? Cemil Turan'a Türkiş Rummenige diyen bizdik. Beyaz peynire Türkiş mozzarella dediğimiz gibi. Sertap Türkiş Madonna, Tarkan tabii Türkiş bilmemne, Hidayet Kukoc gibi, Emre Boğaz'ın Maradona'sı. Göçek Türkiş Sorrento, sucuk Türkiş puroşutto (okunuşu). Kimse gibisini almak istemezdi tabii. Yani elindekinin Türkiş'ini. Aslı onlardaydı ya... Torinolular'a fessizliğimizi anlatmak Şükür'e, Barcelonalılar'a mest'sizliğimizi anlatmak Rüştü'ye, Kapadokya'nın tanıtımı da Asmalı Konak'a kalmışsa ne diyelim. Galiba işimiz Allah'a kalmış...
     
     ONLARLA Cannes'da karşılaşmıştım. Yemeklerini bitirmiş, kahvelerini içiyorlardı. Galiba hastalardı da bana. Tabii yapıştılar da bana. Anlattıkça da anlatıyorlardı. İşte az pişmiş bifteği, işte bilmemkaç franklık şarabı, tam o anda da restoranda Tarkan çalmamışlar mı ? İkisi de bir tuhaf olmuşlar. Yok işte Türkiye değişiyormuş da, yok işte kabuk değiştiriyormuşuz da, filan da, falan da. Neler hissettiklerini anlatmaları bile çok zormuş da... Tarkan'la, Cannes'de tuhaf olmaları normaldi. Onlar ve gibiler Tarkan'sız da, hatta Cannes'sız da bir tuhaftılar zaten. Evet Türkiye değişiyordu da, değişmeyen de, değişemeyen de onlardı. Önce ben de bir espresso söyledim. Söylerken de hikayelerimden birini ceplerimin birinden çoktaaan çekmiştim bile. Cannes'da değil, Roma'daydım. Restoranda değil, Nike'ın bir shop'unda (shop işte). İçeri girdiğimde aşık bir Afrikalı, eski sevgilisine Afrikano söylüyordu. Ama olağanüstü söylüyordu. Elimde bir Nike, 9'u var mı dedim. Nike kızlarının hepsi birden bağırdı: Bekle be Turco, önce parça bitsin. Büyülenmiş gibiydiler. Sonra sordum.
     - Kim bu herif ?
     - Ne bilelim, bir Afrikalı işte. Galiba Nijeryalı, ya da Senegalli, ya da ....
     O kadar çoklar ki, karıştırıyoruz artık. Her gün bir - ikisi müzik listelerini altüst ediyor.
     Espresso daha gelmemişti. Ben de bir tuhaf oldum işte orda dedim kadınlara. Hatta sizin Cannes'da olduğunuzdan çok daha bir tuhaf oldum. Neler hissettiğimi ben de anlatamam size. Sonra espresso geldi. Sonra içtim, sonra da kalktım zaten. İki bana hasta kadın arkamdan bakıyorlardı. Eminim hiçbir şey de anlamamışlardı. Evet, bir Tarkan'ımız vardı. İyi ki de vardı. Dört yüz küsur Afrikalı demişti Nike kızı. Dört yüzünü bırakın, küsuru bile bizden kat kat fazlaydı. Şimdi her şeyi bırakıp o iki kadına takılırsınız eminim. Acaba kim onlar ? Tanırsınız onları da. Ama tanımasanız da ne farkederki ?
     Sağınıza solunuza bir bakın. Onlar o kadar çoklarki...
     
     ÖNCE siz.
     Biliyorsunuz işte.
     Onu seviyorum, onu özlüyorum da.
     Sonra sen.
     Sen de biliyorsun işte.
     Seni seviyorum, seni özlüyorum da.
     Ve tabii ben.
     Ben de biliyorum işte
     Evet onu seviyorum onu özlüyorum
     Tamam belki delice ama
     yüzde yüz Napolice.
     
     GÖÇEK'TE kahvaltı ediyorduk. Masadaki İtalyan kadın aniden bağırdı. Bu peynirin adı ne (beyaz peynir) ?
     - "Türkiş mozzarella".
     İtalyan kadın şaşırmıştı.
     - Ne mozzarellası be ! Bu şahane bir peynir...
     - Mozzarella değil tabii. Hani siz kolay anlayın diye. İtalyansınız ya... It is white peynir.
     O herif (sinirlendiğim için) biraz sonra sucuğa "Türkiş puroşutto (okunuşu) ", lahmacuna "Türkiş pizza" diyecekti belki de. Aşağılık kompleksi her tarafını sarmıştı bir kere. Utanmasa, Göçek'e de Türkiş Sorrento (Napoli'de bir koy) derdi. Dünya'nın en güzel koylarından birinde müthiş bir Türkiş kahvaltıyı tekneleriyle gelen Göçek aşıkları İtalyanlar'a bile pazarlayamıyorsak, ya da peynirini sucuğunu, şusunu busunu, nasıl pazarlarız Allah aşkına bu ülkenin futbolcusunu ?
     
     SERİ İLANLAR
     İmza: Köyün Delisi




SPOR


CİM-BOM'A EVET
At yarışları
Avrupa Ligleri
Beşok, Roma yolcusu
2. LİG puan durumu
ALIŞ VERİŞ ZAMANI
Filede atak
İLHAN GERİLİMİ
SON HAMLELER!
Yeni maskot Prates
Artık daha güçlüyüz
Emre'nin yeri sağlam
WILLIAMS AMGARGOSU
İNGİLİZ YAYGARASI
Şike dosyası yönetimde
Okan'da mutlu son
Tekvando incelemede
Haber turu...
Aşşşağılık, ama üç Ş ile
Siyasette penaltı
Türkiye sevdalısı