Her şeyden önce iki teknik adamın tartıya çıktığı bir maçtı bu. Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim, Feghouli, Belhanda ve Rodrigues’i formsuzluklarına rağmen oynatarak bir anlamda motive etti. Onbiri de yabancıdan kurulu Galatasaray’da Maicon ve Denayer zorunluluktan birarada oynuyorlardı. Terim’in takımı hücum aksiyonlarında sol kanadı kullanıyor, Nagatamo ve Rodriguez Gökhan ve Pepe’yi zor durumlara düşürüyorlardı. O kulvarda Quaresma’nın bir kez savunmaya yardım ettiğini gördük. Fazlası da zaten beklenemezdi. Terim, oyuncularının çabuk oyunla Beşiktaş’a baskı yapmasını sağlarken, Fernando, Feghouli, Belhanda da soldan gelen toplarla buluşup şut denemelerine girişiyor, markajdaki Gomis’e alternatif oluşturuyorlardı. Nagatomo asistiyle Fernando’nun attığı gol, Galatasaray’ın oyununa karşılık buluyordu.
Beşiktaş çok istekli başladı maça. Hücumda en az 5 kez pozisyona girerken inanılmaz goller kaçırdı. Talisca, Negredo, Babel ve Quaresma’nın şutlarında top ya dışarı gidiyor, ya da Muslera tarafından kucaklanıyordu.
Beşiktaş’ın oyun merkezindeki kurgusu ne üretici, ne de bitirici oldu. Medel durağan oynarken Tolgay Arslan, kariyerinin kötü maçlarından birini sergiledi. En az 10
Perşembe gecesinden beri kıyameti koparıyoruz. En sert, en dondurucu rüzgârlarla, ortamı içinden çıkılamaz bir harabeye dönüştürmek için her türlü yıkımı, kuralsızlığı ve vicdansızlığı körüklüyoruz.
Fenerbahçe - Beşiktaş arasında oynanan Türkiye Kupası yarı final rövanş maçında her şey, tam da deplasmanda 2-2 beraberlik elde eden Fenerbahçe’nin lehine (0-0) seyrederken, hep birlikte şoka uğruyoruz.
Hakem Mete Kalkavan 57. dakikada maçı tatil ediyor. O dakikaya kadar Beşiktaş’ın kullandığı 5 korner var. Quaresma’nın atış yapmak için köşe gönderine her gidişinde -gerçekten- garip biçimde tribünden sert cisimler atılıyor üzerine... Q7 -nasılsa- sükunetini bozmuyor. İyi de yapıyor. O sırada Başkan Aziz Yıldırım, Fenerbahçe İdari Menaceri Hasan Çetinkaya’yı yanına çağırarak önlem alınmasını istiyor. O sırada Mete Kalkavan’ın söylediği bir söz var: Herhangi birinin başına bir madde isabet ederse maçı tatil ederim.
Dün gördük ki Kalkavan’ın sözleri, sanki hazırlıklı, danışıklı dövüş gibi Şenol Güneş’in kafasına isabet eden çakmakla ilgilidir. Hakemin önyargılı olduğunu ima eden bir saptırma... Başkan Aziz Yıldırım böyle söylüyor. Ardından Şenol Güneş’in bordo kravat taktığını da
Neresinden bakarsanız bakın, Beşiktaş travmalı. Ziraat Türkiye Kupası yarı final maçında yaşanan olaylar sadece Fenerbahçe’yi değil, Beşiktaş’ı da sarstı. Şimdi her iki taraf “mağdur” olduğunu iddia ediyor ... İşte bu “mağduriyet” hali, siyah-beyazlı takımın ligdeki oyununu da etkiliyor ister istemez.
Travmayı henüz atlatamayan takımın arıza üstüne arıza çıkardığını görüyoruz.
İşte onlardan birincisi: Beşiktaşlı hücum oyuncuları, rakip ceza alanı ve ceza yayının üzerinde sürekli top kaybediyorlar. Oğuzhan, Talisca, Babel ‘in kaybettiği, kullanamadığı, kaptırdığı toplar, dakikalar geçtikçe Malatyaspor’un iştahını ve motivasyonunu artırıyor.
