“Perdenin ardındaki gerçek, ‘perde’nin ardındaki gerçek’ten daha korkunç…” Işıl Kasapoğlu’nun İKSV’nin düzenlediği 26. İstanbul Tiyatro Festivali’nin programı açıklanırken yaptığı konuşmanın başlığı bu; “ve daha şehvetli, daha sevecen, daha küstah ve en önemlisi daha vasat. Zihnimizi perdeleyen karanlık gibi düşünün, evde perdeleri sıkı sıkı kapatmak gibi, gözümüze inen perde gibi… Perde aralandığında, kalktığında ardında ışık, hayat, dünya, hikâyeler, hikâyeler ve hikâyeler var. Ve sahne ve tiyatro ve perde… Bizi biz yapan, bizi bize gösteren, anlatan, suya düşen aksimiz gibi. Perdenin ardındaki sahneye her şey yansıyor. Sahnede kanlı/kansız savaşlar, taht, iktidar kavgaları, çöl rüzgârları, duygu çoraklığı kadar bitimsiz aşklar, masmavi düşler, sevişmeler, aydınlık bir gelecek hayali de var”.
Işıl Kasapoğlu, geçen yıla kadar Leman Yılmaz direktörlüğünde devam eden İstanbul Tiyatro Festivali’nin yeni benimsediği “küratörlük” yapısının ilk küratörü. 25 Ekim’de onun hazırladığı festival programıyla buluşacağız. Konuşmasına kendisine sıkça sorulan “Neye göre yapıldı program?” sorusuna değinerek başladı, “Ben de pek cevap veremedim buna, çünkü programda yer alan bütün meslektaşlarım aynı zamanda arkadaşlarım,” dedi ve bunun yerine 45 yıldır hangi duygularla tiyatro yaptığına dair etkileyici bir konuşma yaptı.
Tahminen daha epey soru sorulup tartışılacak programdan birkaç başlığa değinirsek; ağırlık yerli yapımlarda. Türkiye’den 15 yeni oyun ilk defa perde açacak Fransa, İngiltere, İspanya, İtalya ve Yunanistan’dan altı yapımın konuk olacağı festivalde üç oyun da perdeden gösterilecek.
Molière’in 400. doğum yılı nedeniyle festivalde bir Molière yoğunluğu gözleniyor. Açılış oyunu örneğin, “Zenne”, “Çekmeceler” ve “Bergen” filmlerine imza atan sinema yönetmenleri Caner Alper - Mehmet Binay tarafından sahnelenen “Kibarlık Budalası - Remix”. Molière bölümünün merak uyandıran bir diğer yapımı ise Yiğit Sertdemir’in İstanbul Şehir Tiyatroları’nda sahnelediği “Tartuffe”. Comédie Française’in perdeden yayınlanacak üç oyunu ile “Molière Maratonu” tamamlanıyor.
Programda iki farklı “III. Richard” mevcut. Biri Okan Bayülgen’in Shakespeare’den hareketle yazıp yönetip başrolünü üstlendiği “Richard”. 2012 yılında III. Richard’ın kemikleri bir otoparkta bulunduğunda ”III. Richard” oyununun provalarını yapan bir tiyatro topluluğunda geçiyor olaylar. Festivalin diğer “III. Richard”ını ise Kerem Kurdoğlu yazmış, hikâye gene bulunan kemikler haberi üzerine kurgulanıyor ve Mehmet Birkiye tarafından sahneleniyor.
Festivalin Onur Ödülü’nü de takdim ettiği Ali Poyrazoğlu Bizet’nin “Carmen”ine atıfla yazdığı, yönettiği, oynadığı “Habanera Makamı” ile programda. Emre Koyuncuoğlu’nun yazıp yönettiği “Medea’ya İnce Ayar” metin tiyatrosu, video, enstalasyon, performans, interaktif tiyatro kavramlarının iç içe geçtiği ilginç bir gösteri. Festivalin kadın üretimini görünür kılmayı amaçlarken kullandığı “Bu İşte Bir Kadın Var” başlığını tekrar gözden geçirmesi gereken bölümde de üç oyun yer alıyor. Bunlardan birinin yazarı Zülfü Livaneli olunca bölümün içeriğinin de yeniden gözden geçirilmesinde fayda var.
Volkan M. Sarıöz’ün sahnelediği “Şahları da Vururlar” ile geçen yıl kaybettiğimiz Ferhan Şensoy’a saygı duruşunda bulunan festivale özel iki gösteri var. Bunlardan biri Selçuk Yöntem ile Ece Dağıstay Say’ın “İlyada”sı. Alessandro Baricco’nun çağdaş “Ilyada”sından Zeynep Avcı kısaltarak uyarlamış. Diğeri ise “Istanbul Mon Amour”. Işıl Kasapoğlu Orhan Veli’nin şiirine nazire olarak tasarlamış bunu, sabah saatlerinde Süreyya Operası’nda başlayıp gece Salon İKSV’de birçok sürpriz konuğun sahne alacağı bir partiyle sona erecek, arada yolu IMÇ’den, Kanyon’dan ve Galatasaray Lisesi’nden geçecek.
Bunlar festivalden birkaç başlık. Finali konuşmamızda bütün hayatımıza yayılan vasatlıktan, sıradanlıktan ve bunu değiştirmekten söz eden Işıl Kasapoğlu’nun cümleleriyle yapalım: “Gerçekleştirilen her festival, şenlik, gösteri yapıldıkları an için güzeldir. Ama yetmez, ertesi gün için, ondan sonraki yıl için yetmez. Bu nedenledir ki dünyanın hangi ülkesinde bir festival düzenleniyorsa sanat ve kültüre yatırım yapan sponsorların yanı sıra o kentin belediyesinin, kamu kurumlarının, bölgesel güçlerinin desteklerine ihtiyaç vardır. Yatırım yaptığımız yer İstanbul’dur, ülkemizdir, evimizdir.”