Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Dünyaya bir görevle gelmek, ‘belli bir yaşa’ gelip hâlâ misyonunu yerine getirememişsen eksik kabul edilmek, anne babandan başlayarak bütün yakın-uzak akrabalara, meraklı konu komşuya, ne bileyim yıllardır görmediğin eski sınıf arkadaşına konuyla ilgili rapor/hesap vermek zorunda olmak ve bu hesabın hiç kapanmaması… Kadın ve annelik meselesi özellikle bizimki gibi toplumlarda bitmeyen bir sorgu-sual konusu gerçekten. Doğursan da doğurmasan da uyman gereken ‘norm’lar var. Öncelikle çocuk doğurmayı isteyeceksin. Aksi söz konusu değil. “Ben anne olmak istemedim” demek, ben sevgisiz bir insanım, çocuklardan hoşlanmıyorum, insan soyunun çoğalmasında (şart mıdır diye düşünmeden) üzerime düşen payı yerine getirmeyi reddediyorum, öylesine bencil, duyarsız, sorumsuz biriyim cümlelerini sıralamakla eşdeğer. Sözü “Yaşlanınca sana kim bakacak?” diye bağlamak asla bencillik değil, dünyaya çocuk getirmemek bencillik. “Çocuğa senin yaşlılık günlerin için bir sigorta, bir yatırım gözüyle bakmak bencillik değil mi, onun bir hayatı olmayacak mı, senden uzaklarda bir yerlerde yaşamak gibi bir hakkı yok mu?” desen al işte iki kere daha sevgisiz, şefkatsiz, berbat birisin.

Haberin Devamı

Annelikle ilgili söz kadınlarda

Bu, kadının üzerinden herhangi bir yaşta kalkmayan bir baskı. Daha gençsen hatırlatmalar başlıyor, hani ola ki unutmuşsundur varlık sebebini; “Hadi acele et, hazır gençsin, çıksın aradan”. Yaşın biraz ilerlediyse köprüden önce son çıkışa varmadan uyarma amaçlı “Bak iyi düşün, sonra pişman olursun”. Artık çok geçse bu sefer heba olmuş bir ömre dair acıma içeren “Hayır, hiç mi istemedin?”. Vereceğiniz cevabın hiçbir hükmü yoktur zorlamayın, çocuk istemeyen kadın mı olurmuş? Varsa bakınız üst paragrafta tarif ettik nasıl biri olduğunu.

Kaldı ki iş doğurmakla da bitmez. Anne olduğunda nasıl hissedeceğin, bebeğine nasıl bakacağın, ne kadar süreyle emzireceğin, ne zaman işe döneceğin ya da dönmeyeceğin, ne kadar adanmış bir hayat yaşayacağın, bütün bunlara dair herkesin bir sözü var. Bir teselli, çoğu erkek birçok yazarın, yönetmenin pek de aşina olmadıkları annelik duygusuna-durumuna dair paylaşmalara doyamadığı değerli fikirleri varken artık bu konunun kadın gözüyle daha çok yazılıyor, çiziliyor, perdeye aktarılıyor olması. Son olarak “Ataerkil Toplumda Gönüllü Çocuksuzluk: Türkiye’de Gönüllü Çocuksuzluğu Seçen Kadınlara Dair Algı ve Yaklaşımlar” başlıklı bir tezi olan Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Çiğdem Dalay’ın da katıldığı WDR Türkçe Cosmo’nun “Çocuksuz kadın olur mu?” başlıklı podcast yayınından, “Me Time” adlı belgesel filmden haberdar oldum. Belgesel yönetmeni Ayla Yıldız’ın şu sıralar Almanya’da çeşitli sinemalarda gösterilen (ve https://metime-movie.com/ adresinden kiralanarak ya da satın alınarak izlenebilen) filmi, altı kadının anneliğe dair farklı tecrübelerini aktarıyor. Mutlu ya da mutsuz annelik, seçilmiş çocuksuzluk, kürtaj, kalıcı kısırlaştırma ve her durumda kadının çevrenin beklentileriyle mücadele etme deneyimlerinin paylaşıldığı, ‘tabu’ sayılan konuların konuşulduğu bir film.

Haberin Devamı

Türkiye’den Almanya’ya göç etmiş bir ailenin kızı olan Ayla Yıldız, kendi tecrübelerinden yola çıkarak, evlenmediği ve çocuk doğurmadığı için mutlu olamayacağının, ‘hayatının yanlış gittiğinin’ ya da ‘yarım olduğunun’ söylenmesinden sıkılarak karar vermiş bu filmi yapmaya. Şimdi birisi buna benzer bir cümle kurarsa “Me Time”ı izlemesini söyleyerek cevap veriyor. Bir not daha; filmin ismi annelerin yalnız kaldıkları zamanları nitelemek için kullandığı “Bu benim kendime ayırdığım zaman, kendi zamanım” tabirinden geliyor.