‘Depresyon üzerine komik bir film’

7 Kasım 2022

Siz de dört duvar arasında olan bitenin dışarıya sızmadığı, konuşulmayanlardan, anlatılmayanlardan, adı bile var; ‘aile sır’larından inşa edilmiş bir evde mi büyüdünüz pek çoğumuz gibi? Kavgalar, travmalar, hastalıklar, hele hele ruhsal rahatsızlıklar hep o ‘kapalı alan’ın konusudur, zannedersiniz ki hepsi sizin aileye özeldir ve elalem duyarsa ne düşünür hakkınızda? Sonra bir romanda okursunuz benzeri bir hikâyeyi ya da bir filmde izlersiniz, “Allah Allah” dersiniz, “bir tek biz değilmişiz bunu yaşayan”. Birisi yen içinde kalmış kırık kolları çıkarıp göstermeye cesaret etmiştir çünkü. Ve bunu ne kadar yürekten, ne kadar açıklıkla yapmışsa o kadar dokunuyor izleyene, okuyana da.

33. Ankara Film Festivali seyirciyi salondan salona koşturacak (Neyse ki Büyülü Fener Sineması var da katlar arasında yaşanıyor bu koşturma) programıyla başladı ve ilk üç gününü doldurdu bile. Üçüncü günde öyle bir film izledik ki sözünü ettiğim cesaret konusunda,

Yazının Devamı

'Pusulam sadece kalbim olsaydı tökezlerdim'

6 Kasım 2022

17 yaşındaki ufak tefek, şelale sesli kızın “Kalbim bir pusula” diyerek hayatımıza girmesinin üzerinden tamı tamına 50 yıl geçmiş. 2022 yılını beş şarkılık bir EP ve bolca konserle geçiren Nilüfer ile hiç hız kesmeden geçen yarım asırlık serüveni konuştuk.

Güldür güldür sesi, çocuk gözleri ve genç kız edası Nilüfer’in 50 yıl içinde hiç eksilmeyenleri. Bunlara sık sık patlattığı şen bir kahkaha eklenmiş durumda, “Çok suratsızdım,” diye anlatıyor ilk zamanlarını. Hırsları azalmış, dediğine göre. Biraz daha rahat, biraz daha kendini düşünen biri olmuş, istemediği işi yapmama özgürlüğünü kazanmak için mücadele ettiği yıllarını yine de özlemle hatırlıyor. “Mümkün olsa hepsini yeniden yaşarım,” diyor. Nilüfer’le oturduk, 50 yılın mihenk taşlarının üzerinden geçip bugüne geldik.

*Bu sene müzikte 50’nci yılınızı kutluyorsunuz ve bu çerçevede oluyor verdiğiniz konserler, öyle değil mi?

Aslında ben farkında bile değildim.

Yazının Devamı

Hayatın kaynağında bir gezinti

3 Kasım 2022

Şu sıralar haftanın ve günün herhangi bir zamanında Sultanahmet’e giderseniz, Gülhane’den tramvay yolu boyunca tırmanırken sağınızda uzayıp giden bir kuyrukla karşılaşıyorsunuz. Beş yıl süren restorasyon sürecinden sonra bu yaz yeniden ziyarete açılan Yerebatan Sarnıcı Müzesi’ni gezmeye gelenlerin oluşturduğu kuyruk bu. Müze her gün 09.00-19.00 arasında açık, yerli ziyaretçi için giriş biletleri 50 TL, öğrenci ve öğretmenler için 20 TL, yabancı ziyaretçiler için 190 TL. İçeride sizi gerçekten beklemeye değer bir dünyanın beklediğini belirtelim öncelikle.

UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan yapı, İBB’nin gerçekleştirdiği restorasyonla hem orijinal yüzüne kavuşmuş ve olası bir depreme dayanıklı hale gelmiş hem de seyirciyi sütunlara bir adım yaklaştıran yürüyüş platformuyla gezmesi, özenli aydınlatma tasarımıyla da görmesi daha keyifli hale gelmiş. Açılışla beraber izleyiciyle buluşan “Daha Derine” adlı serginin ise o atmosfere bambaşka bir derinlik kattığını

Yazının Devamı

Bir tarih kaç kez yok olur?

31 Ekim 2022

Bu hafta sonu gene Beyoğlu İstiklal Caddesi’nden hüzünlü bir kepenk kapatma fotoğrafıyla karşı karşıya kaldık. Tarihi Lebon Pastanesi son kez hizmet verdi müşterilerine ve veda etti. Bir süredir gündemdeydi pastanenin kapanacağı aslında. Devam eden tahliye davası mülk sahibi Karagözyan Vakfı lehine sonuçlanmıştı. Pastanenin ortaklarından Abdurrahman Cengiz talep edilen kirayı ödemelerinin mümkün olmadığını söylüyordu.

