Yerli dizi içerikleri dendiğinde ilk akla gelen nedir? Benim aklıma gelen, dizi içeriklerimizin sır saklama konusunda hayli becerikli olduğu. Bu öyle bir beceri ki, her şey apaçık ortadadır fakat karakterlerin algıları bunu fark etmeye yetmez. Abartılı saflık veya sınırsız entrikacılık sayesinde gözler görmez, kulaklar duymaz, akıllar çalışmaz. Sırlar da bir türlü ortaya çıkmaz.
Sırların, bölümler boyu anlamsız gerekçelerle lastik gibi uzatılan olaylarla komik biçimde gizli tutulması ve karakterlerin mazilerindeki olayların uzun süre açığa çıkartılmaması rutini neredeyse hemen her yapımda başvurulan formül. Zira ancak bu yolla incir çekirdeğini bile doldurmayacak boyuttaki sırlar abartıla abartıla sunulup tüm karakterleri çevreler hale getirilir ve izleyici de bu şekilde merakta bırakılıp dizinin takipçisine dönüştürülür. Ne basit formül değil mi?
Kuşkusuz bu klişe formülün arka planında konu geliştirememe gerçeği yatmakta. Yani derinliksiz öyküler ve karakterlerle uzun soluklu yol almak isteyenlerin yegâne kurtarıcısı durumunda ‘sırları açığa çıkartmamak’! Gel gör ki sırlar açığa çıkmadıkça işin tadının kaçtığı… Karakterlerin insan zekâsıyla oynayacak derecede safa yatmasından, iç bayan konuşmalardan, kulak tırmalayan tartışmalardan ve kötülerin her şekilde paçayı sıyırarak yol almasından izleyicinin bezginlik hissettiği de bir gerçek. Lakin bizdeki sıra işi üretime geçen dizicilerin bu hakikati çok da umursadığını söyleyemeyiz. İzleyicinin düşüncesi ne olursa olsun dizicilerin çoğunluğu bildiğini okumakta. Elbette arada istisnalara da rastlıyoruz, klişelere ve abartıya boğulan ekranlarımızda.
Nitekim bunlardan biri sırlarını çok bekletmeden ortaya çıkartarak Salı akışında mücadelesini veriyor. Peki… Özelde Salı’nın, genelde hâlihazırdaki ekran tablosunun ezber bozan dizisi hangisi? Tabii ki ‘Çocuk’! Buyurunuz…
‘ÇOCUK’ GİTTİKÇE DEVLEŞİYOR…
‘Sırrı olmayan bir şeyin çekiciliği de yoktur’demiş Nobel ödüllü yazar Anatole France… Evet. Sırların insan merakını cezbeden bir yönü vardır… Buralardan yaratılacak intikamcılık da çekicidir elbet. Zaten bundan dolayı kurguların vazgeçilme ikilisidir sırlar ve intikamcılık. Ancak bu iki olgunun gereğinden fazla sündürülmesinin kaliteli kurgu yaratmanın önüne geçtiğini bir kez daha vurgulamamız şart. Yani çok uzatmadan içeriğindeki sırları açığa çıkartanlar kurguların hakkını vermede daha başarılı olur. Gerçi bizde izleyici algısına uygun katakulliler ve yaygaracılık yapan daha el üstünde tutuluyor da… Biz olması gerekeni, doğruları işaret ediyoruz sonuçta!
Bu bağlamda ekrana baktığımızda Star’ın ‘Çocuk’ dizisi çarpıyor gözümüze. Salı akışında ezber bozarak yol alan dizi toplumun içinde örneğine rastlanabilecek gerçeklikte karakterlerle ve derinlikli olaylarla karşımıza gelmekte. Esasında adı ‘Çocuk’ olsa bile bölümler ilerledikçe daha iyi özümsüyoruz ki, bu dizinin öyküsü çalakalem bir yüzeyselliğin ötesinde… Çocuklukla anneliğin iç içe geçtiği mükemmel bir yapıda. Yani senaryo, bir yandan çocuk cephesinden olaya yaklaşırken diğer yandan işin anne kanadındaki duygusal gerçekliği de aktarmakta.
