Ceferin zarfı yırttı. Zarftan Almanya çıktı. Elbette hayal kırıklığı yaratan, umutları kıran bir sonuç bu. Yine de beklenmedik bir sonuç değil. Alışılmış, önceden ölçülmüş - biçilmiş adil olmayan konfeksiyon kararla oluşan bir sonuç.
Emekle hazırladığımız dosya, Değerlendirme Komisyonu’nun raporu da değerlendirilerek (!) kabul görmedi.
Almanya, belki de yazılı kağıdı dikkatlice okunmadan- incelenmeden kanaat notuyla sınıfı geçti, diplomasını aldı. Ekranlara kilitlendiğimiz saatler geride kaldı.
Bilinen, ortak duyguları alevlendirip birbirimizi şişirmeyelim. Sıkıntıdan patlayacak hale gelmeyelim. Acilen ayağa kalkıp hep birlikte aynalara bakalım.
Neremiz eğri, neremiz doğru, neremiz yetersiz? Neyi yanlış yaptık?
Nerde eksik- nerde fazlayız? Neyimiz sulu, neyimiz kuru?
Organizasyonu kaybettik, şimdilik. Bu tür organizasyonları gelecekte daha yetkin, daha zengin programlarla gerçekleştirebiliriz.
Hiç merak etmeyin... Oylamada tecrübesi, ekonomisi, sportif ve lojistik alt yapısı ile gücün simgesi olan Almanya, Türkiye’den korkarak çıkacaktır tartıya.
UEFA Yönetim Kurulu’nda gözden uzak tutulmaması gereken önemli konu Türkiye’nin cesaretidir. Türkiye konjonktür ne olursa olsun, küresel ekonomi nereye giderse gitsin, her türlü sorunun üstesinden gelebileceğini gösteren cesarete sahiptir. 2024’ü istememizdeki en önemli neden, bu organizasyona Almanya’dan çok bizim ihtiyacımızın olmasıdır. Avrupa ile kucaklaşmak, hep birlikte barış rüzgarlarını estirmek, kadın-erkek, çoluk-çocuk, emekle, sevgiyle, heyecanla kazanmak istek ve irademizdir. İşte o nedenle Share Together yani... Birlikte paylaşalım!.
Sıkı durun, bu yazının içeriği yarınki sonuç ne olursa olsun değişmeyecek. Bugün ne dediysek yarın da o...
2024 Avrupa Futbol Şampiyonası’nın ev sahibi UEFA Executive Committee (UEFA Yönetim Kurulu) tarafından yarın oylanacak ve dananın kuyruğu kopacak: Türkiye ya da Almanya...
Türkiye son 25 yılda büyük spor organizasyonlarına ev sahipliği yapma konusunda önemli birikimler kazandı. 5 kez Olimpiyat Oyunları, biri Yunanistan’la ortak olmak üzere üç kez Avrupa Futbol Şampiyonası organizasyonuna aday oldu. 2005 Universiad Yaz Oyunları’nı 2011 Kış Universiadı’ını gerçekleştirdi. Çok seyirci toplamasa da FIFA 20 Yaş Altı Dünya Kupası’nı düzenledi. Arada Basketbol Dünya Şampiyonası var. Eskrim var, Ritmik Cimnastik var. Güreş, voleybol, atletizm organizasyonları var.
Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonası adaylıklarımızın hepsini kaybettik. Bazısında kardeş bildiğimiz İslam ülkelerinin oyu(nu)yla, bazısında projelerimizi değil, ütopyalarımızı pazarladığımız için...
Spor kültürümüzü, organizasyon becerimizi, barışçı geleneklerimizi, tarihimizi öne çıkararak tartılara girdik. O tartılarda bazen hafif kaldık, bazen de sorunlarımızla aşırı kilolu çıktık.
Ama global ekonomi, diplomatik savaşlar, terör
İstatistikler, puan cetveli, sıkıntılı maçlar, UEFA Avrupa Ligi bir yana. Derbi bir yana. Dahası gelmiş geçmiş tüm derbiler bir yana, dünkü bir yana.
