Belma Akçura

Belma Akçura

bakcura@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye’de gerek siyaset gerekse medya; her on yılda bir gerçekleşen darbelere rağmen hiç bir zaman uzlaşmacı bir kimliğe sahip olmadı. Bu ülkeyi kâbusa çeviren acı deneyimleri iyileştirici tecrübelere dönüştüremedi... Toplumu kutuplaştıran ve geren baskıcı uygulamalardan fayda sağlanamayacağını, halkın barış ve huzur içinde yaşaması için sorumlu davranması gerektiğini öğrenemedi. Aksine siyaset ve medya daima çatışmacı ortamlardan beslendi, sokaktaki vatandaşı da linç kültüründen...
Yıllar önce nefretle, öfkeyle, kinle hedef göstererek atılan manşetlerin sonuçlarını hep birlikte yaşadık... O manşetler hepimizi vurdu... Fakat görünen o ki; yine aynı oyunlar, benzer manşetlerle sürdürülüyor. Sonuçta ‘tarihin tekeri döner döner aynı yerde durur’ misali yine başa döndük.
Son dönemde özellikle Doğu ve Güneydoğu’da yaşanan çatışmacı ortamı fırsat bilip linç kültürüyle beslenerek yolunu bulmaya çalışanlar, şiddeti onaylayanlar ve bu şiddetin bir parçası olanlar bazı siyasetçileri ve gazetecileri ve hatta vatandaşı hedef göstermekle kalmadı bir gazete binasına da taşlarla sopalarla saldırdılar...

TESK’in afişi
Terör saldırılarının esnafa yönelmesi üzerine TESK “hepimiz kardeşiz” sloganıyla iki milyon afişi ülkenin dört bir yanına gönderdi. Çünkü artık biliyoruz ki; bu cepheleşmenin hiçbirimize faydası yok! Milliyet gazetesi tam da bu nedenlerle “Hepimiz kardeşiz” ifadelerini Türkiye haritasının içine gömerek manşetine taşıdı.
Bir okurumuz ‘Hepimiz kardeşiz’ söylemine karşı çıkıyor... “Ben bir PKK’lı ile niye kardeş olayım” diyor, yetmiyor bir başka gazetenin patronuna küfrediyor. O da yetmiyor bir gazeteciyi hedefi haline getiriyor. Öfkesi burnunda “şehitlerimiz” diye söze başlıyor ama sonrasında kendi içindeki şiddeti ve terörü savunur hale geliyor.
Doğru hepimiz kardeş değiliz! Ama bu ülkede bu coğrafyada barışla yaşamanın bir yolunu bulmalıyız. İnsanları ötekileştirmeden ayrıştırmadan daha da önemlisi bölünmeden... Savaşların ve çatışmaların sebep olduğu hiçbir ölümün haklı bir gerekçesi olamaz. Şehit cenazelerinin arkasına saklanmadan önce bu çatışmacı ortamı neyin niçin başlattığını bu insanlara doğru anlatmak zorundayız... Çünkü hâlâ bir terör örgütüne haklı olarak duyulan öfkeyi, sokaktaki Kürt kökenli bir vatandaşı linç etmeye kadar vardıran bir güruh var karşımızda.
Bu durduk yerde olmuyor. Medyadaki cepheleşme, bölünmüşlük hali kamuoyunun da bilinçsizce meselelerin tarafı olmasına neden oluyor.

Medyanın görevi
Belki bir kere daha hatırlatmakta yarar var.
Medyanın görevi haber vermektir, niyet okumak değil... Daha da önemlisi olayları manipule edemez, hedef gösteremez ve mafyavari bir dille insanları ölümle tehdit edemez.
Sadece gazetecileri değil, koca bir toplumu cephe olmaya zorlayan, bölünelim diye ellerini ovuşturan ve savaş çığlıkları atanlara iki çocuğu hatırlatmak isterim... Biri kendi ülkesindeki savaştan kaçarken, batan bir botta boğularak ölen, cansız bedeni kıyıya vurmuş bir mülteci çocuk... Diğeri Cizre’de, sokağa çıkma yasağı nedeniyle gömülemediği için derin dondurucuda bekletilen bir başka çocuk... Bu iki çocuğu neyin kardeş yapmadığını bir daha düşünün... Yakıp yıkmak öldürmek için sokağa çıkmadan önce bir daha bir daha bir daha düşünün...