Arda Turan... Bu ülkenin son yıllarda yetiştirdiği en büyük yıldızlardan biri. O bir değer, hatta bir marka... Beğenirsiniz, beğenmezsiniz, kaptanlık apoletini takacak kadar da cesur yürektir... Tamam, 'meyva veren ağaç taşlanır' demiş, atalarımız, doğru... Biz ne yapıyoruz, bırakın taşlamayı, o ağacı kökünden kesmeye çalışıyoruz!
Asla Arda Turan'ın avukatı değiliz, ancak böylesi bir yıldıza ülke olarak sahip çıkmamız şarttır beyler. Çünkü böylesi marka olmaya aday yıldızlar zaten ender yetişiyor, kaybetmeyelim, yok etmeyelim, Arda'nın özel yaşamına saygı duyalım, didik - didik etmeyelim! Bırakın dilediği gibi yaşasın, gezsin - tozsun, biz onun sahadaki yanıyla ilgilenelim, futbolunu eleştirelim, doğrusu da zaten budur!
Attığı iki gol ve oyunda kaldığı süreçte ortaya koyduğu futbolla Arda Turan, bu ülkenin vazgeçilmez ismi olduğunu dün bir kez daha kanıtlamıştır...
Galatasaray'ın bugünkü konumunun tek suçlusu ne Arda Turan'dır ne de bir başkasıdır... Ortada müthiş kötü bir tablo söz konusu... Bu tablonun oluşmasında herkes pay sahibidir... Yönetiminden en alt kademesine kadar herkes suçludur. Kötü transfer politikası, yanlış teknik adam seçimi ve yönetim içindeki kriz
Başarının temelinde özgüven duygusunun payı yüksektir kuşkusuz... Hele hele futbolda bu duygudan yoksunsanız, vay halinize! Yani Beşiktaş gibi... Evet, böylesi zengin bir kadroyu kötü kullanmak adına her türlü girişimi yapan bay Schuster’in kulakları çınlasın! Şimdilerde Tayfur Havutçu, meslektaşının geride bıraktığı takımı ayağa kaldırmanın hesaplarını yapıyor, bizce de iyi yolda adım adım ilerliyor.
Kupa maçındaki farklı galibiyet Beşiktaş’ta kaybolmaya yüz tutmuş özgüven duygusunu ortaya çıkarırken, kazanma hırsını da ateşlemiş... Kasımpaşa bunun tipik örneğidir. Kartal’ın zirve hesabı falan yok, buna karşın düşme potasındaki rakibi karşısında ortaya müthiş mücadele koydu. Kim ne derse desin, Guti’nin olmayışı da takıma olumlu yansımış... Necip, Ernst ve Nobre orta sahada müthiş dayanışma örneği gösterdiler, savunmayı fazla sıkıntıya sokmadılar. Hele hele Quaresma’nın hırsına bayıldım. Öyle ki, oyunda kaldığı süreçte her topa ayağını sokarken, atılan tek golde onun asisti ön plandaydı, göze geldi, sakatlandı, oyun dışı kaldı.
Evet, iki takımın da üç puan hesabı kora kor mücadeleyi de birlikte getirdi. Kasımpaşa’nın riskli futbolu ve ofansif oyun anlayışı, mücadeleyi üst
Parayla-pulla, yıldızlarla olmadığını dün bir kez daha gördük! Rakibin öyle ahım-şahım yıldızı yok, bütçesi sınırlı, kadrosu mütevazı, bulunduğu yere bakın lig dördüncüsü... Helal olsun onlara... Adam geliyor, deplasmanda yıldızlar topluluğu (!) Beşiktaş’a kafa tutmasını bir kenara bırakın, kök söktürüyor. Rakamlar yalan söylemez. İlk yarıya bakın, Beşiktaş’ın dişe dokunur bir net pozisyonu var mı, yoook! İki Cenk, bir Murat Ceylan, etti mi size üç pozisyon... Kartal, yatsın-kalksın, Rüştü’ye dua etsin. Rüştü’nün o kritik dokunuşları olmasaydı, Kartal ilk yarıda hezimete uğrar, kupada teslim bayrağını çoktan çekerdi!
Tolunay Kafkas, Beşiktaş’ı iyi analiz etmiş, oyuncuları maça iyi hazırlamış. Konuk takım hiç de savunmasına yaslanmadı, tam tersi ofansif oyunu tercih etti, Guti’nin orta alandaki etkisizliğini iyi kullandı, pozisyon üstüne pozisyon üretti.
