Beşiktaş’ın fotoğrafı çok net... Ekonomik kriz ve yabancı mezarlığına dönmüş bir Ümraniye!
Yönetim kanadı şartlar ne olursa olsun, ilk etapta ekonomik krizi çözmek zorunda.
Vergi borcundan direkten dönmüş bir Beşiktaş var ortada!
Bu fotoğrafta hem yönetimin, hem de teknik kadronun işi bir hayli zor kuşkusuz.
İşte Rıdvan (nazara geldi), işte Necip, işte Atınç... Bırakın dış hatları, biraz rotayı altyapıya ve de iç hatlara çevirin...
Risk alın, gençleri yukarıya taşıyın, işe yaramaz yabancı transferlere sünger çekin!
Ümraniye’deki köklü değişimle ilgili en büyük görev Denizli’ye düşüyor.
Senaryo üretmekte elimize kimse su dökemez! Öyle sanal senaryolar yazarız ki, kendimiz bile inanırız!
Seyircisizlik, dünkü mücadelede sessizliği de beraberinde getirdi. Gözlerimiz maçta, kulaklarımız bizim tribündeydi.
Bazıları meslektaşlarımız, bir bölümü de sanırım, bizim tribüne ‘kaçak’ girmiş, futbolseverlerdi.
İbrahim Toraman’ın golünden sonra bir cümle, bizi şaşırtı:
“Ne de olsa, Sivaslı, onlar için oynuyor”...
Şaşırdık, sadece bakmakla yetindim...
Ne var ki aynı Toraman’ın 58 numaralı formayı çıkarıp, 20 numarayı tercih etmesi ne çabuk unutuldu! Ne yani, Toraman gol atmayacak mı? Maçın devre arası, yani sigara molasında da Diyarbakır’ın bu duruma düşmesi tartışıldı.
Denizli hocaya bir şeyler olmuş!
O gözü kara, o cesur hoca gitmiş, yerine başkası gelmiş!
O nasıl kadro, o nasıl bir sistem? Elde ne var, ne yok tüm savunmacılar ilk on birde!
Tello özgür, Bobo ilerde tek forvet... Yani, önce ‘durdur’, sonra ‘vur’ mantığı....
Peki, kiminle hücum oynayacaksın, kiminle pozisyon üreteceksin, sizi zirve yarışında tutacak üç puanı nasıl kazanacaksınız?
Sistem tuttu mu? Aslaa...
Beşiktaş ilk yarıda Fenerbahçe’yi ne durdurabildi, ne de vurabildi! Vurmayı bir kenara bırakın, ilk yarıda fark yemesi işten bile değildi.
Tribünler boş, sanırsınız ki Beşiktaş cezalı! Bir avuç vefakar, cefakar taraftar maçı bırakmış, başka işlerle uğraşıyorlar! Kah başkanlarına laf atıyorlar, kah kongre üyelerine mesaj gönderiyorlar! Belli ki onlar da takımdan umutlarını kesmişler.
Nasıl kesmesinler?
Özgüven duygusunu tamamen yitirmiş, kupada safdışı kalmış bu Beşiktaş, sezon sonunu nasıl getirecek biz de merak ediyoruz?
Tamam, formalite maçı... İlk 20 dakika içerisinde 3-0’lık bir farkı bulmuşsun, bir avuç taraftar senden daha çok gol beklerken, iki gol yiyip maçı zora sokuyorsun.
Rakip şeker gibi! Farkı da bulmuşsun, bu maçı kazanırken bile zorlanıyorsanız varın gerisini siz düşünün.
Nihat’ın Holosko’nun asistiyle attığı golden sonraki fotoğrafı irdelenmeye değer... Topu kucağına alan, daha sonra formasını öpen Nihat’ın bu sevincinin ardında kuşkusuz bir isyan yatıyordu. Attığı gol elbette önemli. Ama size tur getirmiyorsa ne önemi var ki... Adama sorarlar, “Daha önce neredeydiniz?”
