Çoğunuz kendine dair çoğu şeyi çözmüştür ama bunun tam olarak çözüm getirmediğini de düşünmüştür. Ne olunca cesaretinizin kırıldığını, hangi durumlarda kaçmak istediğinizi ya da neyi düşününce korku hissettiğinizi kolay ya da üzerine biraz çaba gösterdikten sonra bulmuşsunuzdur. “Ben galiba şu sebeple evlenmekten korkuyorum.” “Ben bence biri bana böyle davranınca şöyle düşünüyorum” demişsinizdir.
Daha geçen gün şu hayatın en cesurlarından biri sandığım şahsımın bazı konularda riski çok göz önünde tutup cesaretini geri plana attığını fark ettim. Ardından aşkta tam cesur, para konusunda risk sensörlü olduğum sonucuna vardım. Çünkü hepimizin nöral tanımları ve bu tanımlardan dolayı dürtülmesi farklı; yani aşkta başka ailede işte ya da parada bambaşka modelleriz.
Buradan bakınca da hangi alanda ve zamanda ne yaptığımızı, neler olduğunu çözmek oldukça zor görünüyor. Buna rağmen zaman içinde ufak ufak
Düşündüm de bir yılın bitmesiyle ilgili olumsuz hisler neredeyse yılın ilk yarısı bitince başlıyor, “Bu yılda böyle geçti, yıl bitiyor” gibi sitemkar sözlerimiz akıyor dilimizden. Başlangıçların enerjisi ise ona kıyasla ne kadar kısa. En erken kasım ayının sonunda başlıyoruz yeni yıl sözlerine ama ikili bir enerjiyle. Tam olarak pozitif başlangıç enerjisi neredeyse Aralık ayının yarısında başlıyor ve yılın başında uçuveriyor, nereden baksan 15 gün kadar kısa.
Çünkü biz olmayanlara daha çok kafa yoran, bitişleri daha çok sorgulayan ve geçen zamanın dolusuna değil boşuna negatif anlam yükleyen insanlar olduk epeydir. Beynin limbik sistemi hep fitne fücur içinde hayatımıza karşı sanki:)
Çok muhteşem bir yıl geçmiyorsa ama öyle bariz muhteşemlikler yoksa hasatsız sayıyoruz mevsimi. Çünkü ruhsal olarak nereye evrildiğimiz ya da kişisel olarak hangi kimliğe geçtiğimiz falan umurumuzda oluyor gibi olsa da gerçekten en önemli konumuz olmuyor.
Yeni yılda evrene ilettiğimiz dilekler yılın ilk yarısında hatta
Bir kadın ya da bir erkek için ne anlam ifade ettiğimizi ya da hangi misyonu edineceğimizi biz belirleriz ve çoğu zaman da bunu en başta ortaya koyarız.
Genelde flört ya da ilişkinin başında gösterdiğimiz davranışlar ile yüklendiğimiz sorumluluklar ilişki ve iletişimin devamında kimliğimize yerleşir.
Bir kadın ya da erkeğin sevgisini kazanmanın yolu “fedakarlık” değildir. Kalbe giden yol gerçekten mideden ya da cüzdandan yahut güç anlamıyla omuzdan geçmez.
Maddi olarak vericiliği yüksek tutarak sevgi kazanıldığını düşündüysek en büyük yanlışı yapmışızdır. Belki o adam ya da kadın bizi bırakmamış ya da geç bırakmıştır ama kalmasının tek sebebi ona maddi lokomotif oluşumuzdur.
Dün bir TV programında 700 bin lirasını bir adama yediren kadının isyanını izlerken adam gelse hala barışacağını görmemek de mümkün değildi. O, adamı tutmanın ya da kazanmanın yolu olarak görmüştü yaptıklarını belli ki. Geçenlerde bir kadın “bu adam bana borçlarını ödemiyor beni dolandırdı” dediğinde ve dosyayı incelediğimde adamın para
Hazır bu hafta yüzyılın en uzunlarından bir tutulma olup etkileri derin derin bizi saracakken ilişkilere dair duruma el atalım hemen. Derler ki bol tutulmalı yeniaylı bu dönemde neye karar verirsen 2022 aslında ona hizmet edecek ya da öyle ilerleyeceksin. O halde belki bugünlerde biraz durup kendimize ilişkilerde yeni bir benlik yaratma zamanı gelmiştir. Bunu yapmazsak bugün geçmişten getirdiğimiz halimizi geleceğe taşıyor olabiliriz, iyi ya da kötü.
Hani gezegensel hareketlerde bırakmalar, kopmalar ve başlangıçlar söz konusu oluyor ya, işte kendimizde neleri bırakmak, hangi güdü ve düşüncelerimizden kopmak istiyoruz ve hangi benliğimizle yeni zamana başlamak istiyoruz buna karar verebiliriz mesela.
Bu tür durumlarda aklımıza hemen mevcut kronik flörtlerimizden vazgeçmemiz gerektiği geliyor ve ona henüz kendimizi hazır hissetmiyoruz. Bir kere konuyu şu an aklınızda olan veya sizi karıştıran olay ve kişilere yormayın. Vazgeçmeler, başlamalar ya da değişimler sizin özünüze ilişkindir ve öz değişince değişenler kişinin kendi doğru dengesiyle vardığı
Bilimsel bir konudan yola çıkıp hayatımıza dair yarattığımız yanlışı göstermek isterim. Gelin hayat ışığımızı ve yaşamsal zamanımızı doğru bükelim ya da yanlış bükmeyelim.
