Efendim, D.Kiev maçı sonrası Schuster yabancıları ‘fırçalamış’, faturayı onlara çıkarmış, daha sonra çiçeği burnunda kaptan Guti, hocasına hak vermiş, özeleştiri yapmış, konumlarının kendilerine yakışmadığını dile getirmiş.
Teker kırıldı ya, sözüm ona yol gösteriyorlar!
Sevsinler sizi!
Adama sormazlar mı, daha önce aklınız neredeydi diye... Asla takıntılı değilim, ne var ki, Beşiktaş’ı bugünkü konuma getiren Schuster’dir, o yere göğe sığdırılmayan yıldızlar topluluğudur!
Schuster, bu saatten sonra ağzıyla kuş tutsa ne olur, tutmasa ne olur?
Kartal, büyük hedeflerden uzaklaşmış, hem manevi hem de parasal olarak müthiş kayıplara uğramış, güven duygusu yerle bir olmuş, onun umurunda mı?
Bugün var, yarın yok! Parasını alır, evinin yolunu tutar, arkasına bile bakmaz!
Galatasaray'ı iki dostum ile birlikte TV'den izledik. Cengiz Şaylan, diğeri Tarık Beran... İkisi de sıkı taraftar, futbolu da iyi biliyorlar. Aylardır ne stada gidiyorlar, ne de TV'den maçı izliyorlar! İkisiyle buluştuk, onları zor ikna ettim. Baros'un golüyle biraz rahat nefes aldılar. Ne var ki, Tarık golün gelmesinden sonra öyle bir laf etti ki, kulaklarıma inanamadım. "Böyle bitsin razıyım" derken, aslında gerçekleri dile getiriyordu. İkisi de huzursuzdu, skorla ilgili kaygıları vardı, haklı çıktılar. İkinci yarıda goller üst üste gelirken, araya bu kez Cengiz Şaylan girdi, kaleci Zapata'ya verdi, veriştirdi! Şaylan, "Güya kaleci aldık, beyazı kızağa çektik, yerine siyahı koyduk da ne oldu?"diyerek doğru bir saptama yaptı bizce.
Hagi, yarı yolda aldı Galatasaray'ı, bunu her kötü sonuçta, 'kalkan' olarak kullanıyor, zaman kazanmaya çalışıyor! Hatta biraz daha ileri gidiyor, sezondan sorumlu olmadığı, önümüzdeki yılın kadrosunu oluşturmaya çalıştığını söylüyor. Yani sorumluluktan kaçıyor, topu sürekli taça atıyor!
Hagi'nin ikinci kez göreve getirilmesinin doğruluğunu kim savunabilir? Hagi, sezonu tamamlar! Ancak yeni sezonda olur mu, olmaz mı, bu soru işareti!
İşini her zaman
Cüneyt Çakır’ı tanımakta zorlandık doğrusu! FIFA kokartı var, bilgi-birikimi, deneyimi, cesareti var...
Peki, derbide çıkarmadığın sarı - kırmızı kartlar, penaltılara ne demeli?
Doğrusu hiç yakıştarımadık sana!
Kurallar çok açık, kart karttır, uyarı yoktur. Kuralları unutup, uyarı yapmanın adı eyyamcılıktır!
Hangisini sayalım?
Ekrem Dağ’ın önce Dia’ya yaptığı sarı karttı, uyarıyla geçiştirdin! Aynı Dağ, Niang’ı indirdi, sarıyı çektin. Yani, Dağ çift sarıdan atılmalıydı, atamadın.
Selçuk’un, Quaresma’yı yaptığı faul, sarının dik alasıdır, vermedin, veremedin!
Üzülmez'in ipinin çekildiği gün oradaydım. Üzülmez'i beklerken, Başkanı da yanında gördüm, şaşırdım!
Çünkü, Üzülmez yüreğinde ne varsa söylecekti. Yazılı metin hazırlamıştı, ama okuma fırsatını bulamadı, eveledi geveledi, vedasını bile doğru dürüst yapamadı!
Ne yapsın ? Solunda Başkan oturuyor, saygısızlık etmemek adına yazılı metni kenara itti, yumruk olayına açıklık getirmeye çalıştı. Duygusal konuşmalardan sonra söz istedim. Başkan'a, Beşiktaş'ın güçlü bir kadro olmasına karşın her geçen gün kan kaybettiğini, bu kötü gidişin nedenlerini Schuster'le birlikte sorgulayıp, sorgulamadıklarını merak ettim. Başkan soruma önce güldü, ardından, "Sizin, Schuster'i sevmediğinizi biliyorum" yanıtını verdi. Şaşırmıştım, diğer meslektaşlarım gibi...