Denizli, gençlere şans vererek doğru bir iş yapmış. İlk yarıda savunmanın göbeğinde olan Necip, hücumda ön liberoda görev yaptı. Kumaşı iyi ama biraz telaşlı... Fena da oynamadı. Kalesine attığı gol onun en büyük şanssızlığıydı.
İki kupa sakın ola kimseyi yanıltmasın, gerçekler apaçık ortada! Geçtiğimiz sezondan bir fark var mı?
Ya da hangi maçta keyif veren bir futbol ortaya koydu?
Kazanırken bile taraftarına ızdırap çektirmedi mi?
Tek fark, yeni transferler...
Ama futbol aynı!
Rüştü, Hakan sakatlandı, kalede kriz patladı. Krizi çözmek teknik adamın işidir. Murat Şahin gibi bir kaleci iki ay Ümraniye’de idmanlara çıktı...Elinin altında... Şimdi nerde ? Kasımpaşa’da...
Üstelik yok pahasına uçtu gitti Şahin?
Denizli, göndereceği yabancı konusunda kararını vermemiş... Bize göre banko isim Tabata’dır. Ama onu göndermek mangal gibi yürek ister!
Mustafa Denizli, bu sezon da 30. haftayı işaret ediyor... Tecrübeli hoca, “ya şampiyon oluruz, ya biteriz” diyor şöyleşisinde... Bu tahmini tutar mı, tutmaz mı, bilemiyoruz... bildiğimiz bir tek gerçek Beşiktaş’ın bu oyun anlayışıyla, vasat yabancılarıyla ve taktik anlayışıyla şampiyon olması çok zor.
Denizli’yi anlamakta bazen zorlanıyoruz... Her maça tek santrforla çıkarıyor takımı. Beşiktaş, büyük takım, ki öyle... Neden her maça tek santrfor çıkar? Rakibe göre sistem olabilir ama her maça da tek santrforla çıkılmaz. Elinde Nobre gibi ofansif gücü yüksek bir oyuncu var, yedek kulübede oturtturuyorsunuz!
Devler Ligi’nden elenen, lige ve kupaya sarılan Beşiktaş’ta işler hiç de iyi gitmiyor. Fenerbahçe’yi, Trabzonspor’u yenen Beşiktaş son haftalarda kaybettiği puanlarla müthiş bir erozyona uğradı. Özgüven duygusunu da kaybeden Beşiktaş’ı hem lig hem kupada sıkıntılı günler bekliyor.
Beşiktaş’ta gönderilecek yabancı oyuncu konusunda papatya falları açılıyor şu sıralarda... Kimi Tello diyor, kimi de Tabata’yı işaret ediyor. Asıl irdelenmesi
Süleyman Seba, rekorları alt -üst etti, tribün baskısına hedef oldu, Beşiktaş defterini kapattı, evinin yolunu tuttu!
Serdar Bilgili verimli olacağı en iyi dönemde ‘hakaretler’ nedeniyle çabuk pes etti, köşesine çekildi!
Şimdi hedefte Yıldırım Demirören var.
Seçimlere şurada sayılı günler kalmış...
Demirören’i seversiniz sevmezsiniz, seçersiniz seçmezsiniz, başarılı ya da başarısız bulabilirsiniz.
Ama bir gerçek var ki, asla gözardı edemezsiniz.
Yıldırım Demirören seçilmiş bir başkandır.
Beşiktaş üç farklı mağlubiyeti hak etti mi? Asla...
Galatasaray ürettiğini atıyor.
Ya Beşiktaş?
Bulduklarını kaçırmakta üstüne yok!
İyi oynayana değil, atana üç puan veriyorlar! İkinci yarıda topu oynayan, ofansta çoğalan Beşiktaş idi. Ne var ki, üretilenleri gole çevirecek bir krampon yoktu sahada!
Serdar Özkan, siz iki, biz üç diyelim. Hele iki ‘net’ pozisyon, atsa Galatasaray moralmen çökecek, her şey terse dönecek.
Nerdee?