Quaresma’nın kullandığı korner atışında rakipten seken topla buluşan Negredo, beklenen golü atıyor ama, öne geçmenin sefası sadece 20 dakika sürüyor. Onca kaptırılan toptan sonra Malatyaspor oyuna ortak oluyor. Dahası, Fabri kurtarmasa fazlasını da yapacak fırsatlar yakalıyorlar.
Efendim ikinci arıza da şu: Beşiktaşlı futbolcular asla ikili mücadeleye girmiyorlar. Bu satırları yazmaya başladığımda Beşiktaş’ın yaptığı faul sayısı 5, Malatyaspor’unki 9’du. Bu çekingen, statik ve “gelgeç” oyunun nedeni ne acaba?
Hafta sonunda oynanacak Galatasaray maçı
Kadıköy’deki Kupa rövanşı netameli... 2-2 beraberliğin finale yol vermesi için Beşiktaş’ın mutlaka kazanması (ya da olmayacak hesapla 3-3’e bağlaması) gerekiyor. Fenerbahçe ise ilk maçtan avantajlı çıktığının farkında. Yine de bir kazaya uğramamak için Kocaman’ın kontrollu oyun esasına ayak uyduruyor.
Asıl konuşulması gereken Şenol Güneş’in seçtiği 11... Rotasyon, dinlendirme filan hak getire. Şenol Güneş, ligdeki şampiyonluk yarışını sürdüren kadroyu aynen Kadıköy’deki Kupa maçında da oyuna başlatıyor. Zor maçlar arifesinde merak uyandıran bu tercih sorgulanmalı.
Oyunun ilk yarım saati dolarken ilk arızaya tanık oluyoruz. Pepe ile Josef de Souza’nın top kazanma mücadelesinde Portekizli, evet, rakibinin ayağına basıyor. Bu basmada kasıt yok. Kaza var. Acımasızlık ve şiddet söz konusu değil. Kurallara göre Kalkavan’ın Pepe’ye sarı kartla yetinmesi gerek. Hayır, fauller ve fena hareketlerle sarı kartlarda anlaşılamayan, çelişkilerle dolu kararlar veren Mete Kalkavan Pepe’ye doğrudan kırmızı kart gösteriyor. Kalkavan’ın kariyerine yakışmayan bir hata.
Geçen hafta oynanan Galatasaray - Başakşehir maçında Halil Umut Meler, Arda’nın ayağına basan Donk’a bırakın kırmızıyı, sarı kart bile
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ak Parti Başakşehir ilçe kongresinde Medipol Başakşehir’in ligdeki şampiyonluk mücadelesine değinerek gençlere seslenmesi spor ve siyaset gündeminde tartışma yarattı. Cumhurbaşkanı hem bir yerleşim projesi, hem de sportif bakımdan iyi bir model olduğuna inandığı Başakşehir’e önem veriyordu.
Erdoğan, gençlere hitaben şunları söylemişti :
“- Tribünleri Başakşehir gençliğinin doldurması lazım. Gençler buna var mıyız? Şampiyonluğa oynuyorsunuz. Tribünlerin dolması lazım. Bunu halletmeniz lazım. Bakın aniden bir sürpriz yaparım, Başakşehir’in bir maçına gelirim... Tribünleri boş görürsem olmaz.”
Tam da Süper Lig’in iki zirve takımı Galatasaray - Başakşehir maçının arifesinde söylenen bu sözler, sert rüzgarlar estirdi.
Birincisi, “Reis’in şampiyonluk için Medipol Başakşehir’i işaret etmesi. İkincisi hakemlerin bu istek doğrultusunda düdük çalıp karar vererek sonuca gidecek yolu açması. Üçüncüsü de alışılmış bir sözün sporda da geçerli olması: “Reis ne diyorsa o!”
Medyada da farklı ve sert yorumlar yapan arkadaşlarınız var. Görüşlerine saygı duyuyorum.
Kendi penceremden bakınca vaziyetin hiç de öyle olmadığını söylemem gerekiyor. Ama önce şuradan
Hoş geldin Quaresma... Fenerbahçeli Souza’nın provokasyonuyla aşırı tepki gösteren Portekizli, beş haftalık cezanın ardından takım arkadaşları ve taraftarla buluştu. Gördük ki yolu gözlenen Q7 maçın “mana ve önemi”ni taşıyan “esas oğlan” değil.
