<#comment>#comment> Bir çay kaşığı fut, bir avuç bol, bir tutam da basketbol demek istedim, istedim de. Ama diyemedim de. Başlık bu. O kadar da uzun olmaz ki...
Ulusoy Cumhuriyeti ve Çek Cumhuriyeti
Futbol Federasyonu'nun en başı bağırıyor. Kovmayacağım, kovmayacağım, kovmayacağım. Kast ettiği de Milli Takım'ın en başı. Üç kere kovmayacağım diyor. Yani istersem kovarım. Ama istemiyorum. Kovmaktan beter etti midir nedir, ya da ne değildir. Galiba böyle durumlarda deniyor. Bence de kovdu bile. Hadi kovmadı da kovaladı diyelim.
Peki ya Antalya. Bu kadarı da hocaya ayıp değil mi ya. Bunları hak etmiyorki. Ya da ediyor mu ki. Zamanlamaya da bakın. Portekiz'in biraz öncesi. Slovakya'nın az öncesi, Çek Cumhuriyeti'nin de hemen öncesi. Şener Şen ve Kemal Sunal'ı da o aklımıza getiriyor. Hani belki düşünüp düşünüp de bulamadığımızı. Ulusoy ve Güneş de aynı Şen ve Sunal gibi müthiş bir ikili. Reytingleri de onlar gibi. Güldürüyorlar da. Onlar gibi güldürürken kara kara (!) düşündürüyorlar da. Güneş'e ne verdiği, ne zaman nasıl verdiği,
<#comment>#comment> Thomas, beyefendiye lütfen kapıyı göster
Hani adam çok patavatsızmış, çok da münasebetsiz. Ama çok da seviliyormuş. İşte çocuğun birinin yeni bir yaşına basacağı gün, anne ve baba da bir doğumgünü partisi verelim demişler. Ama sır gibi de saklamışlar. O münasebetsiz de duyar muyar gelir melir, ne olur ne olmaz.
Tam pasta kesilirken kapı çalmış. Bakmışlar o. Mecburen içeri almışlar. Çocuklar da hemen etrafına toplanmış. Adam da keyiflenmiş. Aniden çocuklar demiş. Bilin bakalım, elim cebimde, cebim delik, elimde ne var? Herkes huzursuz olmuş. Ev sahibi de hemen uşağa seslenmiş. Thomas, beyefendiye lütfen kapıyı gösterirmisin. Durun demiş adam. Yanlış anladınız. Elini cebinden çıkarmış, bakın bir sterlin var. Kah kah, kih kih, filan falan, rahatlamışlar, gevşemişler de.
Beş - on dakika ya geçmiş, ya da geçmemiş yine o adam ortada, etrafında da yine o çocuklar. Bilin bakalım elim cebimde, cebim delik, elimde ne var? Biri bir sterlin, diğeri bir dolar, bir diğeri bir bilmemne, yok bir penny, yok bir dinar, adam hep hayır diyormuş. Sonra hep bir
<#comment>#comment> Hey ibo, Mahsun ararsa Özcan'dayım!
EVDEN çıkıyordum. Kapıyı açtım, tam kapatırken de salonuma doğru bağırdım: "Özcan (Özcan Deniz) ararsa İstanbul dışındayım". "İbrahim'e (İbrahim Erkal) gidiyorum. Belki İbo (İbrahim Tatlıses) filan yemeğe çıkarız. Sonra belki Alişan'lara geçeriz. Ya da Ebru'lara (Gündeş) uğrarız."
Sesim boş salında yankılanıyordu. Evde kimse yoktu ki, sonra devam ettim, Bugün Tarkan'ın sevgilisinin doğumgünü, sakın unutma. Ebru'ya (Şallı) da sor, Harun'dan (Tan) ayrıldı mı ? Geç kalırsam da merak etme. Belki hep beraber Arto'yu dinleriz. Yukarıdakilerlehiç tanışmamıştım. Ne içlerinden birine uğramıştım, ne de herhangi biriyle konuşmuş, ne de tabii yemek memek... Ama sanki onlarla yaşıyordum. Sanki salonumda onlardan biri vardı. Ve hayatımda her an onlar vardı. Ben, sevgilim, Tarkan'ın sevgilisi, babam, babası, Gülben, anası, belki kaynanası...
