Beşiktaş'ın yükü ağır... Üç kulvarda söz sahibi olmak, sanıldığı kadar kolay değil. Kartal, diğer takımlara oranla neredeyse üç günde bir maç oynuyor. Böylesi bir trafikte iş kazaları elbette olacaktır. Ne var ki, kadroya baktığımız zaman Beşiktaş, bu üç kulvarda da söz sahibi olacak bir yıldızlar topluluğudur.
Buna karşın Kartal, öylesine iş kazalarına uğruyor ki, kalitesine yakışmıyor. Süper Lig'de avantaj yakalayacağı maçlarda sürpriz yenilgiler alıyor, doğal olarak da eleştiriler birlikte geliyor. Kartal'ın bu yenilgilerde en büyük handikapı, rakibin kapalı savunma anlayışını bir türlü çözemeyişidir.
Gaziantep Büyükşehir de bu düşünceyle çıktı sahaya... Ancak konuk takımın bu direnişi sadece 23 dakika sürdü. Önce Bobo, ardından Fernandes'le öne geçen Beşiktaş, ikinci yarıda konuk takımın ofansif oyuna dönüşüyle birlikte hem farkı yakaladı, hem de kupada yarı final kapısını sonuna kadar araladı.
Bu maç trafiğinde Schuster'in geniş kadroyu kullanması ve yedek oyunculara şans tanıması, bir teknik adam doğrusudur bizce. Ancak Ernst gibi bir yeteneği üç yabancının alınmasından sonra yedeğe çekmesini yadırgadık ve Alman hocayı bu düşüncesi nedeniyle eleştirdik. Bize kızanlar da
Cenk, iyisin-hoşsun, yeteneklisin, kritik pozisyonlarda öne çıkıyorsun, kurtarıyorsun, bir de şu topları kontrol edebilsen, elinden kaçırmasan, dört-dörtlük olacaksın. Yediğin ilk gole bak! Hiç sana yakışıyor mu? Topa çıkışın, zamanlaman, cesaretin mükemmel, ama kontrol edemedikten sonra neye yarar bu özellikler?
Hadi Cenk'i de geçtik. Sivok efendiye ne demeli ? Sivok, topu bırakmış, golün sahibi Vinicius'un formasını çekiştiriyor, asıl görevini rafa kaldırmış, yedek kalmaktan futbolu unutmuş!
Gelelim asıl suçluya!
Aurelio, üç kişinin arasına girmiş, sanırsınız ki, teknik kapasitesi yüksek (!), aradan sıyrılmaya çalışıyor, topu kaybettiği gibi, rakibinin bileğine basıyor tekmeyi, üstelik hakem yanında, takımını on kişi bırakıyor. Nerede kaldı senin profesyonelliğin? Sende kabahat değil, seni ilk on birde oynatanda suç! Adam Schuster'den torpilli!
Peki, Schuster'e ne demeli? Takımda sakat ve cezalılar nedeniyle rotasyona gitmiş, haklı, buna lafımız yok. Adam takıntılı, her maça beş yabancıyla çıkıyor! Fernandes'i süs olsun diye mi getirdin? Ya da Ernst, sana ne yaptı? Adamla alay eder gibi, son beş dakikada oyuna sürüyorsun ! Skoru değiştirmek için çare üreteceğine, hakemle
Güneş hoca, rotayı tamamen lige çevirmiş, kupayı da ikinci plana itmiş! Sahaya sürdüğü on bir, bunun en büyük göstergesidir. Güneş; Engin, Jaja, Selçuk, Cale, Serkan, Burak ve Cale’yi kadroya bile almamış, Umut ve Colman’ı da yedek soyundurmuş. Kimine göre doğru, kimine göre yanlış. Bizce doğrusunu yapmış Şenol hoca...
Çünkü, önünde büyük bir hedef var, avantajlı konumda. Yani, hem ekonomik, hem de onursal anlamda devler ligi söz konusu... Kaldı ki, Güneş hesap kitap adamıdır, öyle kolay, kolay hata yapmaz. Eğer hedef büyükse ki, öyle, o zaman birinden ödün vermeniz doğru tercihtir.
