Beş yıl önce... İsrail ordusu, Gazze’ye insani yardım götürmek amacıyla 750 aktivistle yola çıkan Mavi Marmara gemisine ‘ablukayı ihlal ettikleri’ gerekçesiyle saldırdı; 10 kişinin ölümüne 55 kişinin yaralanmasına yol açan bir operasyonla gemiye el koydu. Bu saldırının hukukî yönden meşru olup olmadığı tartışmaları, Uluslararası Ceza Mahkemesi ile BM İnsan Hakları Konseyi’ne taşındı. Türkiye’nin açtığı davada 37 ülkeden 490 kişi müşteki ve mağdur sıfatıyla yer alırken, gemide saldırıya uğrayan aktivistlerden bir kısmı da ABD, Güney Afrika, İngiltere’de dava açtı...
Davalar ve kararlar
Bu tür davalar uluslararası ilişkiler açısından diplomatik krizlere yol açabilecek öneme sahip davalardır. Dolayısıyla bir gazeteci olarak davaların takibini yaparken, mahkeme kararlarını doğru okumak, kararları yerinde görmek, dava dosyasına hâkim olmak ama daha da önemlisi hukuki sonuçlarını ve yorumunu mahkemelere bırakmak gerekir. Sorun şu ki Mavi Marmara gemisiyle ilgili açılan davalar ve bu davalara ilişkin kararlarla ilgili haberler ‘haber’ olmaktan çıktı. Söz konusu olaya ilişkin davalar hukuki bilgi eksikliğinden ve ‘tek kaynaktan’ gelen bilgiler nedeniyle çelişkilerle dolu. Tam da bu nedenle birinin yazdığını, diğeri yalanlıyor.
Kafalar karışık!
Örnek verelim...
Önceki gün ajanslar İHH İnsani Yardım Vakfı’nın verdiği bilgilere dayanarak şöyle bir haber geçti. Mavi Marmara gemisinde bulunan Güney Afrika vatandaşı gazeteci Gadija Davids için, Güney Afrika Cumhuriyeti adli makamlarınca yürütülen soruşturma kapsamında, dönemin İsrail Genelkurmay Başkanı dahil dört askeri yetkili hakkında tutuklama kararı verildiği belirtildi. Güney Afrika polisinin, deniz, kara veya hava yoluyla girebilecekleri tüm sınırlara isimlerini bildirdikleri komutanların görülmesi durumunda tutuklanmasını ve savcılığa götürülmesini emrettiği belirtildi.
İsrail medyası ise söz konusu davaya ilişkin bu haberleri yalanlıyor. Örneğin Haaretz gazetesi tutuklama kararını İsrail’e yönelik boykot kampanyası yürüten BDS South Africa ve Media Review Network (MRN) adlı bir Müslüman medya kuruluşunun ortaya attığını, söz konusu iddianın İsrail basını dahil olmak üzere dünya medyasında haberleştirildiğini hatırlatarak şöyle diyor: “Ancak Güney Afrika Ulusal Emniyet Müdürlüğü Sözcüsü Hangwani Mulaudzi basına yaptığı açıklamada, bu doğru değil. bahsi geçen kişiler hakkında tutuklama kararı bulunmuyor. Interpol ve Devlete Karşı Suçlar yetkilileri ile de temasa geçtik onlar da bu iddiayı yalanlıyor.”
Düzeltme yok!
Güney Afrika polisi İsrail ordusunun dört eski generali hakkında tutuklama emri çıkardığını yalanlayınca MRN de önceki açıklamasını değiştiriyor ve tutuklama emrinin Güney Afrika değil, Türk yetkililer tarafından çıkarıldığını aktarıyor. Doğru olan ise şu: Evet, Türkiye’de 28 Mayıs 2012’de dava açıldı. 26 Mayıs 2014’de, İstanbul 7’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, dönemin İsrail Genelkurmay Başkanı Deniz Kuvvetleri Komutanı, Askeri İstihbarat Daire Başkanı ve Hava Kuvvetleri İstihbarat Başkanı hakkında tutuklama kararı var. Ancak mahkemenin tutuklanmaları yönündeki kararını değerlendirecek olan Adalet Bakanlığı’dır. Kırmızı bülten çıkarılmasını uygun görürse durumu Emniyet Genel Müdürlüğü’ne, onlar da kırmızı bülten talebini İnterpol’e bildirir. Gerçekte uluslar arası ilişkilere bağlı bir durum olduğu için de hukuki bir yaptırım gücü yoktur. Kırmızı bültenler özellikle nerede olduğu bilinmeyen şüpheliler için kullanılan bir yöntemdir. Dolayısıyla medyanın haber yaparken ‘görüldükleri yerde tutuklanacaklar”, “Kırmızı bültenle aranıyorlar” ve “iadelerini istedik” gibi kaynağı belli olmayan iddiaları, haberi daha da önemli hale getirmek için ‘kafadan uydurdukları’ bir yöntem değilse eğer ciddi bir dezenformasyondur.