Güzel adam

21 Temmuz 2009

Taçsız Kral Metin Oktay, Arap Yusuf Tunaoğlu ve Güzel Adam Vedat Okyar... Yıllarca aynı ortamda  çalıştık, aynı havayı kokladık, onlar yazı, ben haber peşinde koştum. Düşünün bu üç efsane oyuncuyu önce tribünlerden izliyorsunuz, sonra onlarla birlikte çalışma şansını yakalıyorsunuz.
Üçü de güzel adamdı. Bu üç güzel adamın ortak yönleri ise üçünün de Beşiktaşlı olmasıydı... İster inanın, ister inanmayın, Metin Oktay ağabeyimin siyah-beyazlı renklere olan aşkını anlatırken, gözlerinin dolduğuna tanıklık edenlerdenim.
Dün sabah cep telefonum çaldı, Vedat Okyar’ı kaybettiğimizi öğrendim, yıkıldım...Yusuf ağabeyi yarın ölümünün dokuzuncu yılında anacağız, güzel adam Vedat Okyar’ı da bugün toprağa vereceğiz. Pazar günü ise bir diğer Beşiktaş’lı meslekdaşımız Orhan Şengürbüz kardeşimizi son yolculuğuna uğurladık. Bu nasıl bir rastlantıdır?
Vedat ağabey, içimizden biriydi... Futbolculuktan gelmenin verdiği avantajı yorumlarında müthiş kullandı, yıkıcı

Yazının Devamı

Bravo Volkan

6 Haziran 2009

Hedefi Dünya Kupası finalleri olan bir ekibi, bu tip hazırlık maçlarında fazlaca eleştirmeye oldum olası karşıyımdır. Lig bitmiş, adaleler yorgun, bu faktörlere bir de yoğun transfer trafiğini eklersek, böylesi bir tabloda mükemmeli aramak biraz lüks olmaz mı? Kaldı ki ay - yıldızlı ekibimizin iskelet kadrosunda yer alan birçok oyuncu da yok.
Diyeceksiniz ki bunlar mazaret mi? Elbette, hayır... Ne var ki, Fransa güçlü bir ekip. Hem topu ayağa oynuyorlar, hem ofansta çoğalıyorlar, hem de presle rakibi boğuyorlar.
Buna karşın ilk yarıda rakibimizin aradığı ama bulamadığı iki net pozisyon yakaladık. Hele Arda’nın kaçırdığı inanılmazdı. Anelka’yı tutmakta zorlandık. Penaltı yaptıran ve kırmızı kart gören İbrahim Üzülmez’i ipe çekmek yanlış olur. Anelka Üzülmez’den kurtulsaydı, zaten goldü. Peki, Gökhan Zan ya da Hakan Balta neredeydiler? Üzülmez’in o pozisyonda kademeye girmesi bile başarıdır. Hatası, takımını on kişi bırakması.
Tüm bu handikaplarımıza karşın, oynama ve kazanma isteğimizin üst düzeyde olması en

Yazının Devamı

Tarihi gol

25 Mayıs 2009

Süper Lig’de oynanan futbolu, beğenin, ya da beğenmeyin... Böylesi bir ligi kişisel ben anımsamıyorum... Düşünün ligin bitimine bir hafta kaldı, şampiyonun adını bir türlü koyamadık... Böylesi bir heyecanı bize yaşatan zirve ortaklarını kutlamak gerekir. Ligin altındaki yaşam savaşına ne demeli! Böylesi bir yangını da hatırlamıyoruz.
Adı üstünde ne de olsa derbi... Ama ne derbi? Maç gitti, geldi...
Avrupa’yı kovalayan Galatasaray mücadeleyi hiç bırakmadı...  Gol attı, fırsatlar yakaladı, ne var ki final paslarında yeterli beceriyi gösteremedi ve sahada yenik ayrılırken, umutlarını son haftaya taşıdı.
Gelelim Beşiktaş’a... Sahaya bir türlü ağırlığını koyamadı. Bobo’nun golüyle öne geçerken, rakibine çok pozisyon verdi, özellikle Baros iki net pozisyonu gole çevirse, Beşiktaş’ı zirve yarışında hüsrana uğratması işten bile değildi. Arda’nın etkili oyununu Galatasaray skora yansıtamadı. Beşiktaş skora oynadı dersek daha doğru olur. Böylesi bir yarışta, böylesi bir baskı altında Beşiktaş’tan iyi

