Pazartesi akşamı Lig Radyo’da Mehmet Ayan’la gerçekleştirdiğimiz “Spor Hayattır” programında Beşiktaş İkinci Başkanı Sayın Ahmet Nur Çebi ile yaptığım konuşmanın bazı bölümlerinde şahsıma ait sözlerin sehven bağlamından ve gerçekliğinden farklı anlaşılarak -muhatabıma- mal edildiğini üzülerek gördüm.
Canlı yayın telaşıyla oluşan bu yanlışın Dostum Ahmet Nur Çebi’yi üzdüğünü biliyorum. Düzeltir, özür dilerim.
Fatih Terim’in yeniden işbaşı yapması “vaka-i hayriye”, hayırlı bir olaydır. Futbola vereceği hizmetin akamete -kesintiye- uğraması sadece kendi için değil, ülke futbolunun da zararına olurdu.
Bu arada itiraz sesleri de yükseliyor tabii... Örneğin değerli dostum Fatih Altaylı, Fatih Kuşçu ile yaptığı programda “Galatasaray’ın etik anlayışı yok mudur? Futbol Federasyonu’nun görevden uzaklaştırdığı bir hoca, yaptığı yanlışın bedelini ödemiş mi oluyor? Aynı sezonda Galatasaray’da işbaşı yapması ne kadar etiktir? Ben olsam Fatih Hoca’yı Galatasaray’a getirmezdim” diyor.
Galatasaray taraftarları içinde Fatih Hoca’nın gelişini bayram gibi kutlayanların yanı sıra kuşkuyla karşılayanların da olması gayet normaldir. Önemli olan yaşadıklarımızdan hep birlikte ders çıkarıp çıkaramadığımızdır.
Fatih Terim, iki günlük antrenmanla, taşların yerini de fazla oynatmadan biraz “motivasyon”, biraz da “taktik dokunuşlarla” TT Arena’daki Göztepe maçını 3-1 kazandı. Taraftar da özlediği heyecanı ve başarıyı doya doya yaşadı. İlk yarının sonunda tatile giren takım, şimdi lider Başakşehir’in 1 puan gerisinde... Şampiyonluk için hiç de umutsuz değil!
Bu arada basına açık toplantıda
Cenk Tosun, Beşiktaş’ın Şampiyonlar Ligi’ne takdim ettiği bir yıldız golcü... Ama gelin görün ki artık ne çalımları, ne şutları, ne de kafa vuruşlarıyla Beşiktaş’a beklenen katkıyı sağlayamıyor.
Sadece Cenk değil... Babel, Talisca ve Negredo da öyle. İspanyol’un penaltıdan attığı gole bakmayın. Akan oyunun içinde beklenen etkinliği yok.
Beşiktaş’ın yedinci beraberliği alarak tatile çıkacağını hesaplarken gördük ki ev sahibi Sivasspor ilk kornerini, Cyriac da takımının galibiyet golünü atıyor.
Altıncı dakikada Kone uzaktan vuruyor. Fabri önüne düşürüyor topu... Rybalka yetişip Pepe’den de önce vurarak takımını öne geçiriyor.
Gol galerisinden çıkıp oyunun akışına baktığımızda Beşiktaş’ın topa sahip olmada (yüzde 70-yüzde 30)’luk bir oranla Sivasspor’u adeta ezdiğini, kornerlerde 13/1 seri atışlarla Sivasspor üzerinde inanılmaz bir baskı oluşturduğunu söyleyebiliriz. Ama gerçek sadece istatistiklerle oluşmuyor.
Sivasspor, oyunun akışına, istatistiklere, her şeye inat maçı kazanıyor.
Peki Beşiktaş neden yenildi?
Hıncal Abi “Sıradan Adam” diyor, ama ben “Bay Olağanüstü” demeyi tercih ediyorum. Galatasaray Başkanı Dursun Özbek’in bu unvanı -ya da lakabı- daha uygun geliyor bana.
Başkan, 2015 Temmuz’unda “olağanüstü” toplanan Galatasaray genel kurulundan yetkiler alarak göreve başladı.
2015 Kasım ayında özellikle Kuruçeşme’deki Galatasaray Adası için yine bir “olağanüstü” kongre toplayarak üyelerin büyük çoğunluğunun desteğini sağladı.
22 Ekim 2016’da Emlak Konut projeleri için “olağanüstü” kongreye gitti. Projeleri kabul edildi, yetkiyi, aldı ve göreve devam etti.
2 Aralık 2017’de (19 gün önce) bütçe revizyonu için yine “olağanüstü” genel kurul çağrısı yaptı. Bütçesi kabul edildi.
Arada 2016 ve 2017 Mart aylarında yapılan olağan kongreler de var.
Böylece “Olağanüstü” unvanı ya da lakabı Sayın Başkan’a hem yapışmış, hem de yakışmış oluyor.
Beşiktaş haftalardır çektiği sıkıntıları nihayet taraftarının önünde oynadığı keyifli futbolla geride bıraktı. Dünkü maç, Babel’in Osmanlıspor’a karşı üçleme yapmasından sonra Negredo ve Cenk’in attığı golle ligde sezon rekorunu getirdi.
Öncelikle söyleyelim: Maçın adamı Ryan Babel’di. Siyah - beyazlı takımın en istikrarlı, en disiplinli oyuncusu, dünkü maçta gollerini atarken, üçünde de ceza alanına dalmıştı. Geçmişte olduğu gibi ceza yayının oraya kadar top taşıyıp şu atmaktan vazgeçmişti. O ezberi bozarken elbette takım arkadaşlarının katkısını unutmamak gerekiyor.
