MEME KANSERİ HAKKINDA DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR

12 Ağustos 2020

Meme kanseri, Türkiye’de ve dünya genelinde kadınlarda en sık görülen kanser türüdür. Her sekiz kadından biri yakalanıyor. Her dört kadın kanserinden biri de meme kanseridir. Erkeklerde görülme sıklığı ise çok düşüktür.
Çok sık rastlanıyor ama iyi haber; artık ileri evrede metastatik durumda gelen meme kanserli hastalarımızı bile çok uzun süre yaşatabiliyoruz. Artık kalp hastalığı, şeker hastalığı gibi kronik bir rahatsızlık haline geldiğini ve meme kanseri sebebiyle kaybettiğimiz hasta sayısını çok azalttığımızı söyleyebiliriz. Bunu sağlayan da sadece tedavisinde kaydedilen gelişmeler değil, meme kanseri hakkındaki farkındalığın artması ve tarama programlarının başarıyla uygulanıp, hastalarımızın artık daha erken evrede tedaviye başlaması. Bu kadar sık görülünce herkes konu hakkında bir fikir sahibi oluyor. Bu da çok ciddi bir bilgi kirliliği oluşturuyor.

Kalıtsaldır...

Meme kanserlerinin sadece yüzde 10-15’i ailesel yani birinci derece akrabasında meme kanseri olanlarda, yaklaşık yüzde 10’u da BRCA 1.2 gibi kanser genlerini

Yazının Devamı

UZMANLIĞIN OLDUĞU YERDE PANİK YOK!

9 Ağustos 2020

Bu olanlara ikinci dalga mı demeli ya da hiç sönümlenmedi de, devam eden pandemi mi demeli, bilemiyorum. Ama emin olduğum bir şey var ki, var olan durumu nasıl yöneteceğimiz, nasıl adlandıracağımızdan çok daha önemli. Vaka sayıları yeniden artıyor ve ancak bu sefer salgının ilk geldiği dönemden gerekli dersleri alıp, aynı hataları tekrar etmemek gerekiyor. Ayrıca insanların maddi-manevi toleransları azaldı. Tüm bunlara rağmen diğer birçok ülkeden en önemli farkımız, sağlık ordumuzun potansiyeli ve hastane kapasitemiz. Lütfen Türkiye Cumhuriyeti olarak farkımızı ortaya koyalım ve bu süreci herkes gibi geçirmeyelim.

Artış haberleri...

Bayram sonrası, özellikle Ankara’dan gelen vaka sayısındaki artış haberleri beni ve benim gibi kronik hastalıkların tedavileriyle uğraşan meslektaşlarımı sarstı. Sağlık Bakanlığı’nın Ankara İl Sağlık Müdürlüğü’ne gönderdiği genelge ile Ankara’daki bütün hastaneler yine pandemi hastanesi ilan edildi ve yatak kapasitelerinin en az yüzde 50’si Covid-19’lu hastalara tahsis edilerek, acil olmayan

Yazının Devamı

KULAKLIKLAR VE KURALLAR

5 Ağustos 2020

Artan teknoloji bağımlılığımıza paralel olarak kulaklıklar artık bir takı gibi vazgeçilmezimiz oldu. Birkaç işi aynı anda yapabilmek, müzik dinlemek, cep telefonuyla daha rahat konuşabilmek için her an her yerde artık ellerimiz serbest ama kulaklarımız dolu. Pandemi ile artan online toplantılar ve tercihlerin değiştiği kalabalık evlerde artan kişisel izolasyon ihtiyacı bizi kulaklıklarımızla ayrılmaz bir ikili haline getirdi. Konforumuz ve kişisel alanımız gelişirken, sağlığımızla ilgili sorular da gündeme gelmeye başladı. Yoğun kulaklık kullanımı ve yüksek ses seviyesi sağlığımız açısından riskli olabilir mi?

İşitme kaybına sebep olabilir mi?

