3 Aralık’ta engellilerin sorunlarına dikkat çekmek ve çözüm üretmek amacıyla düzenlenen çok sayıda panel, toplantı, ziyaret gibi çeşitli etkinlikler; siyasi gündeminin yoğunluğuna rağmen medyada da “geniş” yer buldu. Büyük puntolarla başlıklar atıldı, fotoğraflar büyütüldü ama sorunlar hemen her dönemde olduğu gibi yine geçiştirildi…
Örneğin bazı gazete ve internet sitelerinde “engellilerin sorunları dinlendi” diye başlıklar vardı ancak sorunlarının ne olduğunu haberin sonunda, o da bir cümleyle, “nitelikli öğretmen olmadığı için çocuklar okula gidemiyor” diye yazılınca anlamak mümkün oldu.
Bazı dernek, vakıf ve üniversitelerin “Engelsiz yaşamda biz de varız” etkinlikleri ise medyada magazinel bir boyut kazandı. Bir rektörün empati amaçlı gözlerini bağlayarak toplantı salonuna girmesini öne çıkartıp, haberin merkezine oturtunca haliyle engellilerin değil, engelsizlerin engellilerle nasıl var olacağı daha “anlaşılır” hale geldi.
Sorun yaratıcılık değil, ayrımcılık
Söylemek istediğim şu: Medya engellilerle ilgili sürekli durum tespiti yapıyor ama sorunlara ilişkin çözüm önerilerini görmüyor. Engellilerle ilgili toplantılarda görüş bildiren bazı akademisyenlerin görüşlerine yer verilmediği için bu sorunları nasıl aşacağımıza ilişkin önerileri bilmiyoruz.
Bazı sorunların çözüleceğine, giderek büyümesinde elbette medyanın da rolü var. Medya engellilerle ilgili yayımlanan raporlara, çözüm önerilerine, akademisyen ve uzmanların çalışmalarına neredeyse hiç yer vermiyor.
Engellilik üzerine yüksek lisans yapan Nilay Vardar Bianet’te şöyle diyor: “Engeline rağmen yaptı’, ‘Yaşama sevinci engel tanımadı’, ‘Engelleri bir bir aştı’, ‘Engellilerin azmi göz doldurdu’… Söz konusu engelli bireyler oldu mu, Türkiye medyasında atılan başlıklar yukarıda saydıklarımın ötesine geçemiyor. Keşke mesele sadece yaratıcılıkla ilgili olsaydı ancak esas sorun ayrımcılık.”
Medya dili kılavuzu
Durumumuz bu olunca Engelli Kadın Derneği de “Engelli Ayrımcılığına Karşı Medya Dili Kılavuzu” hazırladı. Örnek haberler ve çeşitli tablolar ile hazırlanan rehberden öne çıkan bölümler şöyle:
“Her şey dilde başlar” düsturuyla öncelikle “özürlü”, “mağdur”, “muzdarip”, “malul”, “hasta” ya da “tekerlekli sandalyeye bağlı / mahkum” gibi ifadelerden kaçınılmalı.
“Engeline rağmen başardı” gibi ifadeler kullanarak kahramanlaştırma söyleminden vazgeçilmeli. Bu dil engelli olmayı bir çeşitlilik değil, aşılması gereken bir sorun olarak ortaya koyuyor.
Engelli bireyler haberde kahraman değilse mutlaka mağdurdur. Engelli bireyin yaşamını dramatize eden mağdurlaştırma söyleminden vazgeçilmeli. Haklar perspektifi yerine “yardım temelli anlayış” pekiştirilmemeli.
Engelli bireylerin yaşadıkları ayrımcılıkla ilgili haber yaparken haberin öznesi olarak deneyimlerine yer verilmesi, sorunları ve çözüm önerilerini kendilerinin ifade etmeleri için alanlar açılmalı.
Engellilere tek ve homojen bir grup olmadığı bilinciyle yaklaşılmalı.
Medyanın kendisi de erişilebilir olmalı. Medya teknolojileri görme ve işitme engelli bireylerin yararlanabilmesi için uygun hale getirilmeli.
Engelli bireylerin yaşadıkları sorunların yapısal nedenlerine odaklanan haberler yapılmalı.
BİR ÖVGÜ BİR YERGİ
Erzincan Orduevi’nde minik bir kediye şiddet uygulayan ve toplumda infial yaratan asker adli kontrolle serbest kaldı. Ancak bazı gazeteler bu olayın peşini bırakmadı. Çünkü mevcut yasalarımız hâlâ öldürme ve işkence gibi suçlarda hayvanın sahipli veya sahipsiz olması ayrımını yapıyor, bu tür cinayetleri “kabahat” olarak yorumluyor. Milliyet’in bu olay sonrasında sorunlu yasaları yeniden gündeme getirmesi, hukukçulardan görüş alması, olaya ilişkin tepkilerle birlikte, bunun bir cinayet olduğunun altını çizmesi habercilik açısından önemlidir.
Din İşleri Yüksek Kurulu’nun, bir soruya yanıt olarak boşanmanın internet, telefon, SMS, faks veya mektup aracılığıyla yapılabileceği yönündeki açıklaması bir hukuk devleti açısından sorunludur. Buna rağmen hiçbir yorum ve görüşe yer vermeden, durumu “normalleştirerek” haber yapmak, olayı meşrulaştırmak demektir.
HAFTANIN FOTOĞRAFI
Siyasetin dili sadece diplomatik krizlere yol açmaz; aynı zamanda büyük toplumsal intihallerin, çatışmaların ve uluslararası savaşların da fitilini ateşler. ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığını söylemesi bölgede çatışmalara yol açtı. Oysa dünyanın barışa en çok ihtiyacı olduğu dönemde bu görüntüler her şeyin tek bir sözle nasıl rayından çıkacağının da bir göstergesidir.