Beşiktaş’ın Akhisar karşısındaki esas kahramanı Ryan Babel’di dün... Evet, takımın tamamı çok koştu, çok çalıştı... Büyüklere içeride - dışarıda kök söktüren ve artık Süper Lig’in gamsızları arasında yer alan Akhisar karşısında çok da zorlanmadan rahat goller buldu. O gollerin ikisini atan Babel, tartışmasız takımın en istikrarlı oyuncusu olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Bir de Negredo var... Tüm iyi niyeti ve futbol bilgisine rağmen aradığı golleri bir türlü bulamayan Negredo da özlediği biçimde skor tabelasına adını yazdırdı.
Yine de görmezden gelmeyelim. Quaresma’nın dönüşü, Beşiktaş’ın oyuna hükmeden, maçın efendisi olmasına yeten olaydı. Onun sağ kanattaki oyunu, topla sıkça buluşup rakiplerini bunaltırken takım arkadaşlarını rahatlattı ve dinlendirdi. Dahası, Q7’nin sağ kanattan yaptığı ortalar ve oyun kurgusu, Babel, Talisca ve Negredo’nun hücumda birbirlerine yakınlaşmasına yaradı. Aynı biçimde Caner’in de sol kanattan
Şahane bir ligimiz var. Haftalar ilerledikçe kördüğüme dönen, şampiyonluk bilmecesini çözülmez bir muammaya dönüştüren sonuçlar, her şeyden önce futbolun büyüsünü ortaya koyuyor. Milyarlarca insanın tutkusunun boşuna olmadığını görüyoruz. Ligin en güçlü takımları, kurtuluş mücadelesi veren takımlara karşı kaybedebiliyorlar.
Şampiyonluk yarışının nasıl biteceği, hangi maçtan sonra zafer turunun atılacağı belli değil. Her hafta sürpriz, her hafta çarpıcı sonuçlar...
Her maça ayrı ayrı damgasını vuran futbolcular. Siz birinden muhteşem goller beklerken, başka biri çıkıyor ve attığı golle gösteriyi bitirip ışıkları söndürüyor.
Süper Lig , tarihinde görülmemiş bir final süreci yaşatıyor.
Helal olsun... Zirvede değiş - tokuşla mücadele edenlere de “öteki” takımlarda ter döküp yol haritasını çizenlere de..
Geçen hafta Başakşehir kendi rutiniyle oynayıp Y. Malatyaspor’u 1-0 yendi, Beşiktaş, Demba Ba polemikleriyle gerilen maçı peşpeşe attığı gollerle çabucak yumuşattı. Göztepeli Demba Ba da biri direkten dönen üç klas şutuyla kirli vicdanlara harika bir darbe indirdi. Polemik ve spekülasyon ahalisini yeni işler (!) aramaya gönderdi. Fenerbahçe’nin Kadıköy’de 5 santimlik piero (!)
İğne üstünde oturarak bir maç izledik. Bizim işimiz vardı, oynayanlarla bir derdimiz yoktu. Ama Galatasaray ve Gençlerbirliği taraftarları bıçak sırtında, soluk soluğa, bazen de solukları kesilerek garip bir oyunun tanığı oldular.
Ümit Özat, hayatının belki de en savunmacı rolünü üstlenip takımını beşli savunma, orta alanda savunmaya özen gösteren dörtlü bir grup ve ileride Deniz ile başladı.
Galatasaray ise Fernando, Selçuk, Feghouli, Rodrigues ve Belhanda ile hücum boruları çalıyordu. Golü bu kadar arayıp bu kadar uzağında durmak ligin lideri için hiç de yakışmayacak bir görüntüydü. Fatih Terim ilk yarıda Gomis’in ayağından tek şut atamayan, Selçuk’un uzaktan iki denemesiyle gol arayan takımının savunmada da sıkıntılı olduğunu gördü. Nasıl sıkılmasın? Manu’nun getirdiği topla Muslera’yı geçen Deniz Yılmaz’ın öyle bir düşüşü var ki, Cim-Bom’u o anda mucize kurtardı.
Zaten Fatih hoca ile mucizenin biraraya geldiğini sık sık görüyorduk. Bu da gerçekten onlardan biriydi. Galatasaray kanatlardan ve orta alandan etkinlik yaratamayınca umudunu Belhanda’ya bağladı. Ama ne gezer? Belhanda rüzgara tutulmuş mum alevi gibi hiç bir şekilde oyunu açamadı, aydınlatamadı ve hayal