Antep’in gazisi Beşiktaş’ın Niyazi’si

24 Mart 2003


<#comment>     İlk kırk beşte Sergen - Tümer, Antep’te yoktu. O ikisinin gibisi Giunti (o da solak ya) yoktu. Beşiktaş orta sahada İbrahim, Yasin, Tayfur, Pancu, Kaan Dobra’lıydı. Pancu hariç geri kalanlar ya da herhangi bir birinci lig takımının orta sahasında yer alanlar. Yokki birbirlerinden farkları. Farkları belki Beşiktaş’takilerin fiyatları. Aralarından Pancu sıyrılıyor tabii. Sıyrılıyor da, da’sı da var işte. Ceyhun’un, Romanya’da üretilmiş tipi sanki. Topu ne veriyor, ne de kaptırıyor. Ne rakibe, ne de arkadaşlarına. Hiç olmazsa rakibe kaptırsa. Onlardan tekrar kaparsınız hiç olmazsa...
     Tamam, ilerideki ikili Dursun ve Mansız’dı. Ama o ikili de yaratıcısız orta sahasız vallahi oldukça manasızdı. Mesela ilk kırk beşte sadece bir gol, bir de penaltı olmasa da hiç olmazsa penaltı mıydı vardı (ikisi de Antep işi). Başka da hiçbir şey yoktu. Üstelik cebimde bir - iki pres, biraz dar alan alan, tabii birkaç koridor, tabii birkaç blok da vardı. Hazırlıklıydım yani. Gerekirse kullanacaktım, ama kullanamadım. Mesela Lucescu. Altı puan vardı ya. Yani Beşiktaş’ın kredisi vardı ya... Bu orta saha ile zaten gol de atamazlardı ya. Onun

Yazının Devamı

Antep’in gazisi Beşiktaş’ın Niyazi’si

24 Mart 2003


<#comment>     İlk kırk beşte Sergen - Tümer, Antep’te yoktu. O ikisinin gibisi Giunti (o da solak ya) yoktu. Beşiktaş orta sahada İbrahim, Yasin, Tayfur, Pancu, Kaan Dobra’lıydı. Pancu hariç geri kalanlar ya da herhangi bir birinci lig takımının orta sahasında yer alanlar. Yokki birbirlerinden farkları. Farkları belki Beşiktaş’takilerin fiyatları. Aralarından Pancu sıyrılıyor tabii. Sıyrılıyor da, da’sı da var işte. Ceyhun’un, Romanya’da üretilmiş tipi sanki. Topu ne veriyor, ne de kaptırıyor. Ne rakibe, ne de arkadaşlarına. Hiç olmazsa rakibe kaptırsa. Onlardan tekrar kaparsınız hiç olmazsa...
     Tamam, ilerideki ikili Dursun ve Mansız’dı. Ama o ikili de yaratıcısız orta sahasız vallahi oldukça manasızdı. Mesela ilk kırk beşte sadece bir gol, bir de penaltı olmasa da hiç olmazsa penaltı mıydı vardı (ikisi de Antep işi). Başka da hiçbir şey yoktu. Üstelik cebimde bir - iki pres, biraz dar alan alan, tabii birkaç koridor, tabii birkaç blok da vardı. Hazırlıklıydım yani. Gerekirse kullanacaktım, ama kullanamadım. Mesela Lucescu. Altı puan vardı ya. Yani Beşiktaş’ın kredisi vardı ya... Bu orta saha ile zaten gol de atamazlardı ya. Onun

Yazının Devamı

İstanbul dibim kara, peki ya Ankara...

21 Mart 2003


<#comment> Onunki İstanbul’dan da kara. Hatta kapkara galiba koca Ankara. Sağımız solumuz, önümüz arkamız, İstanbul veya İstanbullu ile dolu ya. Ama bu cuma Ankara’ya. Sizin gözünüzden belki kaçan, benim gözüme fena halde battı bile. Yani bu cuma köyün delisi Ankara ile, Ankara ve çapakları ile...

EL KOL HAREKETİ YAPSANA BANA
Şeref Tribünü’nde yanınızda da bir - iki, yeni eski (çok eski değil) bakan da varsa, siz de bir kulübün başkanıysanız, üstüne üstlük başarılıysanız da ayağa kalkıp, herkesin gözü önünde, o iki yeni eski bakanın da, gözünün tam önünde (ben iki tane seçebildim), yönetim kurulunun da az önünde tribünlere sol kol ve sol dirsek yardımıyla sağ el ve sağ kollu istediğin hareketi yolla... Bedeli de on beş gün işte. Sudan da ucuz işte. Evet, on beş gün ceza var, varda o cezanın içinde cefa mı var, yoksa sefa mı var?