Futbol böyle bir oyun işte, üretirsin atamazsın, rövanş için avantaj sağlayacağınız maçta bir anda herşey terse döner, tur hesaplarınız alt üst olur!
Hazır Guti’den söz açılmışken, o anlı şanlı kaptana bir çift laf etmeden geçemeyeceğiz! Oyunda 58 dakika kaldı. Adam sahada yürüdü, kılını kıpırdatmadı, dişe dokunur bir
Efendim, Schuster gitti, papatya falları açılıyor yine şu günlerde! Yazılı ve görsel medyada birçok adayın ismi geçiyor. Olur mu, olmaz mı, bilemiyoruz. Scolari, Maradona, Flores, Guares, Carvalhal...Yabancı hoca enflasyonu aldı başını gidiyor! Scolari yalanlandı, diğerlerinden tık yok, belki de habersizler!
Sezon sonuna kadar takım Tayfur Havutçu'ya emanet. Devam eder mi, etmez mi, asıl irdelenmesi ve de sorgulanması gereken de bizce budur. Yani, yönetim teknik adam tercihini sezon sonunda yabancıdan mı, yoksa yerliden yana mı kullanacak? Bize sorarsanız biz yerli deriz...
Bu öngörümüz sağlam temellere dayanıyor. Fenerbahçe'de Aykut Kocaman, Trabzon'da Şenol Güneş, Bursa'da Ertuğrul Sağlam, hepsi de yerli, hepsi de marka değil mi?
Beşiktaş ne çektiyse yabancılardan çekmedi mi? Bırakın marka isimler peşinde koşmayı, biraz cesur olun, kendi markanızı kendiniz yaratın!
* * *
Karşılaşmaya gelince... Fotoğraf çok açık ve net... Schuster, onca zenginliğe ve de yıldızlar topluluğuna karşın geride bir 'enkaz' bıraktı! Bunu ayağa kaldırmak, kolay değil. Beşiktaş, prestijini kurtarmanın ve de lig sonu ilk dörde girmenin hesapları içinde... Ama zor.
Sivasspor'un konumu
Schuster akıllı adam, geleceği gördü, evine döndü! Alman hoca gider - ayak geride benzetme yerindeyse ‘enkaz’ bıraktı!... Bu enkazı toparlayıp, ayağa kaldırmak sanıldığı kadar öyle kolay değil beyler. Beşiktaş, büyük hedeflerden uzaklaşmış, moral - motivasyon açısından da dibe vurmuş! Bu şartlarda, bu takımın teknik patronluğunu üstlenmek de yürek işidir... Schuster’in dışladığı Tayfur Havutçu’yu böylesi sorumluluğu aldığı için kutluyoruz. Bizim tanıdığımız Tayfur Havutçu, kolay - kolay pes etmez, bu enkazı Zafer Öğer, Ömer Gülen ve Kaan Dobra ile birlikte ayağa kaldırır. Yeter ki, yönetim bu ekibin arkasında dursun, yeter ki, tribünler onlara gerekli desteği ve krediyi tanısınlar. Öyle sonsuz kredi değil, dörtte birini verin yeter! Kaldı ki, Tayfur Havutçu yabancı değil, içimizden biri...
Havutçu, elindeki kadroyu en verimli şekilde kullanacaktır... Nitekim, Havutçu’nun Necip ve Ernst ile maça başlaması bunun en somut örneğidir... Ne var ki, Beşiktaş ilk yarıda pek de iyi değildi... Moral - motivasyonu sıfırlamış bir ekipten üst düzeyde mücadele beklemek biraz hayalcilik olmaz mı?
Buna karşın Kayserispor karşısında kontrollü oyunu tercih eden Beşiktaş, Zalayeta’nın golüne engel
Efendim, Beşiktaş’ın futbolunu bıraktık, artık dedi - kodular peşinde koşturuyoruz şu sıralar! Zirve kaçmış, Avrupa hayal kırıklığıyla sonuçlanmış, işler kötü gidiyor ya, gündemi değiştirmenin tam zamanı, fırsat bu fırsat!
İspanya’dan Getafe, hatta Almanya’dan çok ciddi kulüpler Schuster’in peşindeymiş... Biz Avrupa medyasının yalancısıyız, doğru mu, değil mi, şimdilik soru işareti.
