“Acaba Spotify yokken biz nasıl müzik dinliyorduk?” diye sorma aşamasına geldim nihayet. Hakkımda o kadar çok şey biliyor ki. Ne seviyorum, neyi en çok dinliyorum takip ediyor, her gün üşenmeyip bana özel keşif listeleri hazırlıyor, favorilerimden seçme karmalar yapıyor, efendim en çok dinlediğim şarkıların – şarkıcıların çetelesini tutuyor. “Bak” diyor, “seninkilerden biri yeni şarkı yaptı, haberin yok”. Hemen haberim olmuş oluyor.
Yıl sonlarına doğru bu listeleme tutkusu iyice coşuyor, “Bu sene en çok şu şarkıyı dinledin, döndürdün döndürdün çaldın” diyor. Bunu neşeli grafiklerle bir video eşliğinde önüme getiriyor ki ben de onu sosyal medyamda paylaşabileyim.
Öte yandan biraz ürkütücü tabii, kulaklığınla senin aranda kalmasını isteyebileceğin bir etkinliğin sayılıp dökülüp önüne konması. Birbiriyle alakasız şarkıları peş peşe dinliyor olabilirsin, sağda solda klasik müzik ve cazdan başka şey dinlemediğini iddia ederken gizli playlist’in Türkçe pop’tan yıkılıyor olabilir ve bu bilgiyi kendinden bile saklamak istiyor olabilirsin. Ama neyse ki kibar, Spotify, “senin amma kafan karışık” demiyor da “keşifsever bir astronot gibisin” tarzı havalı cümleler kuruyor.
Velhasıl, müzik yoldaşlığından son derece memnun olduğum Spotify sayesinde bu hafta çok dinlediklerimin arasına iki yeni şarkı eklendi, çünkü bu iki yorumcuyu da çok sevdiğimi biliyordu, hemen haber etti. Birincisi neyi söylese içine bambaşka bir ruh üfleyen Nuri Harun Ateş’in Pasaj & Garaj Müzik etiketiyle yayınlanan, sözü müziği Sezen Aksu’ya ait “Kalp Ağrısı”. Düzenlemede Ayhan Günyol imzası var ve bunun “İyi ki Sezen var, hayatımın büyücüsü, kalp kalp dolaşıp bize bizi anlatan bir büyücü,” diyen Nuri Harun Ateş’in Sezen Aksu üçlemesinin ilk halkası olduğu da şimdiden müjdelenmiş durumda.
İkincisi de yine eşsiz bir yorumcunun, duyup duyabileceğimiz en güçlü seslerden Melis Sökmen’in ILS Vision Music etiketiyle çıkan “Sonralar” adlı yeni şarkısı. Sadettin Dayıoğlu yazmış sözünü, müziğini. Düzenleme Aytaç Kart’ın. Sesiyle her zaman bildiğimiz Melis Sökmen, şarkının dinamik düzenlemesiyle yepyeni bir soluk kazanmış, yorumu ise yıllarla demlenip daha da anlam kazanan türden. Yeni bir şarkı çıkarmak için bir daha bu kadar beklemez umarım.
Yaşa ki yaşasın
Öğrencilik yıllarımdan itibaren hayatımın önemli bir kısmını geçirdiğim Beyoğlu’nun, İstiklal Caddesi’nin bende apayrı bir yeri var. Hâlâ. Hani aradığım neredeyse hiçbir şeyi artık yerinde bulamasam da. O sinemanın, o kafenin, o pastanenin yerinde yeller eserken bile bir zamanlar lisenin demirleri ardından izlediğim o cadde bende o tanıdık duyguyu uyandırabiliyor.
Neyse ki lise duruyor yerli yerinde. Karşısındaki Çiçek Pasajı da öyle; biraz “gitmesek de görmesek de” durumu olsa da. Kalması için de bizim gidip görmemize ihtiyacı var aslında. Beyoğlu’nu ve Pasaj’ı eski şaşaalı günlerine döndürmek amacıyla yola çıkan Hep Yeni Kal’ın organizasyonunu üstlendiği Yeniden Çiçek Pasajı Festivali, üç yıllık aradan sonra bir kez daha o görkemli avluyu müzik sesleriyle doldururken konuklar arasında konuşulanlardan biri de buydu zaten: Neden daha sık gelmiyoruz?
Festivalin bu yılki sahnesinde önce Güntaç Özdemir, ardından Gripin vardı. İşin müzik kadar heyecan verici diğer ayağında üçüncü nesil şefler Mustafa Otar, Tayfun Gökşin ve Murat Deniz Temel hem Çiçek Pasajı’nın geleneksel tatlarını hem de kendi özgün lezzetlerini sundular gelenlere. Malzemeler eski hareketli günlerinden pek eser kalmayan Balık Pazarı’ndan alınmıştı, pazarın da pasajın da esnafının yüzü gülmüştü. Gripin ile Güntaç Özdemir’in “Hair” müzikalinin meşhur parçası “Let the Sunshine In” üzerine söyledikleri sözlerle bağlayalım yeni yıl umutlarımızı: “İnan ki çok güzel günler gelecek / Keyifle gezdiğimiz günler yine yeniden / Hayatı yaşamak lazım her daim kalarak yepyeni / Cesaret ve umutla / Yaşa ki yaşasın Beyoğlu”.