Güneş’in bu düşüncesinin temelinde de zorluk derecesi yüksek ve zirve yarışını etkileyecek Fenerbahçe maçı yatıyor, kuşkusuz... Güneş’in asıl sorgulaması gereken bizce, ilk on birde forma şans verdiği futbolcuların performansıdır. İlk yarıda ne direnç gösterebildiler, ne dişe dokunur pozisyon üretebildiler. Zirveyi zorlayan bir ekibin, yedeklerine bu performansı yakıştıramadım doğrusu...! İkinci yarıda biraz toparlandılar, hem gol buldular, hem savunmada iyi bir direniş gösterirken, yenilgiden kurtulamadılar, kupaya da veda ettiler.
Schuster’e geçer not
Gelelim, asıl aktöre, yani Kartal’a....
Farklı skora bakıp, Kartal’ın geleceğiyle ilgili ahkam kesmek, onca puan açığını kapatır, zirveye kanat çırpar demek, pek doğru düşünce değil bizce.
Buca’nın eti-budu ne ki? Kendi yağıyla kavrulan bir ekip, ligde kalmanın hesapları içinde, ne koparırsa kâr!
Böylesi bir rakip karşısında Beşiktaş’ın farkı yakalaması, yıldızlarıyla, şovunu yapmasından doğal başka ne olabilir ?
Sokaktaki adam, Beşiktaş için ‘uzay takımı’ diyor, daha da ileri gidiyorlar, ‘şampiyonluktan’ dem vuruyorlar! İyi takım olduğu gerçek, ama iddialı konuşmak için sadece biraz sabırlı olun beyler!
Kartal’ın fotoğrafı çok net...
Almeida, Simao ve Fernandes... Hepsi birer marka, birer yıldız... Bu üçlüye Guti ve Quaresma’yı da ekleyecek olursak, Beşiktaş kelimenin tam anlamıyla yıldızlar topluluğudur artık...
Son transferler Beşiktaş’ta ilk yarıda kaybolan özgüven duygusunu ortadan kaldırdığı gibi, takım içinde müthiş bir rekabeti de beraberinde getirecektir kuşkusuz..
Kimi alırsanız, alın... Fernandes, Simao ve Almeida... Asla Beşiktaş’taki görünen gerçekleri ortadan kaldırmaz. Ümraniye tam bir yabancı mezarlığı, bu bir... Süper Lig’de zirve Kartal’a çok uzak, hatta mucizeye endeksli bu iki... Türkiye Kupası’nda Kartal’ın bir üst turu yakalayıp, yakalamayacağı da soru işaretleriyle dolu, bu üç... UEFA’da Kartal’ın zirveye kanat çırpacağının hiç bir babayiğit garantisini veremez bu da dört...
Gelelim şu son yabancı transfer ataklarına... Yönetim kanadı zor durumda. Onlar sezonun hayal kırıklıklarıyla biteceğini bal gibi biliyorlar. Ne yapsınlar? “Denize düşen yılana sarılır” misali, onlar da günü kurtarmanın, gündemi değiştirmenin hesapları içindeler. Ne yaparsanız yapın, kimi getirirseniz getirin, ortadaki fotoğraf bu beyler!
Sakın ola, yeni transferlere sığınıp, Beşiktaş’taki gerçekleri görmezlikten gelmeyin...
Lig gerçeği de ortada...
Yani Trabzonspor hep yenilecek, Beşiktaş da tüm maçları kazanacak, zirveye ortak olacak!
Güldürmeyin Allah aşkına!
Baksanıza, koca Beşiktaş, Türkiye Kupası’nda bile kapasitesi sınırlı, mütevazı kadroya sahip Konya Torku Şekerspor’u yenerken bile zorlanıyorsa varın gerisini siz düşünün!