Yine de haksızlık etmeyelim. Tarihteki tüm derbilere saygı gösterelim.
Ama dünkü derbinin hakkını da teslim edelim.
Çaresiz zamanların derbisiydi bu. Sadece Kadıköy’ü değil, İstanbul’u, Ankara’yı, Trabzon’u, tüm Türkiye’yi sarsan bir derbi.
Fenerbahçe açısından kaçınılmaz zorunluluk arz eden bir buluşmaydı. Üst üste gelen yenilgiler, Comolli’nin, Cocu’nun kredisini tüketmiş, transfer sorunlarıyla oluşturulan kadro henüz birbirini tanıyamamış ve karşısında Beşiktaş’ı bulmuştu.
Beşiktaş açısından da gergin, asabi, tehlikeli bir maçtı bu. Son 2 yıldır Fenerbahçe ile her kupa buluşmalarında provokasyon kirletmişti oyunu. Saçlar yolunmuş, başlar kanamıştı. Sonrasını biliyorsunuz. Bir de santrfor sorunu sarmıştı bacayı..... Negredo gitmiş, derbide yeri boş kalmıştı. Sözün kısası her iki takım da bu “zamansız buluşma”ya gönül rahatlığıyla gelmemişti.
Skrtel sakat, Medel cezalıydı. İki takım da oyunun merkezinde sıkıntılıydı. İlk yarıda oyunun akışını belirleyen Fenerbahçe’nin kana değil, puana susamış hali oldu. Çok istekli, hırslı,
Tamam, Beşiktaş’ta kadro derinliği var. Bol santrfor... Mebzul miktarda orta saha oyuncusu... Kanatlar çifter çifter... Savunmada hem kaleci, hem de stoper sorunları aşıldı. Gökhan Töre dışında herkesin rotasyona girme şansı var.
Ama çoğunun alternatifi yok!
Gördük ki Şenol Güneş, Norveç takımı karşısında UEFA Avrupa Ligi’ndeki açılış maçından önce Fenerbahçe ile oynayacakları sezonun ilk derbisini daha çok önemsiyor. Hani önündeki maçı oynamadan sonraki maçı düşünmeyecektin hocam! Anladık, düşünmüş ve önemsemişsin. İtirazımız yok. Şu transfer turnikesiyle herkesin isimleri ve resimleri şaşırdığı, gelenin gidenin birbirine karıştığı ortamda bu rotasyonu yapmak zorundasın.O nedenle Roco, Larin, Gökhan Töre, Ljajic ve Lens’i sahaya sürmene şaşmadık.
Sarpsborg beklediğimiz gibiydi.. Tam anlamıyla “kuzey disiplini” sergiliyorlardı. Fizik güçleri, koşuları, çabuk toplanıp alan daraltmaları, hücuma çıkarken çabukluk ve adam geçme becerileriyle oyuna ortak olmaları gayet doğaldı. Bakmayın siz Norveç ligindeki hallerine.. Ligdeki yedinciliklerinden çok Avrupa’daki maçlarına güveniyorlar.
Evet, zor bir ilk yarı izledik. Quaresma, Babel ve (maalesef giden) Negredo’nun yokluğunda
Saat 16.00; belirsizlik, devamlılığını (!) koruyor.
Galatasaray’ın TT Stadı’nda Lokomotiv Moskova ile yapacağı maçın yayıncısı hâlâ belli değil.
Bunun iki nedeni var: Birincisi, UEFA’nın kendi organizasyonlarında yapımcılığı doğrudan üstlenmesi ve paket ürünleri (UEFA Uluslar Ligi. UEFA Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligi) her ülkede tümüyle açık artırmaya çıkarması. İkincisi: Dolar ve euroda hesaplanmayan, beklenmeyen yükselişler.
