Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Geçen hafta Anayasa Mahkemesi bir sürpriz yaparak kadının evlenirken kocasının soyadını almak zorunda olmasının eşitliğe aykırı olduğuna karar verdi ve Medeni Kanun’daki kadının yalnızca bekârlık soyadını kullanmasını engelleyen hükmü iptal etti. Bu şaşırtıcı, iç ferahlatıcı ve kadın erkek eşitliğine inananları (bir de inanmayanlar olduğuna da benim inanasım gelmiyor ama kararı alan Anayasa Mahkemesi üyeleri arasında bile var, görünüşe göre) sevindiren bir gelişme. Bir de bu soyadı meselesinin neden önemli olduğunu bir türlü anlayamayan, konu hakkında yazılıp çizilenlere “Bu mu derdiniz?” diyenler var ki evet, bu derdimiz.

Haberin Devamı

Her insanın dünyaya geldiğinde sahip olduğu bir soyadı var (evet o da bir erkekten geliyor ki bu da bundan sonraki aşamada gündeme gelecek bir konu), bir de ailesi tarafından konan ismi. Bu ikisi bir arada onun kimliğini oluşturuyor. Kadınsan da erkeksen de sen o isimle büyüyor, okula gidiyor, iş hayatına atılıyor, işte ne bileyim mesleğine göre bir tanınırlık, bilinirlik ediniyorsun. O arada iş evlenme aşamasında geldiğinde iş bir taraf için değişiyor. Artık senin en az 20-30 sene taşıdığın adının değişmesi gerekiyor. Kendi soyadın parantez içine geçiyor, kocanınki geliyor yerine.

1994’ten beri Medeni Kanun’da yapılan bir değişiklikle resmi olarak da kocanın soyadının önüne kendi soyadını koyabilir oldu kadınlar. Böylece evli olduğunun göstergesi olarak iki soyadı taşıyan birçok kadına rastlamaya başladık. Bu bir ‘özgürlük’ gibi görünse de aslında hala iki cinsin eşitliğinden söz edebileceğimiz bir durum yoktu ortada. Yalnızca bir tarafın adına bakar bakmaz evli mi bekâr mı anlıyordunuz, üstelik bunun için bile uğraşması gerekiyordu, ayrıca hala kendi soyadı bir süs gibi duruyordu bir kenarda. Ve de pasaporttan ehliyete sahip olduğu bütün kimlikleri değiştirmek için uğraşması gerekiyordu tabii. Ayrıca işin bir de boşanma kısmı vardı ki, bu sefer gene nüfus idarelerinde uğraşmak, adına eklenen kocasının soyadını sildirmek, o soyadıyla edindiği kariyeri temize çekmek ya da onunla ün yapmışsa kocasının soyadıyla devam edebilmek için çabalamak gene kadına düşüyordu.

Haberin Devamı

2014 senesinde, gazeteci arkadaşım Aslı Çakır’ın sadece kendi soyadını kullanabilmek için verdiği hukuk mücadelesine tanık olduğumda çok düşünmüştüm bu konuyu. Aslı 2014 senesinde Nüfus Müdürlüğü’ne başvurarak 2002 yılında evlendiğinde soyadının rızası dışında değiştirildiğini bildirmiş, kimliğinin yeniden Aslı Çakır olarak düzenlenmesini talep etmiş ve reddedilmişti. “Niye, kocanla aran mı bozuk?” tarzı sorulara da cevap vermesi beklenmişti ayrıca. Aile birliğini ve de kamu düzenini bozacağı gerekçesiyle reddedilen talebini mahkemeye taşıdı Aslı. Durumun eşitlik ilkesine aykırı olduğunu belirterek yaptı bunu. Hâkim de onu haklı buldu ve kararı verdi ama “Temyizden döner bu karar, peşini bırakma” diye de uyardı. Nitekim Nüfus Müdürlüğü temyize gitti, Yargıtay kararı bozdu, mahkeme “Eşin de gelsin izin verdiğini söylesin” dedi, o “Kendi adımla ilgili bir konuda neden kocamın iznine ihtiyacım olsun?” diye itiraz etti… Hadi konu Anayasa Mahkemesi’ne kadar gitti ve neticede bu değişikliğin ancak kocanın görüşü alınarak yapılabilebileceğine karar verildi.

Haberin Devamı

Sırf bu örnek bile insanın kimliğini tamamen evlilik bağıyla bir araya geldiği bir erkeğin eline teslim eden, onunla tanımlayan ve her aşamada kararı ona bırakan bir uygulamanın kalkmış olmasının neden ‘devrim niteliğinde’ ve sevindirici olduğunu göstermeye yetiyor aslında. Boşandığına üzüldüğünden fazla kendi soyadına kavuştuğu için sevinen arkadaşlarım var. Artık tamamen kendi kararı olacak kadının. İster kendi soyadı, ister kocasınınki, ister ikisi birden. ‘Aile birliği’ de bozulmak şöyle dursun, yalnızca bir tarafı ‘zorlayan’, ayrımcı, baskıcı bir yanından kurtulmuş olacak.