Okurlar çoğu kez bir köşe yazarının bir olayla ilgili değerlendirmesini, bütün bir gazetenin yayın politikasıymış gibi algılayabiliyor.
Türkiye medyasında yoruma dayalı köşe yazarlığı, objektif habercilikten daha mı fazla ilgi görüyor? Geçmiş dönemlerde bu soruya olumlu yanıt vermek mümkündü. Bugün dijital ortamda haberlerin anında yayılması ve beraberinde yaşanan bilgi kirliliği zaman içerisinde okurların doğru habere olan ihtiyacını artırdı. Ancak sorun şu ki okurlar bu kez de köşe yazıları ya da yoruma dayalı analiz yazılarla objektif haberler arasındaki ayrımı göremez hale geldi.
Yoruma dayalı habercilik sadece bizde değil dünya basınında da önemli bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. American Press Institute (API) bu konuya ilişkin yaptığı araştırmada çarpıcı sonuçlara ulaştı. Okurların haberlerle, fikirsel yazıları “içerik” ve bu içeriğin kaleme alınışı nedeniyle ayrıştıramadığı sonucuna ulaştı. Örneğin Amerikalı her on okurdan üçünün medyada bilgi temelli içeriklerle yorum içeren haberleri birbirinden ayıramadığı sonucuna varıldı.
Kuruma bakışı etkileyebiliyor
Araştırma bir okurun habere duyduğu güvensizliğin nedenleri üzerinde de duruyor. Haber ve fikir yazıları arasındaki belirsizlik ya da okurun köşe yazarının görüşünden ya da yorumundan hoşnut olmaması, okurun o yayın organının yayın politikasını da bu şekilde algılamasına yol açıyor ve yazarın çalıştığı kuruma bakışını etkileyebiliyor.
Dünya basının artık haber ve analiz yazılarını açıkça belirtmiyor olması da önemli bir etken. Gazetede çıkan haberle aynı gazetede çıkan yorum ve analizdeki tutarsızlığı ve okurun tavrını araştıran Duke Medya Laboratuvarı Proje Direktörü Rebecca Ianucci bir söyleşinde (Rumeysa Sena Şahbaz’ın çevirisiyle) yaptıkları araştırmaya ilişkin bilgiler veriyor.
Okurların bir yayını ellerine aldıkları zaman ne gördüklerini bilmek amacıyla yapılan araştırmada 25 yerel, 24 ulusal ve fikir yazıları üzerine kurulu internet sitesi olmak üzere, toplamda 49 yayının etiketleme sistemlerini inceledi. Veri tabanı oluşturmak için çalışan öğrenciler, karşılaştıkları etiketlerle alakalı, olabildiğince fazla bilgi toplamaya çalıştılar: Ellerindeki metin etiketlenmiş miydi? Etiketlenmişse bu etiket neydi ve metnin türünü betimleme noktasında başarılı mıydı? Etiketin farkına varmak okur için ne kadar kolaydı?
Bu araştırmaya göre; medyada yayın organları haberlerin içeriklerini kategori ve türlerine ayırmak adına yeterince çaba gösterilmiyor. 49 haber kuruluşundan yalnız yirmisi, yayımladığı metinler için en az bir kez etiketleme yapmış. Fakat bu 20 yayından 16’sı yani yüzde 80’i, yalnızca fikirsel içeriklerinde editoryal, yorum, köşe yazısı ve mektup gibi etiketler kullanmış. Fakat yalnızca yorum kısımlarında kullanılan bu etiketler de hem yeterince tutarlı ve belirleyici değildi, hem de okurun bunları görmesi oldukça zordu.
Araştırmaya göre bu işi hakkıyla yapan The Washington Post. Gazete yorum, analiz, görüş ve değerlendirme şeklinde dört etiket kullanıyor. Kullanıcılar imleçlerini etiketin üzerine getirdiklerinde, o etiketi tanımlayan bir kutucuk beliriyor. Post’un tek eksiği ise aynı etiketleri haber metinlerine uygulamıyor olması. Haberlere dair ayrı bir etiketin yokluğu okura etiketlenmemiş içeriğin yorum değil haber metni olduğu izlenimi veriyor.
Güven kaybına yol açabiliyor
Ianucci’ne göre; medyaya duyulan güven bu günlerde oldukça zayıf ve yayın kuruluşları okura okudukları içeriğin türüyle alakalı bilgi vererek güveni artırabilirler. Fikir içeriklerini etiketleyip haber içeriklerini etiketlememek ya da bunun tam tersini yapmak okurun okuduklarını yanlış yorumlamasına yol açabilir. Bizim açımızdan da sorun farklı değil. Üstelik gelen okur şikâyetleri de gösteriyor ki; okurlar çoğu kez bir köşe yazarının bir olayla ilgili değerlendirmesini, bütün bir gazetenin yayın politikasıymış gibi algılayabiliyor. Ya da gazetenin haberi sunuş biçimiyle yazarının o haberi yorumlayışı arasındaki çelişki güven kaybına yol açabiliyor. Benzer bir çalışmayı Türkiye medyası için de yapmanın belki de tam zamanı…
BİR YERGİ
Türkiye Emekliler Derneği, emekli maaşlarındaki yüzde 4-5’i oranındaki ek ödemenin en az yüzde 8-9’a çıkarılmasını istemiş. Haberin içeriği söz konusu derneğin temennisinden öteye geçmiyor. Buna karşın bazı gazete ve internet sitelerinde haber “Emeklilere 224 lira zam gelebilir” başlığıyla verildi. Derneğin resmi olarak bu talebi ne zaman, nasıl, hangi kuruma yaptığı bilinmemekte. Yaşamını emekli maaşlarına bağlayan insanlara böylesine afakî bilgiler ve soru işaretleriyle dolu haber sunmak sadece kurumların değil, medyanın da güvenilirliğini tartışmalı hale getiriyor.
OKURDAN
Son yıllarda Türkiye’nin yakın tarihine dair birçok bilginin hafızalarımızdan silinmeye çalıştığını belirten Sinem Aytekin adlı bir okurumuz şöyle diyor: “… levhalar sökülüyor, meydanların, bulvarların adı değiştiriliyor. Örneğin bir belediyenin ‘Cumhuriyet Meydanı’ olan yerin ismini, ‘Akkuş Kent Meydanı’ olarak değiştirmesinin sebebi nedir bir okur olarak bizlerin bunları da bilmeye hakkımız yok mu?”
Savaşlarla yıkılır, sporla güçlenirsiniz… Güney Kore’nin Kış Olimpiyat Oyunları’nın iki maskotu Soohorang ve Bandabi bu nedenle çok anlamlı… Soohorang yani beyaz kaplan “Sooho” Korece’de koruma anlamına geliyor. Korece’de “ban-dal-ga-seum-gom” (göğsünde yarım ay şeklinde bir iz olan ayı) olarak ifade edilen Asya’ya özgü siyah ayı ise Kore kültüründe sağlam bir iradeyi ve cesareti temsil ediyor.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024