Mustafa Denizli'nin dostları böyleyse
MUSTAFA Denizli kendi planlasa böyle bir televizyon programı yapamaz diyor Hıncal Uluç kendi
Galatasaray'ın bugüne kadar belli olmayan onbiri galiba artık belli gibi. Gibi, çünkü hiç olmazsa sekizi belli. Dün Baliç, Lukunku Ali ve Cihan, geri kalan üçtü. Her gün Ergün sakat, Şaş cezalı, Batista, Ayhan Terim'in yanında, diğer yanında Galatasaray'ın Arif'i, işte kalan yedi (galiba) maçta az çok Galatasaray onbirinin tarifi. Birşey daha belli Terim'in kafasında, bugünden şekillenen yarının Galatasaray'ında Volkan'ın da yeri artık belli. En kısa yoldan Volkan, hani Veron gibi diyebiliriz onun için. Nereden çıktı şimdi durup dururken Arjantinli. Onun da stili işte aynı onun gibi. Kafalar da sıfır numara, ikisinde de topla binbir numara... Oda Veron gibi her yerde, adeta deva her derde. Hala anlamak istemeyenlere biraz yumuşatalım. Mesela Beckham'dan çok Veron gibi deyip Volkan'ın tarifine İngiliz de katalım...
Dört forvet olur mu? Terim olunca oluyor işte. Karan, Lukunku, Revivo, Baliç. Hatta Veron Volkan gizli forvet, gerçi ona gizli denmez ya. Mesela Karan hariç öbür üç forvetten daha da forvet. İlk kırkbeşin ortalarına gelindiğinde yalnız Baliç ve Revivo'nun o acccaip ortaları
<#comment>#comment> Galatasaray'ın bugüne kadar belli olmayan onbiri galiba artık belli gibi. Gibi, çünkü hiç olmazsa sekizi belli. Dün Baliç, Lukunku Ali ve Cihan, geri kalan üçtü. Her gün Ergün sakat, Şaş cezalı, Batista, Ayhan Terim'in yanında, diğer yanında Galatasaray'ın Arif'i, işte kalan yedi (galiba) maçta az çok Galatasaray onbirinin tarifi. Birşey daha belli Terim'in kafasında, bugünden şekillenen yarının Galatasaray'ında Volkan'ın da yeri artık belli. En kısa yoldan Volkan, hani Veron gibi diyebiliriz onun için. Nereden çıktı şimdi durup dururken Arjantinli. Onun da stili işte aynı onun gibi. Kafalar da sıfır numara, ikisinde de topla binbir numara... Oda Veron gibi her yerde, adeta deva her derde. Hala anlamak istemeyenlere biraz yumuşatalım. Mesela Beckham'dan çok Veron gibi deyip Volkan'ın tarifine İngiliz de katalım...
Dört forvet olur mu? Terim olunca oluyor işte. Karan, Lukunku, Revivo, Baliç. Hatta Veron Volkan gizli forvet, gerçi ona gizli denmez ya. Mesela Karan hariç öbür üç forvetten daha da forvet. İlk kırkbeşin ortalarına gelindiğinde yalnız Baliç ve Revivo'nun o acccaip ortaları vardı. Fenerbahçe'nin canı
<#comment>#comment> Ödüm kopuyor birileri gelip hesap soracak diye. Hatta hatırımı soracak diye. Hey deli bakkal, ne var, ne yok. Ya da bugün sende ne var, ne niye yok. Mesela Murat Özaydınlı bende yine yok. Hadi o bugün var, yarın yok. Belki de gerek yok. Ya da Diyarbakır’daki birkaç küfürbaz. Ne de olsa sayıları az. İşte onlar da yok. Mesela şu var. Hani birileri yazmış, Diyarbakır’da bağıranlar Beşiktaşlıymış. (Saha kapanırsa Beşiktaş, Diyarbakır’la tarafsız sahada oynayacakmış). O birileri var. Ama onlar da arızalı işte. Önce bir bakıma ihtiyaçları var.