Einstein’e göre uzayı çarşaf gibi düşünürsek eğer, bu çarşafa büyük kütleli cisimler yerleştirdiğimizde çarşaf aşağı doğru bükülecektir. Işık da uzayda bu çarşafta sabit bir yönde ilerlerken bu bükülmelerle yön değiştirir. Yani birleşen ya da büyük olan kütleler ışığı, zamanı büküyor, kaydırıyor diyebiliriz. Yeni oluşan yıldızlar uzaydaki büyük gaz bulutlarının bir merkezde dağılmaları ile oluşan kütle çekiminin etkisiyle bu merkezin içine doğru çekilirler ve toplanırlar. Bu kütle çekimi yüzünden hidrojen atomları normal şartlarda davrandıkları gibi davranmazlar. Bu çekim tablosu için “karadelik” tabiri kullanılır.
Nasıl ki çarşafa atılan büyük cisimler onu büküyor, uzayda ışık bile bükülüyor ise ve yıldızların kütle çekimiyle merkeze
Geçenlerde telaş içinde bir yerden bir yere koştururken bindiğim takside taksici beyefendiyle kısa bir sohbet gerçekleştirdik. Her an aydınlanmaya ve her insan buna vesile olmaya devam ediyor, ne kadar güzel değil mi?
Kızılderililer ve bilgelik üzerine konuşurken Kızılderililerin az konuşarak çok şey anlattıklarının ve anlaştıklarının farkındalığındaydık. İşte tam o an kendi gerçeklerim üzerine size bir perde aralama fikri geldi çattı.
Hayatımın çokça uzun bir zamanında çokça fazla konuşma ve anlatma çabasında oldum. İyi bir aktarımcı olmak bir meziyet ve bundan memnunum ama kastettiğim bu değil elbetteki.
İnsan bildiğini yani kendince bilgeliğini anlatma çabasına düşüyor. Başarılarını, bakış açılarını, geldiği yolları, kurallarını, ahlak anlayışlarını vs. Kimi zaman alkışı almak kimi zaman onaylanmak ve kimi zaman da duygusal değeri kazanabilmek için. Saygınlık ya da sevilmeye değer olabilme güdüleri ile onaylanma arzusu evet, çoğumuzda var olan şey.
Kendini öven biri olmadım hiçbir zaman ama türlü nedenlerle insan değer
Bir süredir köşemi bensiz ve okurlarımı yazılarımsız bıraktım. Hayat biraz annemin sağlık sorunlarıyla bizi sınarken aklım tonca şey yazsa da aktarmak için zaman olmadı.
Dramatik duygulardan kaçınarak içinden geçtiğim sürecin iki sorgulatan kavramı oldu diyebilirim: “çaresizlik” ve “belirsizlik”
Hepimiz ne kadar çok gündelik hikayede belirsizlik ve çaresizlik yaşadığımızı düşünüp dururuz. Kimimiz netlik sevdasına yakalanır ve belirsizliklerden hoşlanmaz, kimimiz kendince yarattığı çözümsüz dünyanın içinde kalmaya devam eder ve hayıflanır.
Bu iki duygunun da çokça şeyde olduğu gibi kendi yarattığımız kavramlar olduğundan işte bugünlerde emin oldum. Hayatım boyunca belirsizliklerden hoşlanmadım ve çaresiz kaldığımı sandığım zamanlar da yaşadım. Şimdi dönüp bakıyorum ve yanılsama olduğunu görüyorum.
Behçet Necatigil’in şiirinde dediği gibi “Çaresizseniz çare sizsiniz” ve yine bundan yola çıkarak belirsiz olan her şeyi de belirleyebilirsiniz. Ve evet tam
Bazen akmakta olan hayatımıza dair kararlar alıp durur ve onu uygulayamadan unuturuz. İşte şimdi dünya yeni bir çağda yuvarlana sallana giderken gelin gelecekten bugüne bakıp buradan da geleceğe yeni bir plan yazalım:
Nasıl yaşlanmak istersin ya da yaşlanma planın nedir?
Genetik yaşlılık planımız emekli olmak, çalışmamak, torun ve torba işleri üzerine. Şimdilerde geldiğimiz dünya çağı sahil kasabasına yerleşme hayallerini de kurdurmuyor sanki biraz! Ama daha derinden soruyorum ben, bastığımız dünya değil bakmadığımız beyninin yapılabilir planını soruyorum.
Hangi yaşta olursak olalım en temelde kendimizi “var etme” ve “buradayım” deme güdüsüyle hareket ediyoruz. Hep bir çaba, para, aşk, çocuk, evlilik, kariyer, başarı… Gün içinde beynimiz sürekli tonlarca şeyi hesaplıyor, ne giyeceksin, ne yapacaksın, iş planın, flört planın, çocuğun okulu, evlilik teklifi, yalnızlık…
Yaşlanmış insanlar daha genç insanlara yorucu gelir, bunun da nedeni işte tam burada. Çünkü yaşlanınca beynin gündemi azalıyor, hesaplaması,