Ses dalgaları, dış kulak yolu üzerinde ilerler ve kulak zarı ile orta kulakta bulunan üç küçük kemikçiği titreştirir. Bu titreşimler de spiral şekilli koklea olarak bilinen ve sıvı ihtiva eden bir yapı içinde hareket ederek buradaki tüylü hücreleri hareket ettirir. Bu yolla ses, kulaktan beyne iletilir. Aşırı yüksek ses, bu tüy hücrelerin yapısal zarara uğramasına neden olur, volümü ve sürekliliği

Yazının Devamı

KORONADAN HABERLER

2 Ağustos 2020

Tıp fakültesi öğrenciliğim boyunca hep temkinli yaklaştığım iki ilaç vardı; kortizon ve klorokin. Bu iki ilaç her derde deva; aklınıza gelebilecek birçok hastalıkta kullanılabilir ama her ikisinin de sayısız yan etkisi var. Klorokini kortizondan ayıran bir özelliği var; birçok yan etkisi doza bağımlı değil, yani çok küçük dozlarda bile kalp, göz başta olmak üzere birçok yan etkisinin görülmesi mümkün. Oysa kortizonun yan etkileri büyük ölçüde doza bağımlı. Pandemi hayatımızı ele geçirmeye başladığı ilk günlerde klorokinin koruyucu (profilaktik) olarak kullanılabileceğini düşünen meslektaşlarım başta olmak üzere birçok kişi ilacı kullandı. O panikle hesap etmediğimiz şey, koronavirüsünden zarar görme olasılığımız kadar klorokinin olası yan etkileriydi...




Sonraki süreçte de klorokin kafa karıştırmaya devam etti. Lancet gibi en önemli yayınlardan birinde klorokinin yararlı olduğunu ileri süren bir çalışma, sonrasında geri çekildi. Arkasından yayınlanan başka bir araştırma

Yazının Devamı

AKCİĞER KANSERİNİ TARAMAK

29 Temmuz 2020

Bir onkolog olduğunuzda ve konunuz bu kadar önemli, devinimli olduğunda dönüp dolaşıp kanser yazmak durumunda kalıyorsunuz. Korona günleri kanserle ilgili rutinleri, yapılması gerekenleri maalesef unutturmuyor. Malumunuz süreç ve yayılım devam ediyor, tedbirler azalarak endişe veriyor ve sonuçta ihmal ettiğimiz tedaviler kadar kanser tarama programları, kontrollerin (check-up) faturası da hepimiz açısından ağır olacak gibi görünüyor.
Rahim ağzı, meme ve kolon kanserleri için tarama programları artık rutinimiz, ancak konu akciğer ile prostat olunca halen ‘Tarama yapalım mı, yapmayalım mı?’ diye tartışabiliyoruz. Ancak Amerikan Hastalık Önleme Merkezi (USPSTF), yüksek riskli insanlarda yıllık düşük doz bilgisayarlı tomografinin (BT) akciğer kanserinden ölüm riskini azalttığını ve artık akciğer kanserinin de tarama programları içine alınması gerektiğini söylüyor. Peki bu yüksek risk grubu kimler ve USPSTF niçin bu öneride bulunuyor?
Akciğer kanserlerinin yüzde 90’ı sigarayla ilişkili ve içenlerde görülme riski 20

Yazının Devamı

BAŞ BOYUN KANSERLERİ GÜNÜ

26 Temmuz 2020

27 Temmuz ülkemizde ve bütün dünyada baş-boyun kanserleri farkındalığını artırmak için belirlenen bir gün.

Amerikan Baş Boyun Derneği’nin, Temmuz 2014’te New York’ta gerçekleştirdiği baş-boyun cerrahisi ve onkoloji alanındaki en büyük konferans olma özelliğini taşıyan ‘Uluslararası Baş ve Boyun Onkoloji Dernekleri Federasyonu (IFHNOS)’, 2014 yılındaki ‘5. Dünya Kongresi’nde 27 Temmuz’u Baş Boyun Kanserleri Günü olarak ilan etti. O zamandan beri de ülkemizde ve dünyada bu konudaki farkındalığı artırmak    amacıyla anılıyor.

