Salona giriyoruz, yerlerimizi almaktayız, koltukların arasında dolaşan bir kadın seyirciyle sohbet ediyor; evli misin, bekâr mısın, yanındaki kocan mı, yalnız olanları birbirine yakıştırıyor, arada çalmakta olan türküye uyup oynuyor. Birazdan anlatacağı hikâyenin hüznüne ruhunun neşesini katmış durumda. Yıllarca içine içine konuşmuş, içinde alevden bir top gibi duran ve bütün hayatını düğümleyen öfkesi bir gece, “o meşhur gece” tuvaletin buzlu camı gibi kırılıp parça parça olmuş, artık sesi çıkıyor. Bize de “o geceyi” anlatacak şimdi.
Ayten, bir pavyonda tuvaletçilik yapıyor. Son derece memnun işinden, “makamım” diye söz ediyor kurulduğu tuvalet kapısından. Eli ekmek tutuyor bir kere. Ondan önce yıllar yılı evi çekip çevirmiş, iki kızını büyütmüş, kocasını eğlemiş, hasta kayınvalidesine, annesine bakmış ama cebine para girmemiş hiç. Ne zaman ki ona psikolojik ve fiziksel şiddet uygulayan, bunları da hep “sevdasından” yaptığını söyleyen Kadir İnanır’a benzeyen yakışıklı kocası hiçbir şey söylemeden çekip gidiyor, Ayten’in de hayatı değişiyor. Artık kendi parasını kazanan, kendi hikâyesini yazan bir kadın. Pavyonda arkadaşlar edinmiş, pavyonda insan sarrafı olmuş, bir de tutkunu olduğu türkülerin makamlarını öğrenmiş, orkestradaki bağlamacıdan. Artık her duyduğu sesin makamını biliyor.
O oyun boyunca izinin sürdüğümüz “meşhur gece”de pavyona mühür vuruluyor. Ayten’in çok sevdiği, her birinin derdini dinlediği, birlikte hüzünlenip neşelendiği iş arkadaşları da bu sefer kendileri için bir sofra kurup kadın kadına eğlenmeye karar veriyorlar. Bu Ayten’in de ilk içkisini içtiği, ilk kez içini açtığı ve kendi kendisine “Sen ne isterdin kız Ayten?” diye sormaya başladığı gece oluyor. Gece buzlu camın kırılmasına neden olan bir olayla neticeleniyor ve ondan sonra hiçbir şey aynı kalmıyor artık.
Maharetli bir oyuncu
Sahnelerimizde bir süredir “tek kişilik kadın oyunları” diye bir kategori ve onun çok sayıda örneği var. Pandemiyle beraber sayıları iyice arttı ama bence asıl sebep kadınların anlatacak çok hikâyesi olması ve seslerine az yer bulmalarıydı. Kocasından, babasından baskı ve şiddet gören, hayalleri, hevesleri kursaklarında kalmış kadınlar bu oyunların anlatıcıları arasında epey ağırlıklı yer tutuyor, bunun da nedenini tahmin etmek güç değil. Ayten de onlardan biri, evet. Alis Çalışkan’ın yazdığı metin hiç anlatılmamış bir şey anlatmıyor. Ama Ayten anlattıklarının ağırlığıyla beraberinde umut taşıyan, yetiştirdiği kızlarına yapacağı konuşmayla onlara annelerinin kaderinden farklı bir yol biçen, seyirciye de bir tür “ablalık” yaparak akıllar veren ve bütün bunları da hem eğlenerek hem eğlendirerek yapan bir karakter.
Kadıköy Emek Tiyatrosu’nun yapımı olan “Herkes Kocama Benziyor”, yıllardır seyircisi azalmayan bir diğer tek kişilik kadın oyunu “Dirmit”in de yönetmeni olan Hakan Emre Ünal’ın rejisiyle sahnede. Bu tür anlatıcı odaklı bir oyunun en önemli kozu tabii ki oyuncusu oluyor. Ayten’i canlandıran, yaşayan, kanlı canlı bir kadın kılan Pınar Güntürkün de müthiş maharetli bir oyuncu. Daha önce yine Hakan Emre Ünal’ın yönettiği Tiyatro Hemhal oyunu “Tırnak İçinde Hizmetçiler”de Nezaket Erden ile karşılıklı izlemiş ve çok etkilenmiştim. Bu sefer de - nefis söylediği türkülerdeki şahane sesiyle beraber – Ayten’de seyirciyi avucuna alıyor ve bir an bırakmıyor. Pınar Güntürkün’ün bu oyunla hem Afife’de 2022’nin En Başarılı Kadın Oyuncusu seçildiğini hem de Direklerarası Tiyatro Ödüllerinde Tek Kişilik Performans Ödülü’nü aldığını belirtelim, yarın Şişli Tiyatrosu’nda sahnelenecek oyun, yolculuğuna haftaya Hann Sahne ve TiyatOPS’ta devam ediyor.