Logosu için ilhamını buraların meşhur poyrazından, denizdeki dalgasından ve tarihi dokusundan alan film festivali için bir kez daha Ayvalık’a gelmişken ne şahane bir coğrafyada yaşadığımızı düşünüyorum bir yandan. Denizini, dağını, doğasını, insanın kıyıcılığına rağmen yok olmamış zeytinini, çamını bir yana bıraksak her adım başı kendini hissettiren kültürel zenginliği, çeşitliliği, bin bir tane rengi var. Uluslararası Ayvalık Film Festivali, bu sene ilk defa 2022 şubat ayında kurulan Seyir Derneği tarafından düzenleniyor. Derneğin yönetim kurulu başkanı, yıllarca İstanbul Film Festivali’nin direktörlüğünü üstlenen, ortak yapım platformu Köprüde Buluşmalar’ı kuran, 2018 yılından beri de kurucu direktör olarak Başka Sinema Ayvalık Film Festivali’ni yürüten Azize Tan. Bu yıl kendi kanatlarıyla (elbette ekip arkadaşlarının da kanatları ve Ayvalık Belediyesi’nin, halkının, esnafının rüzgârıyla) uçmak üzere Seyir Derneği’ni ve onun ilk icraatı olarak da Uluslararası Ayvalık Film Festivali’ni hayata geçirmiş. Çok yakışıyor Ayvalık’a bu festival.
Paşalimanı’nda plajda Belediye’nin şahane bir tesisi var, açılış orada yapıldı, kendisine sinemanın ve Ayvalık’ın ne ifade ettiğini “umut, güzellik, emek, hayal etmek” sözcükleriyle anlatan Belediye Başkanı Mesut Ergin kısa bir konuşma yaptı, ardından Büyük Park Amfitiyatro’da kısacık bir açılış töreni yapıldı. Bu ‘kısa’lar şundan önemli; sıra sıra politikacılar, bürokratlar, ileri gelenler çıkıp sinemadan sahne çalmıyor. Tıpkı yarışma olmaması gibi bana Ayvalık Film Festivali’ni sıcak gösteren özelliklerden biri. Altı yedi günü “bu sene kim alır?” ile meşgul olarak değil sadece gördüğün filmleri konuşarak geçirmek büyük lüks. Gerçi bu açığı tarihler çakıştığı için uzaktan ama yine hararetle takip ettiğimiz Adana Altın Koza Film Festivali kapattı. Üstelik bugün Ayvalıklıların Altın Koza’dan En İyi Film, Senaryo ve Yönetmen dahil toplam yedi ödülle gelen “Ela ile Hilmi ve Ali”yi sıcağı sıcağına izlemek gibi bir şansı var. Bu akşam 21.30’da Vural Sineması’nda.
Ayvalık’ta yarışma yok derken ödül yok değil. ‘Yeni Bir…” ödülü var, Mey | Diageo sponsorluğunda o yıl sinema alanında dikkat çeken, teşvik edilmesi gerektiği düşünülen genç bir sinemacıya veriliyor. Oyuncu, senarist, kurgucu, her kategoride olabilir. Bu yıl belli ki “Ela ile Hilmi ve Ali”nin yönetmeni Ziya Demirel’in yılı, ‘Yeni Bir…’ ödülü de ona verildi. Ardından da sahne sahibine; filme bırakıldı. Park Chan-wook’un Cannes’da En İyi Yönetmen ödülünü kazanan filmi “Ayrılma Kararı”yla festival başladı.
Çilingir Sofrası da festivalde
Bugün (19 Eylül Pazartesi) Ayvalık’ta bulunanlar “Ela ile Hilmi ve Ali”den önce saat 19.00’da “Çilingir Sofrası”nı da izleme şansına sahip. Ali Kemal Güven’in Adana’da SİYAD Cüneyt Cebenoyan En İyi Film Ödülü’nü ve En İyi Görüntü Yönetmeni (Engin Özkaya) Ödülü’nü alan filminin iki şahane oyuncusu Barış Gönenen ve Ahmet Rıfat Şungar İstanbul Film Festivali’nden sonra Altın Koza’da da En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü paylaştılar. Birbirini ortaokul yıllarından tanıyan ama uzun zamandır görüşmeyen iki eski arkadaşın bir sofraya oturup bugünden geçmişe bakışı / bakamayışını, aralarında ne olduğunu, ne olmadığını, ne olabileceğini ya da olamayacağını konuştuklarıyla ama daha çok sustuklarıyla anlatan, altmış dakikalık duyarlı, incelikli, şiir gibi bir film. İzlerken düşünüyor insan, sinema, sanat bunun için var. Hayatın kendi ezberlerimizden ibaret olmadığını görmemiz, başka hikâyeleri de anlamamız için. Çocuklarımızı bir şeyden koruyacaksak o nefret olmalı. Kendisinden farklı olduğuna kanaat getirdiği birilerinin ‘varlığına’ savaş açmak için ne kadar sanatsız kalmış olmalı insan.