Arjantin’de hükümet kendisini eleştiren medya grubunun kanallarından birinde yayınlanmaya başlanan ve eski devlet başkanının karıştığı yolsuzlukları konu alan bir programın reyting almasını engellemek için birinci lig maçlarının saatlerini değiştirirse ne olur ? Hükümet rekabeti futbol üzerinden götürmeye karar verdiğinden beri zaten çok parlak olmayan ligin üzerinde kara bulutlar dolaşmaya başlar.
Arjantin’de 2009 yılından beri birinci lig devlet tarafindan halka bedava olarak yayınlanıyor. O günden bu yana “futbol para todos”, isminden de anlaşıldığı gibi, “Herkes İçin Futbol” programı hükümetin populist yaklaşımı ile ülkenin en önemli spor dalını ülkenin her köşesine taşımayı başardı. Yayın kalitesinin düşmesi yüzünden eleştiriler bitmek tükenmek bilmedi. Fakat geçtiğimiz haftaya kadar ciddi bir sorun yaşandığı söylenemezdi, en azından kulüpler açısından (kanalın onlara borcu olan 600 milyon doları saymazsak !).
Pazar geceleri 21:30’da yayınlanmaya başlayan yeni televizyon programı “Periodismo Para Todos”, yani “Herkes İçin Gazetecilik” isimli programın reytingini düşürmek amacıyla futbol liginin yayıncısı pazar gününden itibaren ligin önemli maçlarını ve özellikle büyük
Zaman ne çabuk geçiyor... Özellikle de günler hemen hemen hergün futbolla dolunca. Avrupa’da olduğu gibi burada da sezonun sonuna gelmek üzereyiz, hatta geldik bile... Brezilya’da eyalet turnuvaları geçtiğimiz hafta sona erdi. Arjantin’de ise her zaman olduğu gibi ilginç bir sezon sonu yaşıyoruz. Bir önceki sezonun şampiyonu Boca son sıralarda, iki sene önce küme düşen River şampiyonluğa oynuyor, Kupaların Krali Independiente ise tarihinde ilk defa küme düşme tehlikesi ile karşı karşıya. Lanus ve Newel’s , River’i arkada bırakıp bırakamayacaklarını gösterecekler önümüzdeki 4 hafta içinde.
Avrupa’da liglerin bitmesi ile tatil için evlerine dönmek üzere olan yıldızlar, en başta ‘Arjantin’de oynamak’ istediğini açıklayan Messi dışında Maradona’nın ülkeye sürpriz dönüşü ve tabii transfer sezonu dedikoduları da başlayınca tahmin edebilirsiniz ki bu topraklarda sezon başı veya sonu farketmiyor, her zaman olduğu gibi gündem yine futbol!
Avrupa liglerinin sona ermesinin ardından transfer sezonu başladı. Bazı ünlü futbolcuların nereye gidecekleri ya da gidip gitmeyecekleri konusu meraklıların dilinden düşmüyor.
Geçen sene olduğu gibi bu sene de listenin başındaki isimlerden birisi
96 yaşındaki FIFA Onursal Başkanı Joao Havelange, Dünya Kupası organizasyonu için yıllardır kontrat altında çalışan bir spor marketing şirketinden rüşvet aldığı ortaya çıkarılınca, görevinden istifa etti. Futbol dünyasını takip ediyorsanız ve Brezilya’da yapılacak 2014 Dünya Kupası öncesinde tüm olup bitenleri göz önünde bulundurursanız, muhtemelen siz de benim gibi bu habere şaşırmamışsınızdır. Brezilya’nın kupaya ev sahipliği yapacağı açıklandığından beri her geçen gün başka bir yolsuzluk haberi veya rüşvet davası ortaya çıkıyor. Bir türlü yapımı tamamlanamayan stadyumlardan, çalınan milyonlara ve bir anda zenginleşen yeni şirketlere kadar 2014 Dünya Kupası hayırlısı ile bittiğinde ardından Kurtlar Vadisi ile Brezilya pembe dizilerinin birleştiği bir senaryo bırakacak biz futbolseverlere.
