Kimin kararı?

18 Temmuz 2022

Geçen yıl Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde kaçırdığım, çok da merak ettiğim bir film vardı; “Kürtaj”, orijinal adıyla “L’Evenement”. Lübnan asıllı Fransız yönetmen Audrey Diwan’ın 78. Venedik Film Festivali’nden Altın Aslan ile dönen filmini, pek çok özelliğinin yanı sıra o akşam Antalya’daki gösterimine ambulans ve sedye geldiği, seyir deneyimi birkaç baygınlık vakasına neden olduğu için de merak ediyordum açıkçası. Ne olabilirdi filmde bu derece izlenmesi zor olan?

Bu ay MUBI’de gösterime girince izleyebildim. Senaryosunu Annie Ernaux’un 2000 yılında yayımlanan romanına dayanarak Audrey Diwan ve Marcia Romano’nun yazdığı film, ‘60’lı yıllarda Fransa’da istemeden hamile kalan bir edebiyat öğrencisinin doğurmamak için verdiği zorlu mücadeleyi anlatıyor. Çünkü o yıllarda kürtaj yasa dışı, ucunda hapis cezası ve karanlık bir gelecek var. Anne ise akademik kariyerine devam etmek isteyen parlak bir öğrenci. İleride çocuk sahibi olmayı

Yazının Devamı

Adalarda bayram tatili

14 Temmuz 2022

Dokuz günlük uzun bayram tatilinde bir gün adaya gitmeyi geçirdik aklımızdan. Evet, aymazca ama sabah ilk vapura binersek -ki bu saat 07.30 demek- ‘ulaşım bedava’ akınına yakalanmadan kendimizi güvenli bir noktaya atarız, dönüşü sonra düşünürüz gibi fikirler geçti aklımızdan. Sabahın o saatinde tramvaydan inip Kabataş vapur iskelesine yönelen kalabalığı görene kadar. Şöyle söyleyeyim, bir de işte Beşiktaş maçı dağılırken görüyoruz bu manzarayı orada.

Gene de bir umut denedik binmeyi, yer yoktu vapurda diyeceğim ama yeterli olmayacak gözünüzde canlanması için. Sadece oturacak değil ayakta duracak bir metrekare alan da yoktu ve daha ilk vapurdu bu. Üstelik hâlâ dolmaya devam ediyordu ve Kadıköy’e de uğrayacaktı yolcu almak için. Öncelikle bir sorun olsa bu vapurdan sağ çıkmak olası görünmüyordu. Ayrıca ada dediğin yerlerin de en boyu belliydi neticede.

Neyse, biz canımızın alma ihtimalimiz olan ada havasında daha kıymetli olduğuna karar vererek insanlar ve çantalar ve dev

Yazının Devamı

Kanatlar kırılsa da uçmaya devam

11 Temmuz 2022

Sahne boş. Bomboş. Tek bir saksı var. Saksıda yeşil bir bitki. Adı da var: Kepçe. Yapraklarının biçiminden ötürü. Bir kadın var yerde yatan. Uykusu kaçmış. Bütün dünya horul horul uyurken kendisine çok görülen uyku için yetkili mercilere isyan ederken bir yandan da anlatmaya başlıyor. Adı Dirmit. Aklı da hayal gücü de bir kız çocuğu olarak ona yetmesi beklenen dört duvarın çok ötesinde. Sohbet edecek kimseyi bulamazsa saksıdaki çiçekten, bahçedeki tulumbadan arkadaş yapıyor kendisine, bizi de yavaş yavaş o renkli, o komik, o heyecanlı, o hazin dünyasına buyur ediyor.

Köyden kente göç etmiş bir ailenin evlere sığmayan, gönlünü gezdirmek için türlü yollar, kendisini ifade etmek için yeni tutkular bulan, her defasında ailesinin engeline toslayan ama yine de vazgeçmeyen kızı, Dirmit. Ailesi tabii ki ‘onu korumak istiyor’, bu yüzden ha bire kırıyorlar kanatlarını. Fazla uçmak iyi değil, bir kız için. Hem nereden çıkıyor, cinler mi sokuyor bunları onun

Yazının Devamı

Sanatta kadın işi, erkek işi

7 Temmuz 2022

Geçen yıl İstanbul Film Festivali’nin kapanış töreninden sonra bir yazı yazmıştım, ‘yönetmen’ ve ‘adam’ konulu. Sosyal medyada yazının altına bir yorum gelmişti. Amaç dedikodu olmadığı için kim olduğunu yazmayacağım ama önemli olan şu; kendisi tiyatro - sinema sektöründen biri. Tabii ki bir erkek ve büyük bir rahatlıkla “Ama yani yönetmenlik erkek işidir. Kadınlar asistan olur. Bu iş hep böyle ilerler. Kadınlara yönetmen olmak yakışmıyor zaten. Yapamıyorlar da” yazabilmişti. Hani insan aklından geçirse kendini engeller, içine atar, en fazla en yakın arkadaşına söyler utana sıkıla, o da onu susturur. Adıyla sanıyla yazıya dökmeyi aklının ucundan geçirmez. Düşünün ne kadar haklı olduğuna inanıyor.

