Belma Akçura

Belma Akçura

bakcura@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Kartal Yuvası’na hiç gittiniz mi?
Nasıl bir yer olduğunu biliyor musunuz?
Peki, bir askerin sıfır noktasında; sevdiklerinden, ailesinden uzakta, hangi koşullarda, ne şekilde, ne adına, hangi duygularla teröre karşı nöbet tuttuğunu...
İnsan odaklı habercilik
Milliyet yazarı Tunca Bengin ve Milliyet Fotoğraf Servisi Şefi Bünyamin Aygün muhteşem bir iş başardı ve bir çatışmasının ortasında bulunan Karaçalı Hudut Bölüğü’nde görev yapan ‘asker’i anlatmak için Kartal Yuvası’nda bir gün geçirdi.
Kartal Yuvası, Kuraniş Vadisi’ni tutan 2030 rakımlı bir tepe... Tepenin arkasında PKK’nın Haftanin Kampı, 7 metre kuzeyinde 34 kişinin öldüğü Roboski Vadisi’nin bulunduğu tepe... İki metre yükseklik ve bir metre genişliğinde içi taş ve kumla dolu, siperlerle korunaklı hale getirilmiş üstü açık 900 metrekarelik bir karakol...
Haber dediğimiz şey sadece istatistik değildir; ölümler, çatışmalar, savaşlarla yok olan hayatlar hiç değildir...
İnsan, haberin çoğu kez tam da kendisidir...
İletişim bilimcilere göre, medya bir çatışmayı ya da savaşı izleyicilerin gözünde her zaman ‘daha az gerçek’ hale getiriyor. Bu tür haberlerin gerçekliğini yitirmesinin nedeni insanı unutmasından, savaşan askeri yok saymasındandır. Havada uçuşan füzeleri, cesetleri görüyoruz, atılan bombaları biliyoruz ama orada bulunan askeri sadece sayılarla ifade ediyoruz...
Söz konusu ‘Kartal Yuvası’ yazı dizisinin başarısı da burada... İnsan odaklı haberciliği öne çıkartarak yaşadığımız bir terör sorununu neden acilen ve mutlaka çözmemiz gerektiğini daha da önemli ve çarpıcı hale getiriyor.
Editoryal duyarlılık
Milliyet Genel Yayın Yönetmeni Fikret Bila ve Yayın Koordinatörü Ercüment Erkul bayram sabahı yazı işleri toplantı odasında dizi yazısının manşete çıkacak unsurlarını tartışırken bana da fikrimi sordular. Komutanın bir sözü çarpıcıydı: “Vatan ve Millet için ölmeye hazırım komutanım...”
Bu sözlerin askeri literatürde yeri ve önemi büyük olabilir ama bu sözler manşete ‘ölmeye hazırım komutanım!’ ifadeleriyle taşınabilir miydi? Üstelik insanlar çocuklarını askere, askeri eğitim almaları için gönderirken... Ordunun bir ülkeyle değil, bir terör örgütüne yönelik askeri mücadelesini savaş varmış gibi verebilir miyiz? Okur ve özellikle de çocuğu askerde olan aileler için bu tür başlıklar travma yaratmaz mı?
Görüşümü bu sorularla dile getirirken askeriyle sırt sırta, omuz omuza görev yapan komutanın bir başka sözü daha da dikkat çekiciydi: “Görünmeden gör, ölmeden dön!” Bu da şu demekti: Her hikâyenin ve komutanların her sözünün kendi içinde bir bütünlüğü vardı...
Milliyet’in bir tarihe fotoğraflarla, isimlerle, gidip yerinde görerek birinci elden not düşmesi, Irak sınırına sıfır noktasında görev yapan ‘askerin günlüğü’nü tutması, haberi daha da önemli kılıyordu. Ve manşeti Fikret Bila attı: Kartal Yuvası’nda bir gün!
Ben de basın tarihine bir not düşmek istiyorum. Ombudsman olarak neyin haber olmadığını eleştirel bir dille okurlarımıza anlatmaktansa bazen başarılı bir haberciliğin ne olduğunu anlatarak da bunu yapmanın mümkün olduğuna inanıyorum. Üstelik bir gazetenin Genel Yayın Yönetmeni gazete çıkmadan bir haberin başlığını okur temsilcisinin de görüşüne başvurarak değerlendiriyorsa, bu durum, yaptığım işi daha da anlamlı hale getiriyor demektir. Bu nedenle de gazeteme teşekkür ediyorum.