31 Aralık 2021’de kapanacağı duyurulmuştu, süreç biraz daha uzadı ve 29 Ekim 2022, Lebon Pastanesi’nin son günü oldu.

Neden önemliydi Lebon? Çünkü Türkiye’nin ilk pastanesi olarak biliniyordu. Kuruluşunun 1850’lere hatta bir müşterinin getirdiği söylenen pasta kutusunun üzerinde yazan tarihe göre 1810’a dayandığı  söyleniyor. Fransız Büyükelçiliği’nde pastacıbaşı olan Eduard Lebon ya da oğlu Mösyö Lebon tarafından kurulduğu, “Chez Lebon tout est bon” (Lebon’da her şey iyidir) tekerlemesiyle dillere dolandığı anlatılıyor. Dönemin

Yazının Devamı

Memleketimizden ıstırap manzaraları

27 Ekim 2022

Murat Mahmutyazıcıoğlu, üç kuşak kadını anlatan “Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin” oyunundan beri işlerini merakla takip ettiğim bir yazar. Bazen ama her nedense geç kalabiliyorum bir oyununu görmekte; “Istırap Korosu” da öyle oldu biraz. Aslında geçen yılki İstanbul Tiyatro Festivali’nde açmıştı perdesini. Şu dünyaya bıraktıkları izlerle adlarını anmaktan hiç vazgeçmediğimiz Gülriz Sururi-Engin Cezzar’ın İKSV bünyesinde verdikleri Teşvik Ödülü desteğiyle üretilmiş bir oyundu. Ve ne mutlu ki bazı oyunlar gibi festivalle sınırlı kalmadı ömrü, hatta seyirciyle buluşma yolculuğu büyüyerek devam etti, ediyor. Bir cumartesi akşamı Feriye’ye oyun görmeye gidip hıncahınç dolu bir salonla karşılaşmak mutlu etti beni gerçekten.

Mahmutyazıcıoğlu’nun yazıp yönettiği “Istırap Korosu”, Maltepe’de bir aile apartmanında geçiyor. Her dairede başka bir hikâye, her birinde farklı bir ıstırap. “Komşunuzu seviniz” temalı bu kadar çok atasözümüz

Yazının Devamı

Yolculuk devam ediyor, hâlâ

24 Ekim 2022

Hayata teşekkür ediyorum, bana tüm verdikleri için. Sahneye çıktığım her an benim için büyük bir mutluluk oldu. Bir daha çıkamayacakmışım gibi sarıldım ona, sonuna kadar keyfini yaşadım. Böyle geçti şu yeryüzünde bana tanınmış olan süre. Dilerim böyle devam eder sonuna kadar. Çünkü yolculuk devam ediyor. Hâlâ”.

Bu cümleler bitip de “Dostların arasındayız / Güneşin sofrasındayız” şarkısı eşliğinde jenerik akmaya başladığında fark ettim yerimde çakılıp kaldığımı. Bir buçuk saat bir masalın içinde gezinmişim, zamanın geçtiğini fark etmemişim. 1930’ların sonunda başlıyor masal, İstanbul’da. Kahramanımız daha çocuk yaşta fark ediyor ki ait olduğu yer sahne, gerçek hayat onun için orası. Ama sınıf ikincisi olduğunda “Neden birinci olamadın?” diye soran babası “Oyuncu mu olmak istiyorsun? Bu evde mümkün değil” deyince üniversiteye gidip psikoloji diploması alıyor eline, özgürlük belgesi niyetine.

Öğrenciyken amatör olarak başlayan

Yazının Devamı

Hayatı “canlandıran” festival

20 Ekim 2022

Yaşlı bir kadın, mayosunu giymiş, bir elinde havlusu, diğer elinde bastonu tıngır mıngır havuza gitmekte. Ağır ama kararlı adımlarla. Havuza inen merdivenin yanına geliyor, durmuyor, geçiyor yanından. İleride şemsiye altında iki koltuk var, orada oturur, gölgede soluklanır diye bekliyoruz. Çünkü dedik ya, “yaşlı” bir kadın, havuza atlayacak değil ya. Fakat onu da geçiyor ve atlama tahtasının merdivenleri önünde duruyor. Karşısında gökyüzünün yedinci katına kadar çıkıyormuş gibi dikilen bir merdiven, kafasında da bin tane tereddüt, belli ki.

“Teyze”, beş dakikalık bir animasyon. Karakterimizin o merdivenleri bir bir çıkışını ve o sırada ona engel olmaya çalışan “kendi”leriyle mücadelesini anlatıyor. İşte “yapamazsın” diye dalga geçeni var, aşağıda mis kokulu bir kahve yapıp “Ne işin var tepelerde, gel de şurada kahveni yudumla” diyeni var, yaşına uygun şekilde yatıp güneşleneni var. Bir sürü vazgeçmiş “teyze”. Bunların hepsini konuşmadan yapıyorlar ve de. Bizimki de onları bir bir

Yazının Devamı

Dobra, tavizsiz, riyasız

17 Ekim 2022

İnsanlar öldüklerinde arkalarından söylenecekleri önceden görebilselerdi biraz daha özenli atabilirlerdi adımlarını diye düşünüyorum bazen. Billur Kalkavan kalanlara hayatta neyin – nelerin değerli olduğunu düşündürecek şekilde gitti bu dünyadan. Nasıl anılmak isterim? Ne bırakmak iyi olurdu geride? Büyük bir servetse, onun taşınabilir olmadığını biliyoruz. İşte çok başarılı olmak, göz kamaştırıcı bir kariyer inşa etmek? O da hayatından, zamanından vererek ödediğin bedel ölçüsünde gelip geçici. Hırsın, yoluna çıkan engelleri devirme becerin, başarılı olacağım diye ezip geçtiklerin için hayırla anılmıyorsun hiç, bu da kesin. Bu dünyada bırakabildiğin iz, başka hayatlara saygıyla, sevgiyle, merhametle dokunabildiğin kadar. İnsan kadar doğaya, kediye, köpeğe, kuşa, ağaca, havaya, suya duyduğun saygıyla doğru orantılı. Eğer başkalarının ne dediğine kulak asmadan, kendi doğrularına göre, tavizsiz ve riyasız da yaşayabilmişsen, sana tanınan zamanın, dünyaya insan olarak gelmiş olmanın hakkını vermiş oluyorsun.

Billur

Yazının Devamı