Nefret söylemiyle ilgili medyada yer alan haberler, toplumun kültürel kimliklerinin yanı sıra toplumsal şiddetin fotoğrafını da önümüze koyar
Ayrımcılık, ırkçılık, cinsiyetçilik ya da nefret söylemi ve suçlarıyla ilgili medyada yer alan haberler, toplumun kültürel kimliklerinin yanı sıra toplumsal şiddetin fotoğrafını da önümüze koyar. Medya sadece haberi paylaşmakla kalmaz; diliyle, manşetiyle, spotuyla yarattığı algıyla bu profilin oluşmasına da rehberlik eder.
Bir televizyon kanalında, bir sunucunun hangi semtlerde, nerelerde, kimlerin öldürülmesi gerektiği konusunda toplumda infial yaratan sözleriyle ilgili çıkan haberler, bu açıdan incelenmeye değer.
Birincisi medyanın neredeyse tamamı sunucunun nefret söylemini haberin içerisinde defalarca ve açıkça tekrar etmekle suçun yeniden üretilmesine bilinçli ya da bilinçsiz katkıda bulundu. Oysa nefret söyleminde bulunanla, bu söylemi kınamak için tekrar eden arasında niyet açısından kalın bir çizgi var gibi görünüyorsa da bu durum söylemi, nefret suçuna dönüştürme olasılığını ortadan kaldırmıyor.
İkincisi sunucu hakkında “basın yoluyla halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” suçundan soruşturma açılması üzerine… Bazı medya organları, sunucunun “nefret suçu işlemediği” yönündeki savunmasının tamamını habere konu yaptı. Elbette herkesin kendisini savunma hakkı vardır ve medyanın da bu savunmalara yer vermesi doğaldır. Ancak aynı gün iktidar sözcüsü Mahir Ünal, çok daha önemli bir şeyi, söylüyordu sivillerin öldürülmesiyle ilgili: “‘Şuradan, buradan başlarız’ ne demek? Siz kimsiniz? Neyi temsilen böyle bir ifade kullanıyorsunuz?”
Topluma önemli bir mesaj
Hukukun ve medyanın neyin nefret suçu olup olmadığıyla ilgili kuralları bellidir. Açıkça yer göstererek, hedef belirleyerek nefret söyleminde bulunan bir medya mensubunun savunmasını başlığa taşıdığınızda ya da bunun hâlâ nefret suçu olup olmadığını tartışmaya açtığınızda suçu meselenin tarafı olanlar açısından da meşrulaştırmışsınız demektir ve kutuplaşmalar da böyle başlar.
Bir iktidar sözcüsünün “Siz kimsiniz? Neyi temsilen böyle bir ifade kullanıyorsunuz?” diyerek nefret suçuna karşı bir duruş sergilenmesi ve konuyu yargıya taşıdıklarını söylemesi ise toplumsal gerilimin önüne geçen bir mesajdır. Çünkü insanları ayrıştıran kutuplaştıran her türlü söylem, gücünü siyasi iktidarlardan alır. Dolayısıyla medyanın; toplumdaki kutuplaşmayı derinleştirecek ifadeleri tekrar tekrar üretmek yerine, şiddeti haklı gösteren, özendiren, kışkırtan ve hedef gösterenlere karşı siyasetin konuya yaklaşımı topluma da önemli bir mesajdır.
Ayrıca sunucunun daha önceki mesleğinin palyaçoluk olduğunu hatırlatan bazı meslektaşlarımın “palyaço” ifadeleri üzerinden konuyu yorumlamaları da sorunlu… Bir insanı bir meslek üzerinden, mecazi anlamına vurgu yaparak aşağılamak ve alay etmek de en az sunucunun ifadeleri kadar sorunlu.
İki rapordan çıkan sonuç
Üçüncüsü medya toplumsal kutuplaşmaları derinleştiren her söylemi sayfalarına taşımak zorunda mıdır? Örneğin dini kız çocuklarının cinselliği üzerinden yorumlayan ya da kız çocuklarının diri diri gömülmesini savunan, olmadı annesinin kolundan bacağından tahrik olanların medyada giderek daha ağırlıklı olarak yer almasında nasıl bir kamu yararı vardır. Neye kime nasıl hizmet ettiği belli olmayan, toplumun bilmediği tanımadığı bu travmatik sözlerin sahipleri kimdir? Kamuoyunu yönlendiren akil adamlar, ya da kanaat önderleri midir ki toplumun ahlaki sırlarını zorlayan her yorumu tartışmaya açıyoruz. Bu ülkede çok değerli din adamları da var. Olumlu haberlerle onları referans göstermeliyiz. Üstelik kutuplaşmanın boyutlarını araştıran iki rapordan çıkan sonuç; insanlar arasında sosyal mesafe ve siyasal hoşgörüsüzlüğün giderek arttığı yönündeyse…
HAFTANIN FOTOĞRAFI
Yemenli sanatçı Haifa Subay, ülkesinde üç yıldır süren iç savaş kurbanlarının resimlerini sokaklardaki duvarlara çiziyor. “Sessiz Kurbanlar” olarak adlandırdığı çalışmasında kadın ve çocuklara, evsiz insanlara, savaşın yol açtığı su kıtlığına, savaşta yıkılan ve tahrip edilen okullara dikkat çekiyor. Savaştan geriye hiçbir şey kalmadığını söylüyor. Başka ne kalabilir ki!
BİR ÖVGÜ
Okuma alışkanlıklarımızı yitirdiğimiz teknolojinin öne çıktığı bir çağdayız. Buna karşın bazı kurumların toplumsal gelişmeye katkıda bulunan projelere devam ediyor olması umut verici. Sabancı Vakfı fark yaratanlar listesine bu kez okur katılımına açık yeni bir kütüphane modeli ekledi. Hayatımızdan giderek çıkmakta olan kütüphaneleri yeniden canlandırmak ve alternatif bir sosyal yaşam alanı yaratmak için. Adana’da yeni nesil bir kütüphanenin adı Nöbetçi Kütüphane… Bu tür haberlerin çoğalması olumsuz haberlerden bunalan okurlar açısından da çok önemli. Nasıl bir nesil yetiştiğini anlamak için…