Bizler profesyoneliz, gazeteciyiz, eleştiri hakkımızı kullandık, sorularımızı yönelttik. Bunun sevgiyle mevgiyle ne ilgisi var ? Siz sevebilirsiniz, arkasında durabilirsiniz, hatta eksiklikleri görüp, kamuoyu önünde politik davranabilir, söylemlerinizle desteklersiniz, buna lafımız yok. Arkasında durun, ama yeri geldiğinde masaya yumruğunuzu vurun, hesap sorun, fatura çıkartın!
Sormadığınız taktirde, Schuster tıkır tıkır maaşını alır,
Beşiktaş’ta kötü bir alışkanlık var, yıllardır!. Takım kötü mü gidiyor, kov hocayı, yenisini getir, gündemi değiştir, olsun-bitsin! Bu değişimler, artı getirmedi.
Hoca mı yok?
Onun da çaresi var.
Rotayı 11 yıllık emektar kaptana çevirirsin, İbrahim Üzülmez’i kapının önüne koyarsın!
Hem kovuyorsunuz, hem de sahip çıkmaya çalışıyorsunuz! Neymiş efendim, hoca istemiyormuş! Geçin, bunları efendim geçin!
Ne yaparsanız, yapın, o toz kondurmadığınız, üstüne titrediğiniz, Schuster’i de isterseniz kovun!
Yıldızlar topluluğu denilen takım, yerlerde sürünüyor! Bu gerçeği ne sizler, ne de o radikal kararlarınız (!) değiştirebilir!
Mali kongrede Başkan Demirören, Mahmut Özgener’i topa tutarken, “Rüya takım yarattık. Futbol kamuoyu yıldızlar altında eziliyor, bizi kıskanıyorlar” diye Kartal’ı göklere çıkardı!
Yıldızlar topluluğu olduğu doğru, lafımız yok. Ne var ki, saha sonuçları, Beşiktaş’ın ‘berbat’ futbolu, başkanın sözleriyle örtüşmüyor! Niye mi?
Yıldızlar topluluğu, önüne gelene yenilir mi?
Yıldızlar topluluğu, birinci dakika gol yer mi?
Ya da koca bir ilk yarıda pozisyon üretemez mi?
Somut örnek Ankaragücü maçı... Daha 1. dakika Serdar Özkan’ın mükemmel golüyle geriye düşüyor, yükleniyor, çırpınıyor, ilk çeyrekte bırakın golü bulmayı, rakibine üst üste iki ‘net’ pozisyon veriyor!
Nerde kaldı senin büyüklüğün?
Çok keyifli bir mücadele olduğunu söylemek çok zor... Tadı - tuzu yoktu! Kaldı ki, G.Kore öyle hafife alınacak bir takım asla değil... Son Dünya Kupası’nda ikinci turu yakaladılar, Asya Kupası’nda da yarı finale kalma becerisini gösterdiler.
Tabii ki, kantara koyarsak, elbette biz ağır basarız...
Ancak dünkü mücadelede bu ağırlığımızdan eser yoktu!
Rakibe çok ciddi pozisyonlar vermedik, vermesine de, ofansa fazla adamla çıkamadık, Umut’la bir pozisyon bulduk, onu da direğe nişanladık!
Hiddink, takıma yeni yüzler, yeni heyecanlar arıyor, geleceğin kadrosunu oluşturmanın peşinde.
Doğru bir adım, ancak önümüzde Avusturya maçı var, rakibimiz büyük bir çıkış içinde, Allah korusun, o maçta da puan kaybedersek, ikincilik bile bizim için hayal olur.
Bu da bir gerçek!
Hakemleri eleştirmek, tarzım değildir. Ama sabrın da bir sonu vardır!
Abitoğlu’nu izlerken, çılgına döndüm!
Ayıptır, günahtır, emeğe saygısızlıktır!
Kurallar açık, küçük, büyük takım ayırımı yapamazsınız! Gördüğünüzü etki altında kalmadan çalacaksınız! Penaltıysa penaltı, kırmızıysa kırmızı!
Nerdeeee?
Abitoğlu, konuk takımın yüzde yüz iki penaltısını vermedi, maçın skorunu etkiledi!
Hangisini sayalım?