Bu küresel farkındalığın tarih kararının alındığı o toplantıda ülkemizi temsilen bulunuyordum ve kongrenin açılış konuşmasını dil kökü kanseri tanısı ardından kemoradyoterapiyle tedavi edilen ünlü aktör Michael Douglas gerçekleştirmişti.

Baş-boyun en sık görülen kanserler arasında önemli bir sıralamaya sahip değil, en ölümcül türlerden biri olduğunu söylemek de zor. Ancak etkilediği birçok hayati fonksiyonun yanı sıra, gözle

Yazının Devamı

NE KADAR SIKLIKLA TARTILALIM?

22 Temmuz 2020

İlaçları, besinleri, egzersiz yapmayı, sağlık kontrollerini anlatırken kullandığımız ama sonrasında pek üzerinde durmadığımız ya da önemini tam olarak anlamadığımız bir soru var: Ne kadar sıklıkla? Bu, hayatımızda yaptığımız birçok şeyin yararını, şifasını ve zararını belirleyen tuhaf bir soru. Şimdi bunu, pek de gerekli olmadığını düşünmediğimiz bir işlem için soralım: Ne kadar sıklıkla tartılıyoruz?
Kilo alıp verdiğini kıyafetlerinden anlayanlardan mısınız? Veya düzenli olarak tartıya çıkanlardan mı? Rakamlar çok mu önemli? Peki uzmanlar neyi öneriyor? Tartılmak için en iyi zaman ne zaman? Daima kilo vermek peşinde olanlar ve tabii ki kendi adıma bütün bu soruların cevabını araştırmaya çalıştım.
Öncelikle sağlık kontrollerinizi (check-up) sadece yılda bir kez veya daha geniş aralıklarla yapıyorsanız ve arada kilonuzu ölçmüyorsanız hatırlatmak isterim; kilo sadece rakamlardan ibaret değil. Kilomuz bize yaklaşmakta olan hastalıkları bildirdiği gibi yakalanmış olduklarımızı da işaret edebilir. Açıklanamayan kilo kaybınız olduğunda, iştahınız kesildiğinde,

Yazının Devamı

PROBİYOTİK MESELESİ

19 Temmuz 2020

Bakterileri, garip bir ön yargıyla, vücudumuza zararlı ya da ortadan kaldırılması gereken organizmalar zannederiz. Yaşamı sadece gözlerimizle gördüklerimizle paylaştığımızı sanmanın yarattığı bir yanılgı bu. Bir gün bir sebeple görebildiğimizde ya da hissettiğimizde yaşadığımız tedirginlik belki de... Son olmayacak olsa da ben bir kez daha bunun yanlış olduğunu tekrarlamak isterim.

Bizler neredeyse tüm yaşamımız boyunca bakterilerle birlikte bir ‘denge’ halinde yaşarız. Mesela bağırsağımızdaki bakterilerin yiyecekleri sindirmeye, hastalığa sebep olan mikroorganizmaları yok etmeye ve vitamin üretmeye yardımci etmek gibi görevleri vardır. Benzeri birçok organımızda olabileceği gibi, bağırsaklardaki bakteriler zararlı değildir; eksiklikleri de pek çok hastalığa sebebiyet verebilir. Hatta onların topluluğunun ‘flora’ olarak adlandırdığımız daha az korkutucu, sevimli bir ismi bile var.

Probiyotiklerse bağırsakta doğal olarak var olan bakteriler gibi, alındığında aynı etkiyi yaratması beklenen mikroorganizmalardır. Yoğurt ve benzeri fermente gıdalarda, diyet takviyelerinde ve güzellik

Yazının Devamı