Kurulacak her cümlenin fazla geldiği bir acı yaşanırken tutunacak en güçlü dal, dayanışma, yardımlaşma, birbirinin halinden anlama, elinden tutma… O söze gelince çok anlam yüklediğimiz ‘insanlık’ en çok böyle durumlarda sınanıyor. Sen daha başına gelen felaketi idrak edememişken, dünyanın öbür ucundaki bir memleketten hiç tanımadığın insanlar toparlanıp yanına koşuyor, neredeyse ‘düşman’ kabul ettiğin komşu ülkenin yardım ekibi enkazın başına ilk gelen oluyor. Korkunç 6 Şubat depreminde bir kez daha yaşadık bunu. Türk ve Yunan kurtarma ekiplerini, birlikte göçükten çıkardıkları çocuğu taşırken gördük. Bir can kaybı karşısında birbirlerine sarılıp ağlarken gördük. “Bunlar bireysel tepkiler” diyenler için, Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’in Türkçe yazdığı “İçimizi acıyla dolduran görüntüleri, bizi umutla dolduran görüntüler takip ediyor. Yunanlar ve Türkler yan yana, hayat kurtarmak için birlikte savaşıyorlar” tweet’inde gördük. Almanya’dan, Polonya’dan, İtalya’dan, İspanya’dan, Hollanda’dan, Birleşik Krallık’tan, Ermenistan’dan, birçok başka ülkeden gelen arama kurtarma ekiplerinin dur durak bilmeyen çabalarına umutlarımızı bağlarken gördük. Kimse “Kimsin, nerelisin?” diye sormuyordu birbirine. Aslında tam da olması gerektiği gibi.
Bir de ne gördük bunun yanında… Böyle bir ortak felaketten bile nefret üretenleri, bunu mülteci-yabancı düşmanlığını körüklemek için bir fırsat bilenleri. Güya yardım için gittikleri yıkılmış bir kentte, acı dolu insanların karşısında, Kahramanmaraş’ın Selçuklu İlkokulu önünde neşe içinde (gerçekten neşeyle, ağızları kulaklarına vararak) zıplayarak “Vuralım Suriyeli’yi Hatay’da, vuralım Afgan’ı Kahramanmaraş’ta” diye tezahürat yapanları mesela. Beşiktaş Çarşı’dan bekleneceği gibi bir açıklama geldi hızla, depremin ilk gününden beri canla başla bölgedeki insanların ihtiyaçlarına bir nebze derman olmak için didinirken bu çalışmalara destek olmak için gelen bir grup taraftarın davranışını da söylemini de asla tasvip etmediklerini vurgulayan. Ama ne kadar ürkütücü, ne kadar tehlikeli. “Yeter artık bitsin bu barış, havaya kalksın kalaşnikoflar” diye çağrıda bulunuyor, bunu sosyal medyada yayınlanacak şekilde pervasızca, açıktan açığa yapabiliyorlar. “Bu vatan bizim” böyle bir şey değil, onu kaosa, çatışmaya, savaşa sürükleme çağrısı yaparak sevilmez bir vatan.
Neyse ki burası aslında 10 gündür aklı, kalbi deprem bölgesinde yaşayan, gidebiliyorsa giden, gidemiyorsa bulunduğu şehirde bir yardım merkezine koşan, elinde avucunda ne varsa “Kime gidiyor?” diye sormadan paylaşan, “Gelin benim evimde misafir olun” diyen insanların, gönderdiği paltonun cebine sevgi dolu notlar, gofretler, çikolatalar koyan, “Depremzede kardeşlerimizin bizden daha çok ihtiyacı var” diye kumbaralarındaki parayı birleştirip onlar için kıyafet alan çocukların vatanı da hâlâ umutlanabiliyoruz.