Şöyle ki; ‘Çocuk’ta Asiye’nin, Şule’nin, Akça’nın ve Emine’nin anneliği kendi olayları çerçevesinde ele alınırken Efe’nin, Hasan’ın, Ali Kemal’in, Murat’ın, Akça’nın ve Asiye’nin de çocuk olma halleri unutulmamış. Neticede insan hangi yaşta olursa olsun yaşamların ‘çocuk olma’ evresi etkili olmakta yaptıklarında. Dolayısıyla karakterlerin davranışlarını da bu mantıkla değerlendirmek lazım.
Mesela, Asiye, babası tarafından baskılanan çocuk olma çaresizliğini oğluna sahip çıkamayarak yaşamış en baştan. Sonra zorla evlendirildiği kocasından olan oğullarını koruma moduna girerek bir nevi vicdan azabını giderme yoluna sapmış. Hasan’ı sahiplenmemesinde babasının kocası tarafından öldürülmesi ve olası kan davası ihtimali de ağır basmış kuşkusuz. Ardından Akça’nın istemediği Hasan’ın çocuğunu alma fırsatı doğmuş. O da aynı terk edilmişliği torunu da yaşamasın diye alıp Şule’ye vermiş. Bundan doğal ne olabilir ki! Aile olma hevesindeki Şule de çocuksuzluk yüzünden kocasını kaybetmemek için kabullenmiş hemen. İlk bölümde Efe’ye karşı tavrı biraz maksadını aşmış olsa bile ilerleyen süreçte Şule de toparladı anneliği. Keza bir başına mücadele durumunda kalan Emine cephesinde de annelikle çocukluk iç içe. Emine kendi yaşamının hıncını kızı Akça’ya yönlendirirken Akça da aynı acımasızlıktan nasiplenerek çocuğunu Hasan’dan saklamış yıllarca. Emine’nin para tutkusunu da hor görmemek lazım. Yaşam onu getirmiş bu noktaya. Kaldı ki, hatalarını da Hasan’a yardım ederek telafi etmeyi bildi ve anneliğini göterdi.
Kısacası ‘Çocuk’ dizisindeki karakterlerin davranışlarıyla arka plandaki olayların dengesi gayet makul. Bu sayede olaylarla mantıken bağlantı kurmak ve içselleştirmek daha kolay oluyor.
Şule’nin dışladığı Efe’nin çocuk hüznüyle başlangıcını yapıp Asiye’nin ve Hasan’ın geçmişlerindeki ortak sırla devam eden diziyi benzerlerinden ayıran ve yayınlandığı günün rakipleri arasında farklı bir yere koymama yol açan en önemli detaya gelince… İçeriğin hızlı ve doğal gelişim göstermesi!
Geçmişi ortaya dökmek için mantıklı bahaneler bularak ilerleyen yapım bu evrede tüm sırları peş peşe ve akıcı bir dile açık etti. Yani öyle uzun uzadıya beklememize gerek kalmadı. Herkes eteğindeki taşları dökerken duygular da yerli yerine oturmaya başladı. Bundan daha güzel bir şey olabilir mi?
Doğallığa gelince… Akça ile Ali Kemal’i yakınlaştırmaya niyetlenip sonra bu klişeden çabucak vazgeçmesini bilen senaryo, Şule’yi de kadın kıskançlıklarıyla gelişen yüzsüzlük ve entrikacılık formuna sokmadan çocuğunu kaybetmeme mücadelesinde yansıtmayı seçti. Hatta Akça’ya arka bile çıktı Şule. İşte olması gereken budur.
