Quaresma’nın yokluğu Kartal’ı fazla etkilemedi, dersek abartmış olmayız. Tam tersi, Kartal, kolektif oyunun tüm ögelerini yansıttı sahaya... Hem savunmayı iyi yaptı, rakibine doğru-dürüst pozisyon vermedi, hem de kapalı savunma anlayışını önce Bobo, sonra İbrahim Toraman’ın golleriyle çözerek, sahasında taraftarlarına müthiş heyecan yaşattı.
Guti, klas bir oyuncu... Uzun pasları sıfır hata... Oyunu iyi yönlendiriyor, oyunun sıkıştığı anlarda, uzun paslarla arkadaşlarına geniş alanlar yaratıyor, ofansa çıkıyor, pozisyon üretiyor, gol arıyor, atamadığı anlarda, asist yapıyor. Biraz kondisyonu eksik, hepsi o kadar. Bu eksiğini giderdiği anda, Kartal’ın orta alanda en büyük silahlarından biri olacağı kesin.
Farklı galibiyette diğer bir faktör ise, Schuster’in ikili forveti tercih etmesi... Doğrusu da buydu. Zirveye ve büyük hedeflere koşuyorsanız, eldeki golcüleri yedek oturtmanın doğruluğunu kim savunabilir. Nobre, koşularla hem rakip savunmayı yıprattı, yüksek toplarda iyi işler yaptı, bir de bu çalışkanlığını golle taçlandırdı. Nobre’nin bu özellikleri kuşkusuz Bobo’nun yükünü de hafifletti.
Kartal’da kötü oynayan yoktu. Takım savunması üst düzeyde idi.
Ofansta çoğunluğu
Ne zaman TV’den maç izlemeye kalksam, berberim Mustafa’dan davet geliyor. Mustafa, Urfalı, sıkı bir Beşiktaşlı, hem de aile boyu... Mustafa’nın müthiş tespitlerine tanıklık ediyorum. Aurelio’nun kulaklarını çınlattık! Mustafa, Aurelio’nun gereksiz transfer olduğunu savundu ve ekledi: “O geldi diye Necip’i keserlerse, yazık olur.”
Vallahi çok yerinde bir tespit, onun bu savına katılmamak ayıp olur!
Mehmet Aurelio’nun tecrübesine ve kalitesine lafımız yok... Ancak Schuster bu, bir bakarsınız, Necip’i kesmiş, Aurelio’ya şans vermiş!
Ne var ki, Necip hem genç, hem yetenekli, hem savaşçı, hem de ofansa çıkıp, gol atacak kadar cesaretli.
Onu farklı ve avantajlı kılan da bu özellikleri değil mi?
Schuster, belli ki Belediye yenilgisinden dersler çıkarmış! Taşları yeniden yerine oturttu, ideale yakın bir kadroyu sahaya sürdü. Tabii Avrupa’da sınırsız yabancı olunca iş kolay...
İki takım arasındaki kalite farkı tartışılmaz, kantarda Beşiktaş ağır basar, maçın skoru da bunun en büyük göstergesi...
Schuster’i sakın ola eleştirmeyin! Teknik patron o... Ne derse, ne yaparsa doğrudur! İstediğini oynatır, istediğini keser, istediğini kadroya bile almaz.
Size ne?
Kanat oyuncusunu forvete çeker, golcü apoleti takmaya çalışır! Son maçta kadroya almadığı Holosko’yu forvet bile oynatır!
Size ne?
Yok efendim lider oyuncuymuş, yıldızmış, onun için fark etmez! Guti’yi yedeğe çeker, müşteri aranan Delgado’yu on birde sahaya sürer!
Ondan daha iyi mi biliyorsunuz? Siz istediğiniz kadar tribünlerde ‘Gol... Gol’ diye gırtlak patlatın! Takımın asıl golcüsü Bobo, yabancı kontenjanına takıldı, kadroda bile yok!
Alternatifi Nobre yedek kulübede!
Futbol ilk etapta netice oyunudur. Buna lafımız yok. Ancak neticeye oynarken, biraz iyi futbol oynamak zorundasınız. Söyleyin Allah aşkına, hiçbir özelliği olmayan Helsinki karşısında Beşiktaş’ın özellikle ilk yarıda ortaya koyduğu futboldan keyif aldınız mı?
Sizleri bilemeyiz, ama bizler almadık!
Helsinki’nin koca doksan dakikada bir dişe dokunur pozisyonu yok.
Şimdi, böyle bir ekip karşısında yıldızlar topluluğu olan Beşiktaş’tan iyi futbol beklemek bizlerin en doğal hakkı değil mi?
Allah’tan Quaresma, biraz da Guti var, yoksa vay halimize! İkinci yarıda Helsinki’nin tur umutlarını rafa kaldıran golde Quaresma yaratıcılığı ve de tekniği inanılmazdı.
Hani Guti’nin ara pasları, onun da çabukluğu olmazsa Beşiktaş, oyunu rakip alana yıkamayacak dersek abartmış olmayız.
Neyse ki Quaresma’nın ikinci yarıdaki mükemmel golü biraz olsun oyuna keyif kattıda, tribünde kendimize geldik.
