Bilgiye ulaşmak artık daha kolay ama yalan ve bilgisizlik giderek artıyor. Fotoğrafların üzerinde oynanıyor, söylenen sözlere ekleme yapılıyor. En önemli örnek Atatürk...
Teknoloji sayesinde gerçeğe ve bilgiye ulaşmak kolaylaştıkça yalan ve bilgisizlik giderek artıyor. Tarihsel gerçeklerden tarihsel yalanlara doğru hızla yol alıyoruz. Gazetelerde bir virgül hatasını sorun yapan okur sosyal medyada yalan haber kuyusuna düşmüş gibi. İnternetteki bilgi kirliliğinden en çok zarar görenler ise tarihe mal olmuş kişiler… Öyle ki tarihler değiştiriliyor fotoğraflar üzerinde oynanıyor, söylenen sözlere eklemeler yapılıyor. Vahim olan şu; okurlar, bunların yalan olduğu konusunda kanıtlasanız da, her zaman ikna olmuyor.
Mustafa Kemal Atatürk bu durumun en önemli tarihsel örneklerinden biri… Teyit.org sitesi Atatürk’ün bir sözünün nasıl tahrip edildiğini belgeliyor. Fakat okur altına şu yorumu yapıyor: “Dini siyasete alet edip bundan fayda sağlayanlarla ilgili değerlendirmeyi Mustafa Kemal Atatürk yapmamış bile olsa bu değerlendirmenin doğruluğunu ortadan kaldırmıyor.”
“Önyargılarınızı gözden geçirin”
Benzer bir tepki; Atatürk’ün Büyük Taarruz öncesi Akşehir Konya’da denetlemelerde bulunduğu sırada çekilmiş fotoğrafının gülerken çekilmiş bir fotoğrafa dönüştürülmesinde de yaşanıyor. Söz konusu fotoğraf, Atatürk isimli Facebook sayfasında 12 bin beğeni, 4 bine yakın paylaşım alıyor. Ancak site bu fotoğrafın gerçek olmadığı yönündeki bilgileri değerlendirmediği gibi kaldırmıyor da. Bazı okur da “olsun böyle de güzel” diyor.
Sosyal medya üzerine araştırmalar yapan Sarah Murphy’e göre “Sizin bakış açınıza karşı olduğunda yanlışları görmek kolaydır. Ancak bir yazı, önceden kabul ettiğiniz görüşlerinizi destekliyorsa, bu yazıdaki yalanları göstermek çok daha zordur. O nedenle bilgiyi doğru ya da yanlış kabul etmeden önce ‘önyargılarınızı gözden geçirin” diyor. Theodor W. Adorno’nun dediği gibi “Hakikatin yalan, yalanın da hakikat gibi göründüğü bir dönemeçteyiz şimdi.”
Medya analizine itiraz
Önce hatırlatalım: Ahmet Kemal Doğançay, Atatürk’ün manevi kızı Ülkü Adatepe’nin oğlu. Atatürk’ün mirasına ilişkin İş Bankası ve CHP’ye açtığı davalarla ilgili medyanın kendisini yargısız infaz ettiğini öne sürdü. Konuyu “Atatürk’ün vasiyet davasında medyanın rolü” başlıklı yazımda değerlendirirken iki duruma dikkat çektim: Birincisi dosyalarla ilgili kararı verecek olan yargıdır. İkincisi medya davacının ‘niyet’ini okuyarak haber yapamaz.
Türkiye İş Bankası adına Avukat Adem Ak, söz konusu yazıya ilişkin bir açıklama gönderdi. Açıklama kısaca şöyle:
“…Bu yazı içeriğinin, her nedense, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi kızı Ülkü Adatepe’nin mirasçıları olarak ifade edilen davacıların lehinde hiç mümkün olmayacak yorumlara dönüştürüldüğü, gerçek durum ile bağdaşmayan yanıltıcı bir kurgu da benimsenerek, adil yargılamayı etkileme çaba ve amacı içerisine girildiği görülmüştür... Halen görülmekte olan bir davanın yargılama konusuna yönelik olarak yayın yapmamaya davet etme zorunluluğu doğmuş, anılan yazı içeriğinde iki defa yer verilmiş olan “kararın yargı tarafından verileceği” ifadesinin ise sadece göstermelik olarak, araya sıkıştırılmak suretiyle yazıya eklendiği de gözlerden kaçmamıştır. (...)
Devam eden dava konusu ile ilgili olarak apaçık tarafgir bir yaklaşım da sergilenerek, dava ile ilgili olarak; yanıltıcı, gerçekler ile bağdaşmayan, kamuoyunda sanki Atatürk’ün vasiyetinde davacılar lehine bir düzenleme varmış da yerine getirilmiyormuş, sözde hak gaspı yapılıyormuş algısını oluşturmaya ve Ülkü Adatepe’nin mirasçıları olarak ifade edilen davacıların da yargısız infaz edildiğine inandırmaya yönelik yorum ifade ve nitelemelere yer verilmiş, ayrıca müvekkil Türkiye İş Bankası A.Ş. haksız ithamlar altında bırakılmıştır. Öyle ki, Okur temsilcisi yazar tarafından adeta mahkeme yerine geçilerek, vasiyet hükmünün davacı taraf lehine yorumlanması çabasına da girişilmiş, bu sözde yorumların soru cümlesi haline getirilmesi suretiyle ihlalin gizlenmeye çalışması da başarılı olmamıştır.”
Ombudsman Görüşü: İş Bankası’nın köklü ve saygın bir banka olduğundan kuşkumuz yok. Ve elbette herkesin itiraz etme, açıklamada bulunma hakkı vardır. Ancak bir medya eleştirisine ilişkin itirazı, hukuki dilin sınırlarını zorlayarak hakarete dönüştürmek, mesleki itibarımı ağır suçlamalarla gölgelemeye çalışmak, yazımda iki kez “kararın yargı tarafından verileceği” yönündeki açıklamamı araya sıkıştırılmış “göstermelik ifadeler” olarak yorumlamak da bir hukukçunun “niyet” okuması değilse nedir? Gazetecilerin haber yaparken soru sorma alışkanlıklarını yitirmemeleri yönündeki ifadelerimi “davacı lehine” yaptığım iddiası da son derece haksız bir suçlamadır. Hukuk delil ister. Bir meselenin tarafı olmak için menfaatinizin olması gerekir. Üstelik şikayet konusu banka değil, medyanın bizzat kendisidir. Ve eleştiriye konu olan yazım, medyanın büyük bir kısmının Atatürk’ün manevi torununa yönelik kamuoyunda bilerek ya da bilmeyerek oluşturduğu olumsuz önyargıya dairdir. Nasıl ki haksızlığa uğradığınızı düşündüğünüz durumlarda, mahkemelere başvurup hakkınızın size iade edilmesini talep etmek anayasal bir haksa, medya tarafından haksızlığa uğradığını düşünen bir okurun Ombudsman’a başvurma hakkı da her zaman vardır.
HAFTANIN FOTOĞRAFI