Galatasaray'ın ligdeki grafiği yönetim kanadını da köşeye sıkıştırdı, adeta sırat köprüsündeler! Yönetim, ekonomik politikayla övünüyor, stada sığınıyor, ancak sportif başarı anlamında tutunacak dalları yok! Taraftar borç sıfırlanmış, ya da stad açılmış, açılmamış, ona bakmıyor... Onlar için varsa yoksa sportif başarı, gerisi sadece detay!
Bu olumsuz fotoğrafın oluşmasında bir çok neden sıralanabilir... Yanlış transfer politikası, Rijkaard'ı göndermek, yerine daha önce denenmiş, ama aşının tutmadığı, hatta Romanya'da işsiz dolaşan Hagi'yi getirmek bugünkü gidişatı tetikleyen ana faktörlerdir.
Hagi'nin geçmişine lafımız yok... Ancaaak, her büyük oyuncu, asla iyi teknik adam değildir... İyi teknik adamlık, bir takım donanımlar gerektirir. Hagi, bu donanımların çok uzağındadır bizce!
Niye mi? Her başarısız maç sonrası konuşmaları tuhaf, böylesi büyük bir camianın hocasına hiç ama hiç yakışmıyor! Ağzından çıkanları, ya kulağı duymuyor, ya da işine gelmiyor!
Sorumluluk aldı
Bu anlamda Hagi'nin çok gafı var, saymakla bitmez!
Birine çok takıldım: Hagi, diyor ki, "Yürüyen takım aldım"...
Schuster'in dilinin kemiği yok! Ne zaman ne söyleyeceği, ne zaman ne yapacağını asla kestiremezsiniz!
Kaldı ki, Rapid Wien'ın formalite maçı olduğunu cümle alem biliyor...
Ancak kalkıp, Avrupa kulvarındaki tek gururumuz Beşiktaş'ın hocası, "elimde güç olsa bu maçı oynatmam" diye konuşması ne derece doğru bir yaklaşımdır?
Bize göre yanlış...
Hoca böyle konuşursa, o maça seyirci gelir mi?
Gelmez...
Gelse, formalite de olsa, tribünler dolsa, kulübün kasasına birkaç kuruş girse fena mı olur? Hoca böyle konuşursa, o oyuncu grubu maça nasıl konsantre olur? Neyse ki, oyuncular Allah'tan hocanın bu sözlerini duymamışlar!
Neymiş efendim kaptanlık apoleti Guti’ye verilecekmiş! O apoleti takmak bir dizi donanımlar gerektirir. Her yönünüzle, sahada ve de sosyal yaşamda örnek olmak birinci şarttır. Guti, yıldız futbolcu olabilir, ancak ne tavırlarıyla, ne de saha içinde profesyonelliğe aykırı hareketleriyle asla o apoleti takamaz, bırakın aday bile olamaz! Bunun gündeme bile getirilmesi hem ayıptır, hem de İbrahim Üzülmez gibi ‘örnek’ bir sporcuya haksızlıktır. Onca tecrübesine karşın hâlâ kuralları bilmiyorsa, o sorumluluğu nasıl alacak, arkadaşlarını nasıl yönlendirecek?
Guti, önce sahada nasıl kalınır, onu bilecek!
Bünyamin Gezer’e kimse kızmasın. Çıkardığı iki kart da haklı, çünkü kurallar bunu öngörüyor.
Guti, zaten maça kötü başladı, oyunda kaldığı süreçte biri hariç hatalı paslar attı, üstüne üstlük, çok kritik ve zorluk derecesi yüksek maçta arkadaşlarını gereksiz yere yalnız bırakarak, onlara ihanet etti!
Schuster efendi, başına buyruk, hareket ediyor! Oyuncuları kampa almıyor, hadi bunu es geçtik, peki takımı böylesi bir mevsimde günübirlik maça götürmesine ne demeli? Mevsim kış, kar fırtına çıktı, havalimanı inişlere kapatıldı. Varsayım ama, olabilirlik yüzdesi fazla...
Yolların