Her iki takımın ortaya koyduğu futbol, kalite ve heyecandan uzaktı. Kuşkusuz bunun temelinde, sezonun ilk maçı olmasının yanı sıra, hava şartları ve en önemlisi sahanın zemini vardı. Çim olmasına karşın bırakın düzgün bir pas vermeyi, topla dripling yapmak bile ayrı beceri ister! Hadi şimdi yaz... O sahayı o zeminle bir de kışın düşünüyorum, vay takımların haline!
Manisa geçtiğimiz sezon düşmekten kılpayı kurtuldu. Karabükspor karşısında savunma ağırlıklı oynadı, her iki yarıda da zaman zaman ofansif girişimler yaptı, pozisyon üretti, ama atamadı. Uzatmada Kahe’nin attığı gol, Manisa’yı mağlubiyetten kurtaramadı.
Karabükspor ise, hem savunmasını sağlam tuttu, hem de ofansif oyun ortaya koydu. 72 dakika oyunda kalan Emenike, Karabükspor’u sırtlayan isim oldu. Bank Asya Ligi’nin geçen yılki gol kralı Emenike, hem golcü, hem de fiziğini iyi kullanıyor, kolay kolay ikili mücadelelerde pes etmiyor.
Evet, Karabükspor ligde misafir mi, ya da kalıcı mı olur bilemeyiz? Ama Manisa’ya bu sezonda belli ki huzur yok!
Buca ligde yeni, Beşiktaş ise yılların takımı... Üstüne üstlük, Quaresma ve Guti transferlerini gerçekleştirmiş...
Yıldızı var, tecrübesi var, karizması var...
Buca'nın ne yıldızı, ne havası, ne de geleceğe dönük hesapları var...
Böylesi bir ekip karşısında Beşiktaş ilk yarıda bırakın iyi futbol oynamayı, bocaladı, durdu... Ne kapalı savunmayı açabildi, ne doğru dürüst baskı kurabildi, ne de gol atabildi... Guti iki pozisyon yakaladı, atamadı, Bobo bir pozisyonda topu kaleciye nişanladı... Beşiktaş, rakip alana topu sadece Quaresma ile taşıyabildi.... Yıldız futbolcu takım oyunundan uzak, bireysel oynuyor. Topla yüklendiği anlarda ise maalesef Beşiktaş, ofansta gerekli çoğunluğu sağlayamadı. Buna bir de Schuster'in tek forvetli oyun sistemini eklersek, ilk yarıda Beşiktaş'ın sonuca gitmekte neden zorlandığı görürüz...
Bobo hem ağır, hem de takım hücuma çıktığı anlarda el freni gibi! Alman hocanın forvette alternatifi yok... Ya Bobo'yu kullanacak, ya da Mert Nobre'yi... Ne kadar eleştirsek de öyle veya böyle bu takımın golcüsü Bobo! Pozisyonları acemice harcasa da, ikinci yarının hemen başlarında attığı gol oyunun seyrini tamamen değiştirdi...
Beşiktaş rahatladı, oyun kalitesi
Önce Quaresma, sonra Guti ve genç kaleci Cenk... Transfer diye buna derim. Tam isabet... Bravo yönetime...
Quaresma ile Guti'yi kantara koyacak, onları tartışacak halimiz yok...
İkisi de yıldız... Hem Kartal'ı uçuracaklar, hem de tribünleri dolduracaklar.
Guti'nin Kartal'daki ON numara boşluğunu dolduracağı kesin. Ofansa attığı paslar hem tehlike oluşturuyor, hem de golle sonuçlanıyor.
Sabah uçağa bin, akşam maça çık!
Elbette kolay değil... Ama adı üstünde hazırlık maçı...
Skordan çok, yenilerin ve de on birde şans bulamayanların performansına odaklanırız. Takımın eksiği - gediği üzerinde dururuz.
Quaresma, yıldız bir oyuncuda olması gereken tüm donanımlara sahip...
Nereye koysanız orada oynar.
İki ayağını mükemmel kullanıyor, çabukluğu baş döndürüyor, markaj yapan yanıyor, durduramıyor, durdurmaya kalksa da kızarıyor!
Sürekli alan değiştiriyor, top taşıyor, ofansa destek veriyor, pozisyon üretiyor, şık goller atıyor. İzleyenlere de müthiş keyif veriyor.
Attığı gol Quaresma klasiği... Zorluk derecesi yüksek, vuruş tekniği mükemmel...
Aman nazar değmesin!
Futbol enteresan... Aslında konuk takımın oyun anlayışı doğruydu. Savunmayı sağlam tuttular, adam markajı yaptılar, kontra toplarla Beşiktaş kalesinde pozisyon üretmenin hesaplarını yaptılar. Ne var ki, bazen hesaplar şaşıyor. 32’de Navratil’in kırmızı kartla oyun dışı kalması, konuk takımın hesaplarını alt üst ederken, o ana kadar bırakın gol bulmayı, pozisyon üretemeyen Beşiktaş’ı olası bir iş kazasından da kurtardı. Quaresma’nın golüyle rahatlayan Beşiktaş, ikinci yarıda tüm kontrolü eline geçirdi. Bu yarıda yine Quaresma duvarına çarpan Limbersky kırmızı kartla oyun dışı kalırken, Delgado’nun golüyle rakip tamamen teslim bayrağını çekti.