Peki havale var mı?
Murat Özaydınlı’nın havalesi var ama, aması da var. Anlamadım ben, siz bakın isterseniz nedir o, yenir mi, içilir mi? Taraftarla havale mi geçiriyormuş ya da taraftara havale mi ediyormuş. İbrahim Üzülmez de yok. Olsa da gitmez ki bende. Zaten İbrahim Üzülürmüş de. İbrahim Üzüldü de. Ve de İbrahim Üzdü de. Mesela Ersen Martin de yok. Ama at martini (tüfek cinsi) debreli Hasan (Hasan’lar), dağlar inlesin var mesela. Hani Martin, Galatasaray’a gol attı, hani Ahmet Yıldırım’a da yumruk attı? Tuhaf, ama o
<#comment>#comment> Story of O
İşte yine Story Of O (Onun hikayesi). Veya Story Of 10’lar (10’ların hikayesi). O o zaten. Ya da o kafa. Onlar da uçaktaki 10’lar. Onun Asbaşkanı’na bakın. Sanki başka bir ülkenin federasyonunun asbaşkanı. Biz özerkiz diyor, bizim paramız var (Bizim paramız, onların parası. Onların parası yine onların parası). Bize karışamazlar. Peki biz özerk değil miyiz ? (Biz, hepimiz). Bize niye karışıyorlar ? Bush, Powell, Rumsfeld, Franks. Eriksson’un İngiltere’sinin orta sahası mı ? Bizim paramız yok mu ? (Yok). Ve ekliyor Asbaşkan. Sponsorlarımız veriyor ve de TV hasılatı. Sanki Fox TV’nin hasılatı. Sponsorun malı deniz ya ....... ? Federasyon Başkanı’nın amcası bile savurganlığa isyan ediyor. Ama federasyonun Ata amcası hala karışamazlar diyor...
Vekilleri illet ediyor milleti
Yaa özel uçak tutsa tutsa 30 - 40 bin dolar. Bilemedin 50 - 60 bin dolar. O uçağa da üstelik onlarca 10’lar dolar. Bol dolanlara, altı üstü, hatta önü arkası, sağı solu, en fazla 100 - 150 dolar. Hadi alıştık diyelim artık biz bu tip vekillere. Ya da
<#comment>#comment> Doğan Hakyemez
CNN Türk’teki Pivot’u yapıyorum ya. Susuyorum onlara göre (onlarca mail) müşteri kaybetmekten de korkuyorum. Konu Hakyemez ve Hakyemez’in basketbol yazması. İşin doğrusu tabii bir Milli Takım menajerinin yazmaması. Ama Doğan bu. Bu da o Doğan’ın doğrusu... Müşterim tabii benim de. Hem de iyi müşterim. O ve bir dönemin Örs’ü, yine o dönemin Pano Natof’u, vs... o dönemin en çok ilgi çeken yazılarımda hep onlar var. Yani onlara da şükran borcum var...
Masal masal matitas...
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde. O zamanlar bile sevgili Doğan yine her işin içinde. O Fenerbahçe menajeri, Çetin Yılmaz da Fenerbahçe’nin coachu. Fenerbahçe, Beşiktaş’ı yenmiş. Ertesi gün Doğan, şöyle yazmış. Fener kenar yönetimi (yani o ve Çetin) mükemmeldi... Ben de bir gün sonra bakın ne yazmışım. Keşke maçın hakemi de sen olsaydın. Hatta bir - iki yaş genç olsan da bir - iki dakika oynasaydın da. Şimdi hiç olmazsa menajeri olduğu Milli Takım’ın maçlarını kritize etmiyor. Konu açılmışken, ya da ben bilerek konuyu açmışken, Doğan’a