Schuster’in kafası karışık

23 Temmuz 2010

Schuster gidecek yabancıları belirledi, belirlemesine de açıklamıyor, sır gibi saklıyor! Biz de görevimiz gereği araştırmaya koyulduk... Yetkili bir yöneticiyle sohbet ettik, isimleri almaya çalıştık... Ne var ki, yönetici net bir şey söylemekte zorlanıyor... Çünkü, Schuster kararsız... Bir isim belirliyor, bir bakıyorsunuz ki, oyuncu maçlarda ve antrenmanlarda müthiş bir performans ortaya koyuyor, "Aman acele etmeyelim' diyor, belirlediği isim konusunda frene basıyor. Yani o da haklı...
Alman hocanın bu kararsızlığı yönetim kanadını da etkiliyor... Guti'deki rötar da bundandır... Schuster'in Tello'dan sonra kafasındaki iki isim Fink ve Ferrari... Delgado'ya da sıcak bakmıyor. Fink ve Delgado konusunda bizce de doğru düşünüyor... Ferrari'yi listeye alması da sürpriz değil...
Geçtiğimiz sezon inişli - çıkışlı grafik çizmesinin yanı sıra antrenmanlardaki isteksizliği, Schuster'i bu kararı almaya zorladığı da bir gerçek... Öyle veya böyle Schuster kararını bir an önce vermeli... Çünkü ligin başlamasına şurada ne kaldı ki? Tello gitti, Hilbert'in bonservisi çıktı, büyük umutlar bağlanan Guti ise beklemede! Düşünün gidecekler maçlarda oynuyor, yeni transferlerden bir tek Querasma

Yazının Devamı

Golcü eksik

16 Temmuz 2010

Rakip sıradan bir takım... Hiçbir özellikleri yok... Tek özellikleri savunmaya kapanmaları, hepsi o kadar! Fakat en azından Beşiktaş'tan 'fark' yemediler, Kartal'ı strese soktular!
Rakibin savunma anlayışı Beşiktaş'ın işini kolaylaştırdı, kolaylaştırmasına da tribünlerin büyük 'fark' beklentisi boşa çıktı. Niye mi?
Çünkü Beşiktaş'ta her şey var, ama iyi bir golcü yok...
Evet, Quaresma dışındaki futbolcuların tamamını tanıyoruz, kapasitelerini, kimin ne yapacağını biliyoruz...
Quaresma teknik kapasitesi çok yüksek olan bir oyuncu... Yerinde duramıyor, bir bakıyorsunuz solda, bir bakıyorsunuz sağ kulvarda... Olmadı bir bakıyorsunuz rakip defansın arkasına sarkmış pozisyon kovalıyor. Teknik kapasitesini konuşturuyor, şovunu yapıyor, şimdiden tribünlerin gönlünde taht kuruyor.
Kanatlardan getirdiği her top ve de ortaları müthiş. Ama bunları gole çevirecek pivot santrfor asla Bobo olamaz. Bobo'nun bu yükü kaldıramayacağını bizler biliyoruz, ancak ne hikmetse bir yırtıcı santrfor alınmıyor. Varsa, yoksa orta sahaya takviye!..

Nihat’ın performansı müthişti

Yazının Devamı

Kimi kandırıyorsunuz?

