Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Çocukluğundan itibaren kedinin, köpeğin, kuzunun, tavşanın sevgi gösterilecek canlılar olduğu bilgisiyle büyütülen biri için çok zor anlaması. Bu kadar insan sosyal medya hesaplarında birleşiyor, kendi tabirleriyle “başıboş köpek sorunuyla mücadele etmek için”. Yetmiyor bir de uygulama hazırlıyorlar; “Havrita” gibi kendilerince ‘sevimli’ ve zekice bir isim koyuyorlar. Amacı ‘başıboş’ sokak köpeklerinin yerini işaretlemek ve oradan alıp sevmek korumak değil elbette, yok etmek. Etiketlerinden biri “Sahiplenilmeyen köpekler uyutulsun”. Bir de sloganları var, “Havrita hayat kurtarır”. Hayat. Sadece benimki söz konusu olduğunda ‘kutsal’ olan, başka canlılara gelince rahatlıkla yok sayabileceğim ‘yaşama hakkı’ hani.

Haberin Devamı

Bu konuyla epeydir mücadele eden Pati Koruyucuları Derneği’nin başlattığı sosyal medya kampanyası sonucunda Ankara 1’inci Sulh Ceza Mahkemesi, “Havrita” sitesi ve sosyal medya hesaplarına erişim engeli getirilmesine karar verdi. Sevindirici bir gelişme, evet. Ama aslında pek çözüm değil. Zira kendini ‘başıboş köpek sorunu’ ile mücadeleye adamış hesaplar faaliyete devam ediyor, oradan erişim engelinin ne büyük bir rezalet olduğunun altını çiziyorlar. Zaten söz konusu site de “Kısa bir ara, geri döneceğiz. Mağdurların seslerini duyurmalarına devam edeceğiz” şeklinde veda etti.

Hayvan sevmeyen, mümkünse hepsinin ortadan kalkmasını isteyen insanlar olduğunun elbette farkındayım. Ama bunu bir ‘mağdurların sesi olma’ şeklinde sunmaları enteresan. İtilen, kakılan, aç susuz kalan, insan denen varlığın tecavüzüne, işkencesine uğrayan, en nihayetinde canının hiçbir kıymeti yokmuş gibi öldürülebilen onlar, mağdur olan biziz. Şimdi birisi “Sen de köpek saldırısına uğrasaydın anlardın bu korkuyu” diyebilir, hemen söyleyeyim, uğradım. Ama ‘başıboş’ değil, sahipli bir köpekti, paralar dökülerek satın alınan bir cinsti. Elbette çok korktum ama hiçbir zaman aklımdan onun öldürülebileceği (pardon ‘uyutmak’ diyoruz değil mi, öyle masum geliyor kulağa, ‘melek oldu’ gibi bir şey) geçmedi. Ya da bu ‘mağdurların sesi’ olan ekip ‘güvenli sokaklara’ hakları olduğunu düşünüyor ya, çok haklılar, ben de aynı şeyi düşünüyorum. Güvenli sokaklar istiyorum. Ama gece taksiyi kapının önünde bekletip apartmana girebiliyorsam, sokağın köşesini açıktan döneyim de karanlıkta biri varsa göreyim diyorsam, arkamdan gelen adım seslerinden daha hızlı yürümeye çalışıyorsam bunun sebebi sokak köpekleri değil, o ‘mağdur’ insan türü. Bunu bir ‘başıboş insan sorunu’ olarak niteleyip mücadele için uygulama geliştiremiyoruz ama, değil mi? Peki köpeklerin canının insandan değersiz olduğuna kim karar verdi?

Haberin Devamı

“Sokaklar köpek çeteleriyle dolup taşsın mı?” Elbette hayır. Onlar için de hayat hiç gül bahçesi değil. Pati Koruyucuları Derneği yetkililerinin basın açıklamasında da söyledikleri gibi çözüm “eş zamanlı, kontrollü kısırlaştırma”. Bu konuda da asal görev belediyelerin. Dernek, gönüllüleriyle beraber seferber olmaya hazır. (Ayrıca bu gönüllülerden biri neden biz olmayalım, “Paw Guards | Pati Koruyucuları Derneği” adıyla Instagram’dalar.) “Milyonluk betonarme barınaklara, diğer adıyla hayvan hapishanelerine ihtiyacımız yok. Bu paralarla şehrin farklı noktalarına üçer konteynerle kısırlaştırma merkezleri kurup sorunu çözebiliriz” diyorlar. Ya da “Ödemesini devletin karşıladığı veteriner kliniklerini bildirirlerse biz alıp götürür, kısırlaştırır, aşılarını yaptırırız”.

Haberin Devamı

Böyle seçenekler var ve iyi anlamda ‘insani’ olan bu. Mademki insan olarak kendimizi pek üstün görüyoruz, bizim zekâmız var, sorunlara aklımızla çözüm üretebilme becerimiz var, bu şahane özelliklerimizi öldürmek yerine yaşatmaya harcasak olmuyor mu? Madem amaç ‘hayat kurtarmak’...