Birçoğumuz, hayatımızın bir sonraki pazartesi gününde spora başlamaya karar verir ve mutlaka bir engeli olur! Covid-19 bu engelleri çoğaltan, üşenenlerin işine yarar bir süreç gibi görünüyor. “Spor salonları Covid-19 için riskli mi?, Spor yaparsam riskimi artırır mıyım?” diyorsanız, eylül ayında yayınlanan bir çalışma bize tam da bunun cevabını veriyor. Spor salonlarına düzenli giden 62 milyon sporsever incelendiğinde, bu merkezlerden Covid-19 kapma riski her 100 bin ziyarette sadece 0.78 vaka olarak belirtiliyor. Spor yapmanın sağlayacağı faydaları sıraladığımızda bu riskin çok da fazla olmadığını söylemek yanlış olmaz.
Almanya, Fransa, İngiltere, İsviçre, Belçika, Hollanda, İspanya, Norveç, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Polonya ve Lüksemburg’da spor salonlarına giden 62 milyon kişi incelenmiş ve SafeACTIVE çalışmasında 487 kişinin Covid-19 pozitif tespit edildiği rapor edilmiş. Çalışma, Euro Active’in araştırma merkezi tarafından gerçekleştirilmiş ve spor merkezlerinde Covid-19 enfeksiyonunun göreceli riskini
Yaş aldıkça veya cinsiyetimize göre hayatımıza giren hastalıklar var. Bu durumdan kanserin birçok türü de pay alıyor; mesane yani idrar torbası kanseri de bunlardan biri. Prostat, akciğer ve kalın bağırsak kanserinden sonra ülkemizde erkeklerde en sık görülen kanser türü... İlk aklımıza gelen türlerden biri olmasa da ayrıntılı anlatmakta ve dikkatli olmakta fayda var.
Mesanenin asıl görevi böbreklerden süzülüp, gelen idrarı depolamaktır. Mesane kanseri genelde mesanenin iç yüzeyini döşeyen mukozanın hücrelerinden başlar. Tipine göre; üretelyal karsinom, squamoz hücreli karsinom, adenokarsinom, sarkomlar olarak ana gruplara ayrılabilir. Derecesine göre düşük, orta ve yüksek dereceli olarak gruplandırılır.
Belirtileri
Mesane kanseri olan kişilerin en sık şikayeti ve başvuru sebebi idrarda görülen kandır. İdrar yapmada sıkıntı, yorgunluk, kilo kaybı ve ilerlemiş durumlarda kemik ağrısı gibi metastazlara yönelik bazı şikayetler olabilir. Aşağıdaki belirtilere dikkat etmek lazım:
- İdrarda kan, pıhtı,
- Ağrılı işeme,
- Sık idrara
Glutatyon, hücrelerde üretilen bir antioksidan ve üç temel aminoasitten oluşuyor; glutamin, glisin ve sistein. Glutatyonu vücudumuz kendi üretse de bazen sorunlar olabiliyor; yetersiz beslenme, çevresel faktörler, stres ve yaşla birlikte üretim seviyesi azalabiliyor. Sürekli yorgunluk hissedenler, alkol-sigara içicileri, Covid-19 döneminde bağışıklık sisteminden endişe edenler, damardan, burundan veya ağızdan takviye yoluna gitseler de ağızdan alınan yöntemin emilimi ve güvenliliği yeterli olmayabilir.
Serbest radikal ve oksidatif stres nedir?
Serbest radikaller eşleşmemiş elektronu olan atom, molekül veya iyonlardır. Bu eşleşmemiş elektronlar çok reaktiftir ve serseri mayın gibi hareket ederek hücreye zarar vermeye başlar. Serbest radikaller, vücut metabolizmasına bağlı olarak oluşur ve hücrenin yapıtaşı DNA, RNA, lipit ve proteinlere zarar verir. Ortamda yeteri kadar antioksidan yoksa oksidatif stres ortaya çıkar. Yani serbest radikallerin üretimi ile vücudun bunlarla savaşma yeteneği arasındaki dengesizlik. Oksidatif stresin yüksek seviyede olduğu durumlar,
Yumurtalık kanseri de hemen her kanser türü gibi, bir iyi bir kötü haberle hayatımızdaki yerini alıyor. Kötü haber, tedavisinin zor ve meşakkatli olduğu, iyi haber ise erken evrede yakalandığında tedavi şansının son derece yüksek olduğu. Bu durum hep böyle değildi; birçok türde olduğu gibi bu kanser türünde de son yıllarda çok yol alındı ve büyük oranda kronik bir hastalık haline geldi.
Yumurtalıklar (over) karın boşluğunda, rahmin iki yanında badem şekli ve büyüklüğünde yer alan üreme organlarıdır. Östrojen, progesteron gibi kadınlık hormonlarını salgılarlar ve doğurganlığı sağlayan yumurtaları depolarlar. İltihabı, kisti biçiminde uzayan başlıklarda birçok hastalığı olsa da en istemediğimiz tablo, elbette kanser olarak karşımıza çıkmasıdır.
Belirtileri
- Karnın şişmesi veya basınç hissi,
- Karın veya kalçada ağrı,
- Yemek sonrası şişkinlik,
- Sık idrara çıkma.
Bu belirtiler her durumda ortaya çıkabilir, kansere özel değildir ama geçmemesi ve süreklilik arz etmesi halinde mutlaka araştırılması gerekir.