Adını vermişlerdi
Havelange 1974-1988 yılları arasında FIFA Başkanlığı yapmış ve ülkesinin yetiştidiği önemli sporcular arasında yer alıyor. 2007’de açılan ve yapımı sırasında oldukça şaibeli olaylar yüzünden uğursuzluğuna inanılan Engenao stadyumuna adını veren Havelange aynı zamanda birkaç ay önce sağlık sorunlarını öne sürerek görevinden istifa eden Futbol Federasyonu Başkanı Ricaro
Buenos Aires son günlerde oldukça sessizleşti. 5 büyükler art arda gelen yenilgiler ve şiddet olayları yüzünden hüzünlü. Arjantin futbolundan bıkıp, umudu İspanya’ya bağlayanlar ise Alman takımlarının ezici zaferlerinin ardından adeta 2010 Dünya Kupası’nda Arjantin’in elendiği maçtan sonraki burukluğu yaşıyor. Birçok futbolsever kombineleri dolaba kadırıp, televizyonları kapatmayı düşünüyor gibi. Kızgın taraftarların antrenman bastığı, futbolcu dövdüğü, antrenörlerin kavga çıkaran 17 yaşındaki futbolcuları savunurcasına ‘Fair play ödülü umrumda değil ben kupa istiyorum!’ dediği bir ülkede yaşıyoruz, daha doğrusu yuvarlanıp gidiyoruz! Eğer böyle giderse zaten seyredecek takım ve futbolcu kalmayacak, tenis veya rugby ile idare edecekler.
Sıra Independiente’de
River ile beraber küme düşen Huracan takımı, Arjantin ikinci liginde de zor günler geçiriyor. Uzun süredir galibiyet alamayan takım, geçtiğimiz hafta perşembe Arjantin Kupası’ndan elenmesinin ardından çıktığı ilk antrenman sonrası maskeli 120 taraftar tarafından saldırıya uğradı.
Antrenmanı basan taraftarlar, stadı ve futbolcuların arabalarını yağmaladılar ve oyuncuları tehdit ettiler. Bazı oyuncuları döven
Birçok kişi Uruguay’ı, ünlü plajı - Güney Amerika’nın Rivierası olarak tanınan - Punta del Este ve ilk Dünya Kupası karşılaşmasının yapıldığı ülke olarak tanır. Biraz daha ilgili bir gezgin için Güney Amerika’nın İsviçresi (Montevideo dünyanın en nezih başkentlerinden birisidir, suç oranı yok derecek kadar azdır) olarak tanınır bu ufak ülke. Ünlü Uruguaylı yazar Eduardo Galeano ile birkaç sene önce yaptığım bir röportajda kendisinin de en büyük tutkusu olan futboldan konuşurken, bu minicik ülkeden neden bu kadar iyi oyuncular çıktığını sorduğumda, “Bütün Uruguaylı çocuklar analarının karnından çıkarken GOOL diye bağırır !” demişti. Belki her çocuk böyle bağıramıyor, ama son birkaç yılda gördüğünüz Uruguaylı forvetleri düşünürseniz, belki de bu söylediklerinde doğruluk payı vardır!
La Celeste, yani Uruguay Milli Takımı, 2010 Dünya Kupası’ndaki başarılı performansı ile göz doldurduktan sonra 2011 Temmuz ayında Copa America’yı 15. kez kazanarak futbol ülkesi komşuları Brezilya ve Arjantin’in önüne geçmeyi başardı. Yıldızlarla dolu Arjantin Milli Takımı’nı çeyrek finalde elemeyi başaran takımın genç ve başarılı oyuncuları hüzünlü Arjantinli seyircilerin alkışları ile stadyumu
Bizler gözlerimizi Şampiyonlar ligi çeyrek finalinden ayıramazken bu hafta Latin Amerika, özellikle de Arjantin şiddet olayları ile çalkalanıyordu. Bir yandan küme düşmesine ramak kalan İndependiente’nin antrenman çıkışında taraftarlar tarafından tehdit edilen oyuncuları diğer yandan Velez stadyumunda takımın bayrağına sarılı olarak bırakılan eski barra brava’nın arkasından konuşulanlar neredeyse Real Madrid ve Barcelona’nın zaferlerini bile unutturdu buradaki futbolseverlere. Her hafta olmasa da o kadar sık karşılaşıyoruz ki bu olaylarla, keyifle bir maç izleyebilmek çoğu zaman bir hayal bizler için.