ONBEŞ GÜN SEFA

Yazının Devamı

Ya tahrik olman beni tahrik ediyorsa I

14 Mart 2003


<#comment> Tahrik var. Özür hep aynı. Hani denir ya, özürü kabahatinden kocaman. İşte o özür, bu özür olmalı. Saraçoğlu’nda o var. İnönü’de o var. Ali Sami Yen’de de o özür var. İşte Ankara’da da var. Olay olan her yerde o iki kelime var, tahrik var. İşte son Galatasaraylı, Fenerbahçeli derbi.
Anladığım kadarıyla (anlamıyorum ya) iki yerde tahrik var. 1) Fenerbahçeli yöneticilere göre; Fatih Altaylı’nın onları tahrik etmesi. 2) Galatasaraylı yöneticilere göre de; Fenerbahçeli futbolcuların pankartlarıyla tribünleri tahrik etmesi. Sorun yukarıdakilerse çözüm de aşağıdakiler.
Fatih Altaylı’ya rica ederiz, bir daha hiçbir derbiye gelmez, o pankart da getirilmez. Olaylar biter mi peki ? Bu kadar aptal yerine konulduğumu hiç bu kadar da hissetmemiştim ki. Neyi yorumlayayım ki ? Bu kadar aptal yerine konan birinin yorumları da zaten niye okunur ki ? Ya da okunur mu ki? Hadi İstanbul öyle. Üç büyükler, falan filan. Peki Ankara’da ne Altaylı var, ne de pankart. Peki Ankara niye böyle ?

Gençlerbirliği’nin eski ikinci başkanı, sonradan Ankaragücü’nün Başkanı oluyor da, Ankaragücü’nün eski teknik direktörü sonradan Gençlerbirliği’nin yeni teknik direktörü olurca niye

Yazının Devamı

Dereyi, Dereli’yi görmeden

9 Mart 2003


<#comment> Değil mi bu ligin en acccayip günü... Ya da en sinir bozucu gün... Ya da en sinirlerin bozulduğu gün... Yani dün... Peki, niye bozuluyor veya bozduruluyor. En sinirsiz olması gereken Selçuk Dereli’nin sinirleri dünden bir önceki gün... Hakem maçta maçın önüne çıkmasın diyenler ex - hakemler... Maçtan önce hakemi, o hakemi en öne çıkartanlarda yine aynı ex - hakemler... Dereli, arkaya geçmek istemiyor mu sanki? Hoş istese de geçemiyor ki... Maçta öne çıkmıyor... Maça en önde çıkıyor... Klâsik olsun... Hani dereyi görmeden gibi... Dereli’yi de mi görmeden... O da dolmuş tabii... İşte maçın ilk sarısı 33. saniye... Daha maçın 1. dakikasının yarısı... Futbolcu gergin, yönetici gergin, seyirci gergin... Dereli en en en gergin... Galatasaray, Ayhan’sız, Berkant’sız, Batista’sız... Yine de Hasan’sız... Şaşmadık mı? Şaş’tık tabii deyip Hasan’a gelmese de laf, ben getireyim Hasan’a lafımı... Yoksa Terim’in bir ilk onbir gafı mı? Belki solu belli olsa da hadi sağı - solu belli değil... Ya da ne yapacağı belli değil. Ama diğerlerinin de ne yapacağı belli değil mi?..
Merak edenler için (niçin) 5.30’daki ilk anons... Galatasaray için anonsun tatsızlığı... Fenerbahçe için tadı...