Covid-19 etkisini sürdürürken, bizlere bıraktığı alışkanlıkların birçoğunun yararının ve gerekliliğinin farkındayız. Pandeminin başında faydasını tartıştığımız maskenin, hastalığı önlemenin yanı sıra, şiddetini azalttığını ya da belirti vermeden geçirilmesine yardımcı olduğunu artık biliyoruz. Aşıyı beklerken hastalığın yumuşamasına yardımcı en büyük etkenin maske olduğu artık kaçınılmaz bir kabul; üstelik sosyal mesafe gibi karşılıklı, çift taraflı bir uyum da gerektirmiyor. Maske takmak tamamen sizin elinizde ve koruyucu etkisi kesin...
Diğer solunum yolu virüsleriyle ilgili geçmiş tecrübe ve kanıtlar; 2003 yılındaki SARS salgını ve Covid sürecinde Boston’da mart ayından itibaren maske kullanan sağlık çalışanları arasında Covid-19 enfeksiyonunun azaldığının raporlanması, maske takmanın yararına dair ilk verileri oluşturuyor.
Mart ayından beri edindiğimiz tecrübe bize gösterdi ki bu virüs, belirtisiz vakalardan akut solunum sıkıntısına ve ölüme kadar geniş bir spektrumda karşımıza çıkıyor. Yine virolojik, epidemiyolojik veriler bize gösteriyor ki
Her yazı zamanı geldiğinde ‘Artık ne yazabilirim?’ diye kronik bir umutsuzluğa kapılıyorum. Geçmiş yazıları tarıyor, yazdığım kitabı, makaleleri gözden geçiriyor; yazdığım ama sizinle paylaşmadığım bir şeyler kalmış mı diye ince ince eliyorum.
Kalmamış! Ama bilim ve hayat beni şaşırtmaya devam ediyor, umarım sizi de şaşırtmanın yanında değiştirmeye devam ediyordur. Bugüne kadar insanlığın daima yararına çalışan değişim, eğer başarabilirsek bizim için de bir şeyler yapabilir ve heybesinde sakladığı hazinelerle bizi daha sağlıklı bir yaşama kavuşturabilir.
Değişimden kastım ulvi amaçlarla dolu, dikenli bir yol değil. Diyet değişimi. Sözde basit ama özde zorlu ve artan mecburiyetlerle bizi zorluyor. Bakın gündemimize bu kez de beslenirken soluduğumuz zararlı gazlarla giriyor. Üstelik birçoğumuzun kokusunu severek içimize çektiğimiz metrelerce öteden tanıdığımız iştah açıcı dumanlarla...
Kanser riskini artırabiliyor
Et pişirirken açığa çıkan buhardaki polisiklik aromatik hidrokarbonlar (PAH) fetal gelişim için tehlike yaratmasının yanı sıra kanser riskini de
Aylardır bu yazılarla evlerinize giriyor, sağlık yaşamınıza dahil olmaya, hafızanızda küçük de olsa sağlıkla ilgili alanlar yaratmaya çalışıyorum. Bunun yarattığı manevi zenginliğin karşılığı yok. Ama misal bu ya, sayın gazete yönetimi, “Dile bizden en çok dilersin?” diye bir şey sorsaydı; şu meme kanseri yazılarımın (aynı yazı bile olabilir) her gün daha büyük puntolarla çıkmasını dilerdim... İnanın, kanserin birçok türü gibi bu hastalığı da konuştukça ve paylaştıkça yeneceğiz.
Meme kanseri artık metastatik evrede bile yakalansa yüksek oranlarda tedavi edebildiğimiz bir hastalık. Her sekiz kadından birinde görülüyor, erken tanı ile tamamen kronik bir hastalık haline getirip yaşamımızı sürdürebiliyoruz. Kronik hastalık olarak tanımlamamın nedeni, tedavinin hayat boyu sürmesi değil, dikkatimizin ve kontrollerimizin yaşam boyu sürme zorunluluğu.
Hal böyle olunca tekrar tekrar yazmaktan bıkmıyorum, üstelik ekim ayı da meme kanseri farkındalık ayı olunca böyle zaman eşiklerinin dikkatimizi ve odağımızı motive ettiğini
Kanser, bütün çabamıza, kat ettiğimiz yollara rağmen, diğer kronik hastalıklar içindeki korkutucu ve psikolojik olarak yıkıcı rolünü koruyor. Bu konuda çok yol almak, net olarak bütün algıyı değiştirdiğimiz anlamına gelmiyor; tıpkı bir virüs mücadelesi gibi tam ve kesin sonlandırma gerektiriyor. Bu öngörünün yanında tüm klinik deneyimlerim, hasta yakınlarıyla kurduğum iletişim, hastalar ve onların çevrelerindeki tüm detaylarla ilgili yaptığım gözlemler, beni bir konuda daha motive ediyor; Kanserin dokunduğu her şeye dokunmak! Kanser sevdiklerimizi ve bizi hasta etmenin ötesinde hayatımızda da derin etkiler ve değişimler yaratıyor ve onunla mücadele etmek, beni onun dokunduğu her yere dokunmaya mecbur bırakıyor.
Bir çocuğa kanser tedavisi vermeye başladığımızda, ekip olarak hepimizin en çok önemsediği noktalardan biri, anne-babanın ruh durumu ve onlarla girdiğimiz iletişim oluyor. Oysa sıklıkla ve çokça ihmal ettiğimiz bir veya birkaç kişi daha var; kanserli çocukların kardeşleri.
Kanserli çocukların sağlıklı