Her gün bir başka sebeple korkuya kapıldığımız, gelecek endişelerine boğulduğumuz bir dönemden -hem de uzunca bir süredir- geçmekteyken, insanın değiştirme, dönüştürme, kendi yaşamına yön verme gücüne dair bir film izlemek iyi geliyor insana. Bedriye Berber Engin’in kaderini değiştirdiği köyün hikâyesini anlatan 10 dakikalık “Bir Başka Köy” (Yönetmen: Sevde Tunç) böyle mesela. Bilecik’in Kurşunlu köyünden Bedriye Hanım, ismi çeşitli vesilelerle duyulmuş biri. 10 yılda 3000 kitap okuduğu için, çocukken hikâye kitaplarının içine girerek hayal kurduğu için, bu hayalleri bir bir gerçek kıldığı, kendisiyle beraber köyündeki diğer kadınlara da bir gelecek kurguladığı için. Gerçekten güçlü ve hayranlık uyandıran bir karakter.
Hayatı boyunca o köyde yaşamış, annesini çok küçük yaşta kaybetmiş, okuma yazmayla beraber kendisine annesizliğini, yalnızlığını unutturacak bir hayal dünyasına adım atmış. Evlenirken tek derdi kitap okumaya fırsat bulup bulamayacağıymış. Bir gün sürü otlatırken yün eğiren bir kadın görmüş; “Tamam” demiş, “Çözüm bu”. Küçük küçük altınlarını bozdurarak kuzular alıp sürü kurmuş kendine, okumaya devam etmiş. Oğlu üniversiteyi kazanınca paraya ihtiyaç olmuş, bal, tereyağı, ceviz gibi ürünlerini pazara götürüp satmaya başlamış. Uzatmayalım, işin ucu tek bir ev ve bir çadır kamp ile Kurşunlu köyünde eko turizm başlatmaya kadar varmış. Köyün diğer kadınlarıyla iş birliği halinde tabii. Herkes elinden en iyi ne geliyorsa onunla katılıyor ve iş hem eğlenerek hem kazanarak yürüyüp gidiyor.
Planlarını ilk açtığı kişi olan kocası “Saçmalama, olacak şeylerden bahset” demiş Bedriye Hanım’a: “Olmayacak şeylerin peşinde koşma”. Hepimizin hayatının bir noktasında duyduğu, bazen boyun eğip hayallerinden vazgeçtiği o zehirli cümle. Oysa dünya olmayacak şeylerin peşinde koşanlar sayesinde hâlâ bir nebze yaşanabilir bir yer olmaya devam ediyor. Bedriye Hanım öyle güzel anlatıyor ki bu cümle karşısındaki tavrını: “Bir daha söz etmedim eşime” diyor, “Onun muhalefeti beni yorardı. İşime odaklanmam lazımdı”.
İlham veren filmler
“Bir Başka Köy” 15. yılına ulaşan Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali kapsamında gösterilen filmlerden biri. Festivalin “ekonomik, sosyal ve ekolojik sistemler çöküyor” demenin ötesine geçmek, bu konularda kendi hayatlarında ve çevrelerinde fark yaratacak adımlar atanların ilham ve umut veren hikayelerini uzun ve kısa metrajlı belgeseller aracılığıyla seyirciyle buluşturmak gibi bir amacı var. Slovakya’dan bir bağ şövalyesi, bir gezici bahçıvan, bir zanaatkâr ve bir çiçek öğretmeni doğayla uyumlu üretimler, yerel tüketimler, sürdürülebilir düşünme biçimleri üzerine deneyimlerini aktarıyorlar örneğin (“Hayaller, Çabalar ve Pandemi”). Kolombiya’da bir adada yaşayan 19 yaşında bir kadın, ada için hayati önem taşıyan resifi kurtarmak için dalış öğreniyor, deniz biyolojisi okuyor, deniz ekosistemlerini korumak için balıkçıları ve gençleri örgütlüyor (“Haydi Dalışa Tierra Bomba”). “Kartpostalda Yaşamak”, yoğun turizmin o ‘kartpostal görüntülerine’ verdiği zarardan ve bölge sakinlerini önemseyen bir turizm modelinden söz ediyor. Dünyanın dört bir yanından 26 film.
Aslolanın yaşamın sürdürülebilirliği olduğu inanışıyla 15 yıldır yol alan SYFF, “Filmler dünyayı değiştirmez. Ama dünya değiştirebilir” mottosuyla önce salonlarda, ardından da çevrimiçi olarak seyirciyle buluşmakta. 26 Kasım’a kadar Pera Müzesi Oditoryumu’nda, 27-30 Kasım arası Hope Alkazar’da, ardından 6 Aralık’a kadar Surdurulebiliryasam.net adresinde ücretsiz olarak gösterilecek filmler. ‘Olmayacak şeylerin’ peşinde koşmaya da koşanların hikâyelerini izlemeye de daha çok ihtiyacımız olan bir dönem olamazdı.