11 Haziran 2010

Yöneticilik kararlılıktır, sözünün arkasında durmaktır. Maalesef bu unsurların hiçbiri Beşiktaş’ta yok! Son yıllarda, kamuoyunda da müthiş bir prestij erozyonuna uğradı Kartal...
“Beşiktaşlılık ayrıcalıktır” sözünün yerinde yeller esiyor! Yazık, hem de çok yazık!
* * *
Schuster olayının patladığı gün, her kafadan bir ses çıkmış, aramadığımız, kapısını çalmadığımız yönetici kalmamıştı. Aynı gün 12 yönetici, bir başka deyişle “12 Fransız!”, Schuster’i, TV alt yazılarından öğrenmişlerdi. Neyse... Bu işin bir yüzü... Acı, ama gerçek...
Ama şimdi sıkı durun...
Schuster’in doğru olup olmadığını araştırmak görevimizdi. Yoksa en kolayını yapar, “Şunu alın, bunu almayın” yorumlarıyla hedef şaşırtabilirdik. Denizli’nin avukatlığına da soyunabilir, kamuoyu yaratabilirdik. Ne de olsa, günümüz medyasında birçoğunun tercihi bu değil mi?
Son çare olarak Başkan Yıldırım Demirören’i, yani tüzük gereği tek yetkiliyi aradık. Demirören’in o günkü sözleri aklımdan çıkmıyor. Adeta çıldırmıştı, “Nereden çıktı Schuster?” diye isyan etti Ardından ekledi; “Ne Schuster’i kardeşim. Hocamızın sağlığı yerinde olduğu sürece onunla devam edeceğim. Aksi takdirde çalacağım iki kapı var; biri Lucescu, diğeri

Yazının Devamı

Bardak taştı!

4 Haziran 2010

Beşiktaş Yönetimi’ni anlamakta gerçekten zorluk çekiyoruz artık... Her sezona kriz içinde başlamakta üzerlerine yok!
Sakın tesadüf deyip geçmeyin, bunun adı işbilmezlikten başka bir şey değil...
Takım 20 Haziran’da sezonu açacak, şurada kalmış iki hafta, aniden hoca krizi patladı!
Efendim, Mustafa hocanın tansiyonu 20’ye fırlamış, sağlık sorunları varmış, yola devam etmesi sakıncalıymış!
Krizin perde arkası çok farklı... Sezon bitmeden Başkan Demirören, yönetimden tam yetki alarak Denizli ile sözleşme imzaladı, fotoğraf çektirdi, her ne hikmetse bu sözleşme bir türlü federasyona gitmedi! Sözleşme olayı bir kenara, asıl bomba önceki gün Schuster imzasıyla patladı... Schuster konusundaki tüm gelişmeleri yöneticilerin çoğu medyadan öğrendi.
Rotayı iki ay öncesine çevirelim, sezon devam ediyor, hocanın sağlık durumunu da gözönünde bulunduran transfer komitesi üyeleri, Denizli’nin görevi bırakabileceği olasılığına karşı ne olur, ne olmaz diye Schuster’in menajeri ile görüştüler, prensip anlaşması sağladılar. Olayı medyadan gizlemeye çalıştılarsa da, engel olamadılar...
Ocak ayından bu yana futbolcuların maç başı paraları ve transfer alacaklarının ödenmemesi, ligde iniş - çıkışlı

Yazının Devamı

Hiddink de görüyordur

30 Mayıs 2010

Onlar Afrika’nın, biz ise 2012 eleme grubunun provasını yaptık... Onlar hedefi yakaladılar, biz dışarda kaldık... İşin asıl üzücü yanı bu... ABD’nin kadrosunda neredeyse bir takıma yakın oyuncu Avrupa’da top koşturuyor... Buna karşın ABD öylesine kapasitesi yüksek bir takım asla değil... Finallerde üst turları yakalamaları çok zor...
ABD kampını dün noktaladık... Hiddink, bir yanda iskelet kadroya monte edeceği kramponları arıyor, diğer yanda eleme grubumuzda uygulayacağı oyun sisteminin detayları üzerinde duruyor... Kuşkusuz bu arayışta Oğuz Çetin, Hiddink’in adeta eli-ayağı konumundadır... Ortaya çıkacak ideal kadro ve oyun sisteminde Oğuz Çetin’in de müthiş katkıları olacağı gerçeğini de yadsımamak gerekir.
ABD asla bizim ayarımızda bir takım değil... Adı üstünde, hazırlık maçı... Skordan çok takımın ortaya koyduğu futbol ve yenilerin performansı bizi ilgilendiriyor... Milli Takım’ın en büyük sıkıntısı, tartışmasız savunmanın solundadır bizce. Çağlar Birinci, zorluk derecesi yüksek eleme maçlarında o yükü kaldırır mı, kaldırmaz mı, tartışılır... Nitekim, dünkü maçın ilk yarısında ABD tüm kanat bindirmelerini bu alandan gerçekleştirdi.