Yazının Devamı

Bobo kopardı

14 Mayıs 2009

Bobo, tipik bir forvet mi, yoksa değil mi? Kimine göre ‘iyi’, kimine göre ‘vasat’, kimine göre ehhh! Tartışılması da doğal! Sağı-solu belli olmuyor! Ne zaman atacağı, ne zaman kaçıracağını asla kestiremezsiniz! İlk yarıda bir pozisyon kaçırdı ki, atsa belki de maç kopacak.
Aynı Bobo, ikinci yarıda öyle ‘muhteşem’ bir gol attı ki, inanılmaz. Pozisyon hem çaprazdan, hem de zorluk derecesi bir hayli yüksek... Öyle bir vurdu ki, kaleci Volkan Babacan’ın yapacağı hiçbir şey yoktu, inanın. Yine aynı Sambacı, Yusuf’un soldan getirip, penaltı noktasına kestiği topu kafayla kaleye yollarken, maçı kopardı, Fenerbahçe’nin 26 yıllık kupa özlemine de ‘set’ çekti, hem de geceye damgasını vurdu.
Sadece Bobo mu? Holosko ve Tello... Tello, Delgado’nun görevini fazlasıyla yerine getirdi. Hem orta sahayı iyi yönlendirdi, hem de oyunu rakip alana yıktı. Holosko’ya ayrı bir parantez açmakta yarar var. Kim ne derse desin, Beşiktaş’ın en iyilerinin başında geliyor. Bir bakıyorsunuz forvette, bir bakıyorsunuz

Yazının Devamı

Kapasite bu

7 Ocak 2009

Denizli kupayı da ciddiye alıyor. Kadroya üç kaleciyi alıyor! Kupayı kazanıp, Avrupa’yı çıkmayı garantiye almak istiyor. Beşiktaş gerçeğini bizden daha iyi biliyor, ama diline yansıtamıyor!

Denizli, bilgi - birikimi üst düzeyde bir hocadır. Hoca, söylemleriyle gündemi değiştirir, dikkatleri başka yere çeker!
Bu özelliğini bilmeyen de yoktur.
Şimdilerde Denizli, “26.haftayı bekleyin” diyor.
Bir bildiği vardır yine!
Bu söylemin temelinde camia üzerinde oluşan baskıyı ortadan kaldırmak yatıyor.
Başka bir deyişle Denizli, yine bize göre sıkıntılı günler geçiren yönetime ‘kalkan’ oluyor!

Yazının Devamı

Zoru severiz

12 Ekim 2008

Ne Terim’e ne de oyunculara kızmaya hakkımız var. Çünkü mazaretleri çok...
Temel taşların çoğu sakat...
Rakip öylesine boş takım değil, iyi kapanıyorlar, iyi alan savunması yapıyorlar.
İlk yarıda bocaladık, presi ön plana çıkaramadık.
Üstüne üstlük ‘berbat’ ve de bize ‘yakışmayan’ kötü bir gol yedik!

Hatalı gol
Kronik hastalığımız!

Yazının Devamı

Alıştık artık!

14 Ağustos 2008

Avusturya’daki terlik kavgasını iyi irdelemek gerekir. Terlikle yemeğe gelme yasağını koyan kim?
Ertuğrul Sağlam...
Uygulayan kim? Birinci kaptan İbrahim Üzülmez... Sonrası malum... Tekme - tokatlar havada uçuşuyor, araya girenlerde bundan nasibini alıyor!
İki kaptan aynı gün hesap - kitap yapılmadan bileti kesiliyor! Yasağı koyan Ertuğrul Sağlam, af yönündeki soruları “Güvendik, kaptanlık verdik, onlar ihanet etti. Bu defter kapanmıştır” diyor!
Yönetim ayağa kalkıyor, kapı aralarında birçok yönetici iki kaptanın da bir an önce kulüpten uzaklaştırmasını savunuyor.
Başkan Yıldırım Demirören, yöneticilere “sakın ola af kelimesini sağda - solda ağzınıza almayın” uyarısını yaparak affın söz konusu olmayacağını sinyalini veriyor.
Menajer Sinan Engin de cezanın doğruluğunu savunuyor. Af - maf yok derken, özürler ardı ardına geliyor, kamuoyu baskısı öne çıkarılıyor ve tartışmalara son nokta yönetim tarafından konuyor ve beklenen af çıkıyor!

Yazının Devamı

Gönüllerin şampiyonu

26 Haziran 2008

Adamlar iki takım, biz yarım! Ne farkeder...Sahada 11 cesur yürek var, aslanlar gibi... Kenarda da ‘imparator’ Terim... Yarı finale kaldılar, yarım takım olmalarına karşın, inandılar, güven duygularını üst düzeye çıkardılar, korkuyu İstanbul’da bıraktılar, Almanya’ya sahayı ‘dar’ ettiler.
Biz oynadık, onlar seyretti, her attığımız şut, her direkten dönen top, Almanya’yı şaşkın ördeğe çevirdi! Panzerlerin ekol ‘apoletini’ söküp, ellerinden aldık.
Yılmadık, varımızı-yoğumuzu ortaya koyduk.
Bir yanda panzerlerle, diğer yanda komik bir hakemle savaştık! Massimo Busacca!Sanırsınız ki Almanlardan oynuyor, rakibimizi ‘finale’ çıkartmak için her türlü yolu denedi! Başardı da... Terim, son on dakika içinde hamle üstüne hamle yaparken, oyunu uzatmaya taşıyacağımız sırada doksan Lahm’ın golüyle panzerler ölüp-ölüp dirildikleri maçtan, hakem yardımıyla  ‘final’ vizesi aldılar!
Yazık, hem de çok yazık...
Böylesi bir oyunla elenmek bizi kahretti. Kim ne derse desin

Yazının Devamı