Yazının Devamı

Derbinin öncesi yine böyleyse

7 Mart 2003


<#comment>Önce biri
İşte, yine bir derbi öncesi ve de yarınki cumartesinin tam altı gün öncesi. Yine bir pazar gecesi. Yine bir Galatasaraylı, bir Fenerbahçeli sesi. Yine titizlikle (?) seçilmişler. Biri Ömer Çavuşoğlu. Onunla hiç karşı karşıya gelemedim. Yakınından da geçemedim. Uzağından geçtim belki. Ama uzaktı işte o, tabii ben de. Ve seçemedim belkide. Cin gibi biri, akıllı da. Önemi, Fenerbahçeli eski (?) yönetici olması. Özelliği de iyi bir Fenerbahçeli olması. Başka bir özelliği de Fenerbahçe’nin sırtında olması. Fenerbahçe’ye de büyük hizmetlerde bulunmuş (?). 10 senedir yönetici değil. Ama her ekranda o var. İsminin önünde de "eski" var. Bir - iki dönem yönetici, sonra her dönem eski yönetici. Verdiklerini de şimdi geri alıyor. Belki vermediklerini de. Yani üste de alıyor. Bir gün "Getirin şu hesabımı" dese, göreceğiz biz de Fenerbahçe mi Çavuşoğlu’na borçlu, ya da Çavuşoğlu Fenerbahçe’ye ne borçlu. Yanlız O değil tabii. Ama onun ismi altında Fenerbahçe’nin, isimlerinin önünde "eski" yazan ama "eskimeyen" diğerleri de. Ben sempatik buluyorum onu. Seviyorum da (Hiç tanımasam da). Fenerbahçeli her kötü günde o var. Her Fenerli derbi önceside de, sonrasında da hatta iki

Yazının Devamı

Korkmaz kardeşler

5 Mart 2003




Gereksiz bir kupanın, gereksiz bir maçıydı. (Galatasaray için). Ama sanki Şampiyonlar Ligi’nin kupaya giden bir maçıydı. Ne seyirci vardı ama... Ama aması da vardı. Ne Malatya için ordaydılar, ne de Galatasaray için, ne de Galatasaray - Malatya için... Tabii soracaksınız peki niçin... Bence Fenerbahçe için... Fenerbahçe öncesinde moral vermek için... Bıraksalardı cumartesiye kadar da kalacaklardı Ali Sami Yen’de... Havaya girmişlerdi bir kere... Seyirciden ne maça ne de Galatasaray’a bence bağlayalım Ziya’ya... İlk 45’te masal gibiydi. Hani bir varmış bir yokmuş gibi... 18’de Mondragon’a gol attı. 28’de Suat Usta’ya tekme attı. 29’da da Bülent Uzun, Ziya’yı attı. Bir vardı, pir vardı... Bir baktık yoktu. İlk 45’te Berkant da vardı. Hani kenardan çift sarıdan attır kendini deseler yine böyle attırmazdı insan kendisini... Şike diye belki hakem de atmazdı. Önce bir sarısı vardı. Sonra 35’te ortalanan topu durup dururken eliyle kaleye attı. 36’da da Bülent Uzun bu kez Berkant’ı attı.
İkinci golü atan Fazlı, ama attıran Bülent Korkmaz’dı. İlk 45’te atılan iki gol ve iki oyuncu vardı. Galatasaray’ın da hâlâ üç oyuncu değiştirme hakkı, ama 10 tane de değiştirmesi

Yazının Devamı

Korkmaz kardeşler

5 Mart 2003


<#comment> Gereksiz bir kupanın, gereksiz bir maçıydı. (Galatasaray için). Ama sanki Şampiyonlar Ligi’nin kupaya giden bir maçıydı. Ne seyirci vardı ama... Ama aması da vardı. Ne Malatya için ordaydılar, ne de Galatasaray için, ne de Galatasaray - Malatya için... Tabii soracaksınız peki niçin... Bence Fenerbahçe için... Fenerbahçe öncesinde moral vermek için... Bıraksalardı cumartesiye kadar da kalacaklardı Ali Sami Yen’de... Havaya girmişlerdi bir kere... Seyirciden ne maça ne de Galatasaray’a bence bağlayalım Ziya’ya... İlk 45’te masal gibiydi. Hani bir varmış bir yokmuş gibi... 18’de Mondragon’a gol attı. 28’de Suat Usta’ya tekme attı. 29’da da Bülent Uzun, Ziya’yı attı. Bir vardı, pir vardı... Bir baktık yoktu. İlk 45’te Berkant da vardı. Hani kenardan çift sarıdan attır kendini deseler yine böyle attırmazdı insan kendisini... Şike diye belki hakem de atmazdı. Önce bir sarısı vardı. Sonra 35’te ortalanan topu durup dururken eliyle kaleye attı. 36’da da Bülent Uzun bu kez Berkant’ı attı.
İkinci golü atan Fazlı, ama attıran Bülent Korkmaz’dı. İlk 45’te atılan iki gol ve iki oyuncu vardı. Galatasaray’ın da hâlâ üç oyuncu değiştirme hakkı, ama 10 tane de değiştirmesi gereken

Yazının Devamı