“Liderimiz bir tanedir / O bir güneş gibidir / Gece gündüz ışıldar / Halkı için birdir, bir! / Lider, Lider! Yolun yolumuzdur! Soyun soyumuzdur!”
Coşku dolu bir şarkıyla açılıyor perde, varlığını ‘lider’ine armağan etmiş gayretli müfettişin (Mustafa Kırantepe) odasında buluyoruz kendimizi. Bugün onun için kutlu bir gün, zira liderden bir mektup gelmiş. Ona gelmiş, şahsına! Hitap falan yok, iki kuru satır ama müfettişin kendisini kutsanmış sayması için yetiyor da artıyor. Hemen işe koyulmak lazım, öncelikle bu mektubu dev boyutlarda bastırıp bütün şehrin hastanelerine, postanelerine, okullarına asacak, sonra da hemen hazırlıklara başlayacaklar. Zira tiyatro olimpiyatları başlamak üzere, müfettişin aklına da ne kadar müreffeh bir ülke olduklarını dosta düşmana sanat yoluyla anlatmak gibi bir cin fikir gelmiş. Emniyet teşkilatı olarak olimpiyatlara katılacaklar, liderden de mektup içinde ‘olur’ gelmiş işte.
Şimdi tek ihtiyaçları uygun bir metin. Bunun için de mesai arkadaşı olan polisle (Hasibe Eren) birlikte yazarın (Onur Özaydın) kapısını çalıyorlar. Oyunda sıkça kullanılan ‘kapıyı çalmak’ lafın gelişi, aslında eve dalıp yazarı karga tulumba karakola, kabul etmekten başka seçenek sunmadıkları yeni görevini tebliğ etmeye götürüyorlar. Geride endişeli ve gözü yaşlı karısı (Ezgi Coşkun) kalıyor. Bir de çıkışın yasak olduğu ülkeden babasının son romanının müsveddesiyle beraber kaçmaya çalıştığını anladığımız ama hiç görmediğimiz oğulları.
Müfettiş, “Avrupa’nın en sıcak, en kaliteli, en nitelikli yerleri” olan hapishanelerinde ‘misafir ettikleri’ yazara tepesinde sopa sallayarak yazdırıyor arzu ettikleri metni. Daha Acındırma Propaganda Birimi’nin denetimine sunulacağı için iki - üç saat içinde bitirmesi gerek. Hayatta kalmanın yolunu kayıtsız şartsız itaat etmekte bulan yazar, onları kızdırmamak için elinden gelen - gelmeyen ne varsa yapıyor. Tam istedikleri gibi, ‘güneş gibi parlayacak’ bir ülke ve lider güzellemesi kaleme alıyor. Ama işte tavizin sonu, bir diktatörü memnun etmenin akla yakın bir yolu yok. Debelendikçe batıyor.
Kosovalı yazar Yeton Neziray, Arnavut oyun yazarı Hekuran Zhiti’nin hayatından esinlenerek yazmış, Oyun Atölyesi’nde sahnelenen “Acındırma Propaganda Birimi”ni. Zhiti’nin ünlü bir yazar ve şair olan oğlu Visar Zhiti anlatmış Neziray’a babasının hikâyesini. Oyunda Arnavutluk’u 40 yıl boyunca baskıyla, yasaklarla yöneten komünist lider Enver Hoca’nın ve politikacı Mehmet Shehu’nun kaleme aldığı metinlerden de alıntılar var. Yani her evde bulunması şart olan yasak kitaplar listesi gibi insana ‘yok artık’ dedirtme ihtimali olan bir takım detayların fazlası var, eksiği yok.
Yeton Neziray’ın metni, yalanlardan örülü duvarlarla dış dünyaya kapatılmış, girişin de çıkışın da olmadığı, her türlü ‘özgürlük’ talebinin vatana ihanet sayıldığı bir diyarda düzenin bekçiliğini canı gönülden üstlenmiş bir müfettişle polisin ve şarkısında dediği gibi “yetenekli bir adam olacakken kalbini bir kenara atıp kendi kendini yiyen bir fareye dönüşen” yazarın acıklı hikâyesini son derece komik bir dille anlatıyor. Oyundan sonra bazı izleyici yorumlarında “Buna gülmeli miydik gerçekten?” tereddütünü ve mahcubiyetini gördüm. Halbuki iyi kullanılan mizah, eleştirinin dozunu çok yükseltiyor ve birlikte atılan kahkahalar seyirci üzerinde “Alın size bir buçuk saat dolusu mesaj” diyen, kendini aşırı ciddiye alan işlerden çok daha etkili oluyor. “Acındırma Propaganda Birimi” için de bu geçerli. Kısacası, yönetmen Muharrem Özcan’ın tempolu rejisi, Mustafa Kırantepe, Hasibe Eren, Onur Özaydın ve Ezgi Coşkun’dan oluşan oyuncu kadrosunun müthiş uyumu ve becerisiyle (Tolga Çebi’nin dilimize dolanan müziğini unutmayalım) seksen dakika güldük ama neye güldüğümüzü unutmadık.
***
Acındırma Propaganda Birimi / Oyun Atölyesi
Yazan: Yeton Neziray / Çeviren: Senem Cevher / Yöneten: Muharrem Özcan / Sahne Tasarımı: Makbule Mercan / Müzik: Tolga Çebi / Işık Tasarımı: Kemal Yiğitcan / Hareket Tasarımı: Utku Demirkaya / Video Tasarımı: Gülay Yiğitcan / Afiş Tasarımı: Ethem Onur Bilgiç / Oyun Fotoğrafları: Ayşegül Karacan / Oynayanlar: Mustafa Kırantepe, Hasibe Eren, Onur Özaydın / Ezgi Coşkun