Güzel bir bahar günü -ki mayıs geldi pek göremedik güneşin yüzünü, yağan yağmurlara sevinmekle baharı görmeden yaza girecek olmaya üzülmek arasında gidip geliyoruz- Tophane’ye inip bir kez daha İstanbul Modern’in kapısından gireceğimiz gün geldi sonunda. Türkiye’nin ilk modern ve çağdaş sanat müzesi olarak 2004’te açıldığı Karaköy 4 no’lu antrepoya 2018’de veda etmişti, yakın bir zamanda yeni binasında tekrar izleyicilerini ağırlamayı vadederek ve oldu gerçekten. Bu süreçte müze geçici binasında hizmet vermeye devam etti, Centre Pompidou, Whitney Müzesi, Centro Botin gibi pek çok müze ve sanat merkezinde imzası bulunan Pritzker ödüllü mimar Renzo Piano’nun kurucusu olduğu Renzo Piano Building Workshop (RPBW) tarafından tasarlanan yeni bina da kurucu sponsoru Eczacıbaşı Topluluğu ve Doğuş Grubu-Bilgili Holding ortaklığında inşa edilerek ziyarete hazır hale geldi.
İstanbul Modern bugün açılıyor, bizimse iki gün önceden gezmek gibi bir şansımız oldu. İlk söyleyeceğim, nefis bir yer olmuş. Zaten denize nazır konumu şahane, apartman boy gemi önünü kapatmasa daha da şahane olacak tabii. Boğaz’ın sularındaki ışık yansımalarından ilham alarak tasarlanmış, her saat değişen güneş ışığıyla sürprizli görüntüler vadeden şık bir bina. Girişte kütüphanesi, kafesi, çıkışta şahane tasarım ürünlerin yer aldığı mağazası, alt katta sinema salonu, en üst katta nefes kesen manzarasıyla teras - restoranı, ikinci katta da koleksiyon ve sergi salonları mevcut. Binanın çatısını tamamen kaplayan, arkasından İstanbul’un hâlâ insanı hayrete düşüren silueti görünen yansıtma havuzu pek güzel, içinde şimdilik sadece martılar salınıyor. Fakat aklımızdan ilk geçenin acaba bu suyun içine hangi maddelerin atılacağı olması biraz hazin.
Müze beş sergiyle açılıyor. Müze koleksiyonundan 280’den fazla yapıtın yer aldığı “Yüzen Adalar”, çok kapsamlı ve eğlenceli bir sergi. Biz şimdiden belli eserlere vurulup gelir gider uzun uzun bakarız dedik bile. Tahminen yakında Instagram’da da boy gösterecek pek çok resim-heykel-yerleştirme var içinde. Ama muhtemelen müzenin en ‘Instagram dostu’ eseri, Refik Anadol’un burası için tasarladığı, Boğaz’daki anlık meteorolojik dönüşümlere odaklanan “Sonsuzluk Odası” olacak. Refik Anadol Stüdyosu, Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün sağladığı rüzgâr, sıcaklık, nem gibi gerçek zamanlı verileri toplayıp analiz ediyor, veriler makine zekâsıyla işleniyor ve dijital teknolojiler aracılığıyla görselleştiriliyor. 360 derece aynalı bir odada, mavi ışıklar içinde, yer ayağınızın altından kayıyormuş gibi hissettiren bir iş ve o ilk adımdaki baş dönmesini göze aldıktan sonra içinde fotoğraf çektirmeden çıkası gelmiyor insanın.
İstanbul Modern’in açılış sergileri arasında Nuri Bilge Ceylan’ın Türkiye, Hindistan, Fas, Gürcistan gibi farklı ülkelerde çektiği 22 adet büyük boy portresi de var. İstanbul Modern Kadın Sanatçılar Fonu aracılığıyla müze koleksiyonuna dâhil edilen yapıtlar ise ilk kez bir arada sergileniyor, “Hep Buradayız” adıyla. Her biri ayrı ayrı ilgiyi hak ediyor sergilerin. Ancak her şeyden önce Karaköy’ün ve tabii tüm şehrin bitmeyen inşaatlarından, gürültüsünden, tozundan toprağından, sokaklarının hoyrat kalabalığından kaçıp sığınabileceği bir “Oh be dünya varmış” duygusu vadediyor İstanbul Modern, kapısından girene. Bende yarattığı ilk duygu bu oldu. Bir huzur ve İstanbul gibi bir şehre yakışır nefes alma durağı.