Umman ve Futbol
Bazı ülkeler de var ki hayatları şiddetten hele futbol da şiddetten çok uzak. Bunlardan bir tanesi geçtiğimiz hafta ziyaret ettiğim Umman. Deniz kenarındaki zarif başkenti Maskat’da yerel takımlarının derbilerinden çok gözlemlediğim kadar çoğunluk Real Madrid veya Barcelona’yı tutuyor. El Classico günleri futbolseverler hep beraber sokaklarda maç izliyorlar. Futbol heyacanını görüyorsunuz fakat kavga gürültü yok. Maskat’da özellikle güneş batarken sahilde çoğu Ummanlı üzerlerinde sevdikleri takımın forması ile maç yapıyorlar, işler kızıştığında bir büyüğün
Her dakika biraz daha yaklaşıyoruz o büyük aya. Futbolseverlerin-ve hatta sevmeyenlerin bile- 4 yılda bir gelmesini iple çektikleri, sadece futbol soluyup, futbolla beslendiğimiz o neredeyse ilahi aydan bahsediyorum. 2014’te Brezilya’da yapılacak Dünya Kupası’nın eleme turlarının yapıldığı şu günlerde başka bir konuyu düşünmek imkansız. Hafta başında FIFA turnuvanın maç kuralarının 6 aralık 2013’de Costa do Sauipe’de yapılacağını da açıklayınca, her ne kadar ev sahibinin hazırlıkları biraz ağırdan aldığını görsek de, aslında ilk maç düdüğünün çalmasına çok kısa bir süre kaldığının farkındayız, en azından bu kıtada.
Deplasmanda yaşayan bir ‘Avrupalı’ (futbol açısından) olduğum için buradaki arkadaşlarımla Dünya Kupası hakkında konuşurken konu her zaman bir şekilde Avrupa’dan mı Güney Amerika’dan mı kupaya gitmenin daha kolay olduğuna geliyor. Türkiye’nin neden her Dünya Kupası’na gidemediğini anlatmaya çalışırken bir yandan da karşımda (çoğunlukla Brezilyalı ve Arjantinliler) bu kupayı bir kaç kere kaldırmış ülkelere bakıp düşünmeden edemiyorum, hangisi daha zor diye! İki kıta da kendini kalifikasyonun daha zor olduğunu son nefesine kadar vermeye hazırken, ben de bu konuyu
Tüm dünya, özellikle Katolik dünya, haftalardır süren bekleyişin ardından bir anda durdu ve belki de uzun zamandır ilk kez bu kadar heyecanla Arjantin’e baktı. Vatikan’ın Latin Amerikalı ve Cizvit bir Papa seçmesi beklenmiyordu nitekim. İlk kez ayakkabı değil sandalet giyen ve çok mazbut yaşamayı seçmiş bir aday bu önemli göreve layık görüldü. Lüks araçlar yerine toplu taşıma araçlarını kullanan, futbolsever, polemik diskurları ve geçmişi ile Arjantin kamuoyunda yer alan Buenos Aires Başpiskoposu Jorge Mario Bergoglio Katoliklerin yeni lideri oldu ve belki de ülkesini tekrar uluslararası platformda yükseltmeyi başardı. Aynı vatandaşı Maradona’nın 1986’da Tanrı’nın Eli nin değdiği söylenen golünü attıktan sonra yaptığı gibi. Birçok Arjantinli için bu sefer ‘Tanrı’nın Eli’ gerçekten dünyanın neredeyse sonundaki ülkelerine değdi.
Cunta gölgesi
Bergoglio, yani Francis I, yaptığı ilk konuşmada şakayla karışık ‘Beni dünyanın sonuna kadar gelip buldular!’ dediğinden beri artık 40 milyon nüfuslu ve düne kadar futbol ve tangosu ile tanınan bu Latin Amerika ülkesi için bazı şeyler değişti. Brezilya ile her konuda olduğu gibi Latin Amerika kıtasının liderliği için yarışan Arjantin,