Medyada özellikle ırkçı, ayrımcı, önyargılı haber ve yazılar geçmiş yıllara oranla azalmakla birlikte, okur yorum ve eleştirileri aksi yönde
Bazen geriye dönüp bakarsınız… Koca bir yıl ne yaptık diye… Medya toplumsal sorunlara yeterince duyarlılık gösterdi mi? Meslek ilkelerine bağlılığı, sorumlu haberciliği, kendisini sınırlayan uygulamalar karşısında tutumu ne oldu? Kendi öz denetimini sağlayabildi mi? Medyanın kendisini doğrudan ilgilendiren bu tür sorulara olumlu yanıt vermesi her zaman mümkün olmayabilir ama bu olmuyor diye medyanın tamamını yok sayabilir misiniz? İletişim bilimcilere göre; bu soruların temelinde kamuoyunun medyaya olan güvensizliği yer almakta. Oysa medya haberciliğini tartışılırken, okurun profili, olaylara yaklaşımı, hangi habere nasıl tepki gösterdiği bilgisi de aynı derecede önemli sayılmalıdır. Birbirini besleyen midir? Yoksa birbirinden ayrışan mıdır?
Nefret söyleminde artış
Bu soruya tam olarak yanıt vermek mümkün olmasa da geride bıraktığımız yılı baz alarak önce küçük bir haber taraması yapalım: Medyanın önemli bir bölümünün ifade özgürlüğü ihlallerini sayfalarına taşıdığını, kamuoyunu ilgilendiren, gazetecilere açılan davaların izlendiğini, medyanın meslek etiğine uygunluğu tartışmalarına yer verdiğini, çevre, çocuk, kadın, hayvan hakları gibi konularda direndiğini buna karşın evet, bazı haberleri de hiç görmeyerek eleştirilerin hedefinde yer aldığını söylemek mümkün… Ancak bazen okurların gazetede yer alan haberlere dahi “hiç yer verilmemiş” gibi tepki gösterdiği de bir gerçek. Bazı okurlar da “Niçin haberi bu şekilde verdiniz?” diyor. Oysa gazetecinin görevi bir davanın, bir olayın, bir durumun tarafı olmadan haberi sunmaktır. Okurdaki bu “yanlış” algıları kırmak mesleğin saygınlığını yeniden kazanmasının da bir gereği sayılmalıdır.
İkincisi; medya ve sosyal medya üzerinden yapılan birçok araştırma; dünya genelinde nefret söyleminde artış olduğu yönünde. Ancak ilginçtir, medyada özellikle ırkçı, ayrımcı, önyargılı haber ve yazılar geçmiş yıllara oranla azalmakla birlikte, okur yorum ve eleştirileri aksi yönde. Yani bazı haberler sadece medyanın değil, okurun da nefret profilini ortaya koyuyor. Basın meslek ilkeleri, toplumsal gerilim ve fikir ayrılıklarından hareketle gazetecilere özel görev yükler: Böyle zamanlarda medya, demokratik hakları ve insani değerleri koruma görevi üstlenmeli, şiddete, kültürel, cinsel, dinsel, etnik herhangi bir ayrıma karşı çıkmalı ve okurdaki bu sorunlu algıyı kıracak bir dil yaratmalıdır der.
Ancak okurların çevre katliamı, kadın cinayetleri, çocuk istismarı, hayvanlara yönelik şiddet ya da eğitim, sağlık gibi sorunlara yönelik duyarlılığı ve tepkisinin büyüklüğü de çoğu kez hem medyayı hem de ilgili kurumları harekete geçirecek öneme sahip. Örneğin okurun hayvanlara yönelik işkenceyi hâlâ “kabahat” olarak yorumlayan yasalara gösterdiği tepkinin büyüklüğü Türkiye’de ilk defa bir yerel mahkemenin, sahipsiz sokak hayvanlarının da hukuki koruma altına alınması talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurmasına neden olmuştur.
Doğru, dürüst, tarafsız ve kaliteli haberciliğiyle var olmaya çalışan medya için umut verici olan yeni medya düzeninin “yeni okur profili” konusundaki saptamasıdır: Bilgi kirliliği, manipüle edilen haberler ve dezenformasyona karşı bilinç arttıkça, okurun doğru ve güvenilir kaynak arayışı ve tüketim ihtiyacı artacaktır der… Kısacası; medyanın, bilinçli okuru kazanmak için öncelikle dili, haberi sunuş biçimi ve olaylara yaklaşımını sorgulamasını gerektiren bir döneme giriyoruz… Birlikte hep beraber bir yerden başlamalıyız…
HAFTANIN FOTOĞRAFI
20 kadın…
10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde Filyos’ta bisiklete bindi. Bir erkek kadınların bisiklete binmesinden rahatsız olup saldırıda bulunsa da ona en iyi yanıtı Filyos Belediye Başkanı Ömer Ünal verdi. Kadınları tren istasyonunda çiçeklerle karşıladı. Özür diledi ve kadınlara “Bisiklete bineceğiniz zaman bize de haber verin birlikte binelim” dedi… İnsan haklarına müdahale edilemeyeceğinin fotoğrafı olsun…
BİR YERGİ
Eskiden medya sıradan insanların başından geçen bazı ölüm olaylarını araştırırdı. Ya ölenin trajik hayat hikâyesi ya da felaketin nasıl geldiği okurla paylaşılırdı. İnsan öykülerinden insanlık dersi çıkartırdık. Bugün bu tür haberlerin sunumunda eksik olan da bu… Yaşlı şeker hastası bir adamın evinde ölü bulunması haberinde olduğu gibi… Gazeteler ve bazı internet siteleri haberi “Komşular kötü kokudan şikâyetçi oldu, sonrası korkunç” diye başlıklar atarak vermiş. Oysa bu haberden çıkarılacak çok ders var. Küçük kasabalarda komşuluk ilişkisi bitti mi? Bir adamın 15 gün kendisini arayacak tek bir yakını bile yok muydu? Eskiden birbirinin imdadına, çaresizliğine yetişen komşulara ne oldu?
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024