Bu kadar zaman sonra bunu hatırlama sebebim, İKSV’nin kültür politikaları çalışmaları kapsamında Prof. Dr. Itır Erhart tarafından kaleme alınan ‘Kültür Sanat Dünyasında Toplumsal Cinsiyet: Tartışmalı Konular, Yapısal Sorunlar, Çözüm Önerileri’ raporu oldu. Rapor

Yazının Devamı

Cezaevinden haykıran iki kadın

4 Temmuz 2022

"Niye dövüyorsun, dedim, ‘çok güzelsin, o yüzden’ dedi”. Bazen şiddeti yaşayan bir kadının kurduğu tek bir cümle, “kadına şiddet” üzerine yazılacak onlarca cümleyi alt edebiliyor. Ne söylense o etkide olamıyor. Aylin Işık’ın bu cümlesi öyle mesela benim için. “Boşanma davasını açtım, yazdığım dilekçeyi zorla yedirdi bana,” diye devam ediyor sözlerine. Evde ne kadar ilaç varsa içtiğini ve kendine geldiğinde ölmediğine üzüldüğünü anlatıyor. Ailesine söylüyor boşanma davası açtığını, “Anne benim cenazem çıkacak buradan,” diyor, “Ben de neler yaşadım,” oluyor aldığı cevap. Kurtuluşu tetiği çekmekte buluyor sonunda. “Kıskançlık krizi cinayetle bitti” diye yansıyor basına olay.

Havva Zor defalarca deniyor kaçmayı. “Burnumu, kaburga kemiklerimi, parmaklarımı, her yerimi kırdı. Sürekli ölüm tehdidiyle yaşadım” diyor. Buna rağmen canına tak etmesini sağlayan “İkinize de yeterim ben,” cümlesi

Yazının Devamı

‘Bunu bir ben bilirim, bir Allah‘

30 Haziran 2022

Bu yıl İstanbul Film Festivali’nin Ulusal Yarışma’sında beni en çok etkileyen filmlerden biriydi. Büyük büyük cümleler kurmayan, çoğu şeyi söylemeyen sadece hissettiren anlatımıyla, son derece kişisel ama ondan ötürü de bir o kadar her kalbe dokunabilen hikâyesiyle “Çilingir Sofrası”. Daha önce yazdığı tiyatro oyunları, çektiği kısa filmler olan Ali Kemal Güven’in ilk “uzun” kurmacası bu. Uzun dediysem süresi 60 dakika ve dört epizottan oluşuyor. Hatta başlangıçta bir dijital platform için tasarlanan dört bölümlük bir mini diziymiş fakat giderek kendi dilini bulup isabetli bir kararla sinema filmine dönüşmüş. Festivalde de Jüri Özel Ödülü’nün ve En İyi Erkek Oyuncu Ödülleri’nin sahibi oldu.

Gördüğümden beri arkadaşlarıma filmi anlattıkça “Peki biz nerede göreceğiz?” sorusuyla karşılaşıyordum. Buna şu an bir cevabım var: Bu akşam (30 Haziran Perşembe) 21.30’da Kadıköy Sineması’nda. Perşembe

Yazının Devamı

Tiyatro bir kez daha deniz seviyesinde

28 Haziran 2022

Hayattan iki yıl kadar bir fire verince dilimize de P.Ö - P.S (pandemi öncesi - sonrası) gibi bir zaman birimi yerleşti. Datça’da katıldığım Deniz Seviyesinde Tiyatro Festivali de 2020’nin haziranına denk geliyormuş, P.Ö son toplaşmalarımızdan biriymiş. Aradan geçti iki sene, şimdi Ayvalık’ta deniz seviyesinde bir aradayız.

Festival, bir grup gencin kurduğu Mirket Platform’un organizasyonu olarak üçüncü kez hayata geçiyor. İçinde tabii ki tiyatro oyunları, konserler, yanı sıra da atölyeler, söyleşiler, paneller, çocuklar için etkinlikler, hoş bir “bir arada olma hissi” barındırıyor. Balıkesir Büyükşehir Belediyesi ve Ayvalık Belediyesi’nin katkılarıyla Balıkesir Tiyatro Festivali’nin ikinci ayağı olarak hayata geçen festival, ağaçlar altında Anfi Tiyatro’da açılış yaparken herkesteki duygu öncelikli olarak buydu. Birçok tiyatro sanatçısı burada gençlerle bir arada olmaya, onlarla çalışmalar yapmaya, bu buluşmaya destek olmaya gelmişti. Bu ruhun hâkim olduğu bir dört

Yazının Devamı

Yıldız Kenter ve ölümsüzlük

23 Haziran 2022

Bazı hayatlar var; insan dinlerken de okurken de izlerken de tekrar tekrar hayrete düşüyor. Bunlar sahiden bu dünyada, bu ülkede, bu devirde mi yaşandı? Bir mesleğe karşı bu derece tutkulu olmak, zorluklar karşısında böyle inatçı durmak ve bunun sonucunu alabilmek mümkündü demek. Yıldız Kenter’in hayatı başında gelir bunların, benim gözümde. “Masal gibi” diyeceğim de düşüşleri, dibe vuruşları, karanlık günleri hiç eksik olmayan, ama ille de “kalkışları”, tekrar gün yüzüne çıkışları olan bir masal.

Bu hafta yapım sponsorluğunu da üstlenen ENKA Sanat’ta seyirciyle buluşan “Caniko” belgeselinde bu “masal”ın bir kısmı anlatılıyor seyirciye. Yönetmen Selçuk Metin, senaryo yazarı Zeynep Miraç, danışman “Tiyatro Benim Hayatım” adlı Yıldız Kenter biyografisine imza atan Dikmen Gürün.

Daha çok, Kenter’in sahneyle beraber ömrünü adadığı eğitimcilik hayatının izleri var belgeselde. Yıldız Kenter’i çoğu öğrencisi olan meslektaşlarından

Yazının Devamı