Ders çıkarmak önemli
Caner, Çağlar,

Yazının Devamı

Bir avuç dolar için!

27 Mayıs 2010

Eleştiri yaparken, ne bir kuruma, ne de bir kişiye asla önyargılı olmam. Hele hele haberciliğimizde yalan - dolanın yeri yoktur...
Gördüğümüzü yazarız, duyduğumuzu araştırırız, kılı-kırk yararız, sayfalarımıza taşırız.
Milli Takım’ın ABD’deki kampındaki aksaklıkları yazdık diye gönül koyanlar var!
Sanki sürekli antrenman sahalarını biz değiştirdik, sanki trafiğe biz takıldık, sanki stadı biz şaşırdık, sanki gündüz maçlarını biz organize ettik!
Bu takım, ülkemizin en büyük takımıdır beyler...
Takımı bir yerlere götürürken titiz olacaksınız, bizler gibi kılı - kırk yaracaksınız!
Yoksa eleştirilere de açık olacaksınız...

Yazının Devamı

Kazanma arzusu

23 Mayıs 2010

Dünya Kupası Finalleri’ni kaçırmışız, şimdi yeni bir hedefe, yani Avrupa Şampiyonası’na odaklanacağız. Ne var ki ilk maça daha aylar var. Futbolcular ligden yeni çıkmışlar, hem fiziksel, hem de zihinsel yorgunlukları üst düzeyde...
Böylesi bir tabloda kalkıp, ay-yıldızlı futbolcuları ABD’ye getirmek de nereden çıktı?
Finallere katılırsınız, su götürür, eee o da yok!
Oyuncular tatil yapmadan, milli dava uğruna gıklarını çıkarmadan ABD’ye geldiler. Onları bu özverilerinden dolayı kutluyoruz.
Böylesi bir tabloda kalkıp, futbolcuları eleştirmek biraz ayıp olur...
Kaldı ki hazırlık maçlarında skor tabelasıyla pek işimiz olmaz!
Neticede adı üstünde hazırlık maçı...

Yazının Devamı

Gerçek şampiyon

17 Mayıs 2010

Üç, hatta dört büyüklerin arasından sıyrılmak, hem ekonomik güç, hem yıldız oyuncular, hem de mangal gibi yürek ister... Dört büyüklere bakın... Taraftar çoğunluğu onlarda, yıldız kramponlar onlarda, ekonomik güç deseniz maşallahları var!... Bursaspor, mütevazı kadrosu ve de ekonomisiyle, zirvenin en büyük ortakları arasındaki yerini bileğinin hakkıyla aldı. Yarışta sürpriz iş kazalarına uğradı, ne var ki ne Sağlam, ne de öğrencileri inançlarını sonuna kadar korudular, asla pes etmediler.. Lige hem heyacan kattılar, hem de şampiyonluk umutlarını son maça taşıdılar... Kolay değil elbet, böylesi stresi taşımak, mutlu sona ulaşmak, üç büyüklerin arasından sıyrılıp, şampiyonlukla kucaklaşmak, kupayı Anadolu’nun mütevazı kentine taşımak...
Helal olsun Bursa’ya... Helal olsun Sağlam’a... Helal olsun yeşil - beyazlı oyunculara... Helal olsun, bu zorlu yarışta takımlarını bir an olsun yalnız bırakmayan, onlara en kötü gününde bile destek olan taraftarlarına...
Onlar müthiş bir zoru başardılar...
Onlar, dört büyüklere adeta ‘ders’ verdiler...
Onlar Anadolu’dan bir şampiyonun çıkacağını kanıtladılar...
Onlar Anadolu’nun çığlığı, sessiz azınlığın temsilcisiydiler...
Onlar TÜRK bir

Yazının Devamı