Keşke doğru olsa, pılını - pırtısını toplayıp gitse! Hem Beşiktaş’a iyilik yapar, hem de ona sınırsız kredi tanıyan, ona yıldızlar topluluğunu sunan yönetim kuruluna olan manevi borcunu öder!
Adam fişi çekmiş, kafasına göre takılıyor, iki yıllık alacağının hesapları peşinde! Beşiktaş zirveden kopmuş, oynadığı futbol zevk vermiyormuş, ona ne? Baksanıza Schuster’e, Trabzonspor maçından sonra onun yerine uyarıları kaptan Guti (!), yapıyor artık! Teknik direktör o mu, yoksa Guti mi, belli değil? Yönetim, isyanlarda, ama elleri - kolları bağlı, ya sabır çekiyorlar!
Alex’in kramponu bile olamaz
Hadi hocayı geçtik, peki o yıldızlar topluluğuna ne demeli? Ayıptır, günahtır, insan biraz sıkılır, biraz futbol oynar kardeşim! Manisa deplasmanında bırakın pozisyon üretmeyi, ofansta çoğalmayı, ilk ciddi şutunu
FIFA kokartı apoletini takmak kolay değildir. Bilgi birikimin olacak, pozisyonları iyi süzeceksin, kuralları sonuna kadar önyargısız - tarafsız uygulayacaksın. Bir Tolga Özkalfa’ya bakıyorum, bir de kokartına, sanki torpille (!) almış.
Trabzonspor zirveyi kovalıyor, sen çıkıp, böylesi bir takımın kaderiyle oynuyorsun!
Burak Yılmaz, topu kurtardı, ancak Rüştü’den kendisini kurtaramadı. Yüzde yüz penaltı, ne var ki o FIFA kokartlı hakem Tolga Özkalfa pozisyona yakın, süzemiyor, göremiyor (!), oyunu devam ettiriyor.
Ayıptır, günahtır, emeğe saygısızlıktır!
Tolga Özkalfa, tüm kuralları rafa kaldırmış, kafasına göre maçı yönetti, ipin ucunu kaçırdı, adam topu elle oynuyor, kesiyor, ‘sarıyı’ çıkarmıyor!
Neyse ki, Özkalfa’ya rağmen, adalet yerini buldu, normal sürenin bitimine iki dakika kala, maçın adamı Burak Yılmaz, topu filelere göndererek, orta hakemin ayıplarına sünger çekerken, takımını ‘ipten’ alan isim oldu.
Gelelim oyuna... İlk yarısı tatsız-tutsuz, hiç de keyif veren bir mücadele olmadı, dersek abartmış olmayız. Her iki takımın da oyun şablonu tıpa tıp... Tek forvet ve kalabalık bir orta saha...
Yönetim, büyük yıldızlara büyük yatırımlar yaptı... Ancak Beşiktaş, Avrupa’da sınıfta kalırken, ligdeki zirve şansını mucizelere bıraktı, yönetim kanadında da büyük hayal kırıklığı yarattı!
Kartal’ın tutunacağı, Avrupa’ya çıkacağı tek dal kaldı, o da Türkiye Kupası... Bu kulvarda şimdilik bir sıkıntı yok, Gaziantep Belediyespor’u rövanş maçında da farklı yenerek, adını yarı finale yazdırdı. Şimdilik diyoruz, ancak unutulmasın ki, yarı finalde rakibi Gaziantepspor. Galatasaray’ı kupa dışına iten, Gaziantepspor, iyi organize olan, iyi futbol oynayan, ve taraflı - tarafsız futbolseverlerin beğenisini kazanmış, finali hedefleyen bir takım. İşin özeti, Beşiktaş’ı zorlu iki doksan dakika bekliyor.
Gaziantep sanıldığı gibi kolay lokma asla değil. Bize göre iki takımın da final şansı eşit gibi gözüküyor. Zirve yarışının uzağında kalmış, özgüven duygusunu yitirmiş Beşiktaş’ı, G.Antep, kupada da saf dışı bırakırsa, bu asla sürpriz olarak algılanmasın! Çünkü, Kartal bu, sağı - solu belli olmuyor, ‘favori’ gösterdiğiniz bir çok maçta iş kazası yapıyor da ondan!
Evet, Schuster, ilk maçtaki farklı skorun verdiği avantajla, rövanş mücadelesinde altyapıdan yetişmiş, oyunculara forma vermiş,