Öncelikle Adriano’nun. Brezilyalı solbek, topla çizgiden ilerlerken Babel ceza alanına girdi. Rakibin, fazladan gelen oyuncuya karşı özel bir önlemi yoktu. Adriano sol kanattan sağ ayağıyla muhteşem bir orta yaptı. Hayır, bu bir orta değil, çok iyi bir asistti. Babel kafayı çaktı ve zaman zaman kaçan gollerle tedirginlik yaşayan ev sahibi takım taraftarlarını rahatlattı. Sonra devre biterken, yine ceza alanı içinde Q7’nin asisti geldi. Yine aynı kafa vuruşu!. Yine alkışlar...
Attığı üçüncü gol de savunmadan çıkıp ustaca hamlelerle hücuma katılan Tosiç’in asistiyle gerçekleşti.
Gol serisini anlattıktan sonra biraz geri
UEFA Şampiyonlar Ligi’nin son 16’sındaki eşleşmeler Beşiktaş’ın karşısına Bayern München’i çıkardı. Bayern München kulüpler düzeyinde Almanya’nın en büyük temsilcisi olmanın yanı sıra sadece şampiyonluklarla değil, futbol iktidarını elinde tutarak da ayrı bir tarih yazan kulüp.
Alman Futbol Ligi “Bundesliga”, kısaca özetlemek gerekirse “Bayern ve diğerleri” diye tanımlanabilir. Her sezon açılışında Bayern tek başına favoridir. Nadiren araya başka kulüpler girebilir. Alman futbolunda Bayern München’in katılmadığı, benimsemediği hiçbir kararı uygulayamazsınız. Bunun çok örneği var. Şu kadarını belirtmekle yetinelim: 1984 Avrupa Şampiyonası’ndaki hayal kırıklığından sonra Bayernli Franz Beckenbauer’in darbesiyle Jupp Derwall istifa etti, antrenör olmamasına rağmen “teamchef” gibi uyduruk bir unvanla Franz Beckenbauer milli takımın başına geçti. Teamchef 1986’da Arjantin’e final kaybetti ama 1990 Dünya Kupası’nın Roma’daki finalinde hem Arjantin’den rövanşı aldı, hem de kupayı. 2000’li yılların başında Christoph Daum, federasyonla anlaştı, Alman Milli Takımı’nın yeni teknik direktörü oluyordu. Ama Bayern’in yöneticisi konumundaki Uli Hönes, “kokain” iddialarını dile getirerek
Şampiyonlar Ligi’nde yenilgisiz liderlikle grubu bitiren Beşiktaş, Süper Lig’e dönüşünde yine coşkusuz, etkisiz ve renksizdi. Kayseri’de Umut’un darbesiyle Cenk’e yaptığı penaltıyla beraberliği yakalayıp rahatladılar.
Peki sonrası? Sonrası 10 kişi kalan rakibi karşısında haftalardır tekrarladığı çözümsüz oyuna takılıp kaldı Beşiktaş. Oysa Şenol Güneş Leipzig’de Beşiktaş’ın tüm kadrosunun sistem ve oyun kalitesini -birlikte- gerçekleştirdiğini göstermiş, kanıtlamıştı. O nedenle dilediği onbirle maça başlamasında hiç sakınca yoktu.
Ne var ki Kayseri karşısında ezber futbolun ötesine geçemediler. Bireysel hatalar, noksanlar ve şanssızlıklarla girdikleri pozisyonları harcadılar.
Cenk Tosun giderek form kaybediyor. Girdiği pozisyonlarda ya zamanlama hataları yapıyor, ya da rakip savunmaların markajıyla topu teslim edip geri dönüyor. Evet, dün bir penaltı kazandırdı takımına. Oysa o penaltı yanlış bir hükme dayanıyordu. Hakem Yaşar Kemal Uğurlu, topla oynayan Umut’un arkasından gelen Cenk’i bilmeden hem topa hem rakibinin ayağına vurması için penaltı düdüğünü öttürdü. Oysa bu bir penaltı değil, Cenk’in aleyhine faul olmalıydı.
Girdiği pozisyonların içinde tek şut atamadı. Cenk penaltı
Hep beraber eğleşip oynuyoruz, oyalanıyoruz.
Süper Lig eğlenceli bir hal aldı.
Galatasaray, beklendiği gibi bir büyük maçı daha kaybetti. Beşiktaş rakibini adeta ezdi. Başakşehir nihayet liderliğe yerleşti. Fenerbahçe kontrollu oyunun sınırlarını aşıp keyfince oynadı.
Kayserispor, Bursaspor, Göztepe de yılın büyüyen takımları. Heyecan var, rekabet var, eh futbol da var.
Şimdii... Gelelim madalyonun öteki tarafına.
Süper Lig’in 18 takımı da doların beklenmeyen yükselişi, euro/ dolar paritesindeki artışlar nedeniyle, hiç beklemedikleri bir darbe yediler. Kur farkları öngörüleri aşıp anormal arttı. Kulüpler gelirlerinde dolara karşı mücadele ederken, öte yandan TL’yi Euro’ya çevirip ödeme yaparken zorlanıyorlar.
Hesabı biraz açalım: beIN Sports, yayın ihalesine girdi ve 590 milyon dolarlık bir taahhütle kazandı. Ancak ödemeler, farklı biçimde uygulamaya kondu. Kulüplerin alacakları yayın ücretinin yarısı TL olarak ödeniyor. Diğer yarısı da doları 3.26’ya sabitleyen bir kur üzerinden hesaplanıp, karşılığında TL olarak ödeme yapılıyor. Doların dünkü değeri 3.87 TL idi.