UEFA, bu yıl tıpkı Uluslararası Olimpiyat Komitesi gibi yayın kalitesini, yayın ilkelerini bir bütün halinde gerçekleştirip uygulamak için yapım şirketleriyle oturup anlaştı. Artık TV’lerde yayınlansın ya da yayınlanmasın, her ülkedeki her maçın yapımcısı UEFA. Kendi stadınızdaki maçı naklen izleyemeyebilirsiniz ama o maç tüm Avrupa ülkelerinden izlenebilecek durumda. Stadyumlarda kameralar, yayın arabaları, programcılar, resim seçiciler, sesçiler, yönetmenler... Kimi arasanız iş başında. Sadece Türkiye’de değil, tüm Avrupa ülkelerinde yayın hakkına sahip kuruluşlar, maçta sadece 1 spiker ve 1 kamera görevlendiriyorlar. Gerisi UEFA’nın kontrolunda...
İlk uygulamayı Türkiye - Rusya maçında gördük. Yayın hakkını kazanan kuruluş kurlardaki
Başka bir seviye, başka bir mücadele... Akıl başka, klas başka, maç başka!
UEFA Şampiyonlar Ligi’nde sanki sılaya dönüşü yaşadı Galatasaray. Uzun bir aradan sonra alışık olduğu ortama yakışan bir oyun oynadı. Önce golle coştu, sonra rakibinin peşinden koştu. Hatalar yaptı, yüksek tempoya, rakip baskısına karşı zor durumlara düştü... Yine de dayandı.
Evet, gerçek bir savaş stratejisi uyguladı. Kazanmak için çıktı. Önde basarak başladı oyuna. Çabuk, etkili kanat ataklarıyla rakibini sarstı, şaşırttı. Öyle canlı ve heyecanlı bir başlangıçtı ki bu, taraftarı da aşka getirdi. Ön sağda Emre Akbaba, solda Garry Rodrigues ve ortada Eren’le anormal etkili pozisyonlar yarattılar. Hem ortada, hem de savunmada “büyük takım” efekti yarattı. Dokuzuncu dakikada Emre’nin sağdan sol kanattaki arkadaşı Rodrigues’e attığı top, gecenin asisti olarak alkışlandı.
Nordin Amrabat, Alex Telles, Armindo Bruma ve Gary Rodrigues... Hatırlarsanız, dördü de Galatasaray’ın sol kanadında görev almış oyuncular ... Galiba en iyisi, saydıklarımın en sonuncusu... Bugünün Galatasaraylısı, “Yeşilburunlu” çocuk. Rodrigues çok hızlı, iki ayağıyla çok becerikli... Kazandığı topla soldan çaprazlama öyle çabuk iniyor ki
Merak edilen ve tartışılan pozisyondan başlayalım: Gary Medel’in gördüğü ilk sarı kart doğru. İkinci sarı kartla kızarıp oyundan çıkarılması yanlış. Çünkü Medel, rakibinin önüne hamle yapıp topa müdahale eden oyuncu.
VAR sisteminin bir eksikliği var ortada. Asistan hakem sadece direkt kırmızı kartlarda uyarıyor. Sarı kartlarda müdahale söz konusu değil. Ama kırmızı kartla sonuçlanacak ikinci sarılarda da devreye girmeli. Haftaya Fenerbahçe ile sezonun ilk derbisine çıkacak takımın böyle tartışmalı kararlarla zarar görmemesi gerekirdi.
Her neyse... Hakem kararlarını maçın ana konusu olarak sunmak doğru değil.
Beşiktaş, kendi saha ve taraftarının önünde maçın sahibi olamıyor. Yaşlı (27.9) ve yorgun kadrosuyla tempoyu yükseltemiyor. Kanatlardan da ortadan da rahat ve net pozisyonlar üretemiyor. Dün attıkları ilk gol ( Q7 korner-Pepe kafa) duran toptan. Babel’in golü de akan oyunda, buna itiraz yok. Ne var ki onlarca fırsat yakalamasına ve yaratmasına rağmen skor tabelasını zenginleştiremiyor. Rahatlık getirecek farkı oluşturamıyor.
Negredo geceleri Beşiktaşlı olarak uyuyor, sabah hangi takımın oyuncusu olacak, düne kadar belli değildi. Şimdi 28 kişilik kadroda bir yeri var. Ama