Baba acımasızlığıyla sevdiği adamdan ve oğlundan kopartılan Asiye’nin acılı anneliğini abartıya kaçmadan veren senaryonun yarattığı kayınvalidelik tablosu deseniz… Kavgacılıktan ve zıtlıktan ziyade gelinini kollayıcı türden. Hasan’a karşı tavırları ayrımcı gibi görünse dahi özünde ‘Oğlunu, oğullarından korumaya çalışan anne’ hassasiyetini taşıyor Asiye’nin sır saklaması ve davranışları. Nitekim doğruculuktan taviz vermeyen Ali Kemal’in Hasan’ı katil diye ihbar etmesi, Murat’ın da gammazlığı karşısında Asiye’nin Hasan’ı ve Murat’ı kurtarmak için suçu üstlenmeyi göze alması onun anneliğinin güçlü yüzü olarak yansıdı bize. Babasına karşı duygularında da çaresizlik ve öfkeyi birlikte yaşayan Asiye’ye kızmak mümkün mü?
Hele çocuğunun ölmediğini ve Efe olduğunu öğrenen, onun da kendi çektiği karmaşayı yaşamasını istemeyerek Akça’ya annesinden farkı olmadığını söyleyen Hasan’ın aile özlemini dillendirişine ne demeli? Babalığın ve aile olmanın gerçekliğini buradaki duygu yoğunluğundan daha iyi anlatabilecek bir performans düşünemiyorum. Tebrikler.
‘ÇOCUK’TAN DAHA İYİSİNİ Mİ BULACAKSINIZ?
Star’ın fark yaratan ‘Çocuk’ tablosunu kısaca değerlendirmenin ardından gelelim zurnanın zırt dediği yere… Bu noktada diyeceğim o ki; kim ne derse desin Nazan Kesal ve İsmail Hacıoğlu’nun yaşattığı duygu patlaması başta olmak üzere tümkadronun performans ve uyumuyla parlayan… İçeriği ve karakterleriyle tam kıvamında varlık gösterip bıktırmayan bölümler yaratmayı beceren senaryo gücüyle farkını ortaya koyan ‘Çocuk’ bölümler ilerledikçe devleşiyor.
Amaaa… O devleştikçe birileri de, sürekli reytingleri bahane ederek 13 bölümün sonrasını göremeyeceği yönünde haber pompalıyor gündeme. Ezber bozan güzelim diziyi finale yollatmak için çaba sarf ediliyor adeta.
Oysa sonuçlara baktığımızda son bölümüyle AB grubunda 4.53 reytingle yedinci sırada yer alan dizi ABC1’de 4.45 ile sekizinci, Total’de de 4.29 reytingle dokuzuncu sırada bulunmakta. Sorarım size… Sezonun ortalık yerinde ‘Çocuk’ finale yollanırsa yerine getirilecek hangi iş bu yerleşik rekabet tablosunda ondandaha iyi sonuç alabilir? Diziye final yakıştıranlara soruyorum…‘Çocuk’tan daha iyisini mi bulacaksınız? Projeler meydanda. Orta yerden yarışa dalıp da daha yüksek reyting getirecek bir yapım göremiyorum açıkçası. Hem ‘Kurşun’ gibi büyük iddialarla ekrana çıkan bir işin AB’de ‘Çocuk’tan daha az reyting alıp Total’de 2.94 reytingle 16’ıncılığa gerilemesi orta yerde duruyorken kimse başarı konusunda boşa ahkâm kesmesin. Gelen, gideni aratır.
SONUÇTA; İşi, ‘Oğlumu getir, oğlunu al’ raddesine vardırıp anneliğin ardından babalığı da devreye sokan‘Çocuk’, oyuncusundan senaryo akışına, her açıdan başarılı bir dizi! O nedenle şu final lakırdılarını kaldırın rafa da Salı’nın ezber bozanı dizisini kösteklemekten vazgeçin. İlk etaptan yanlış güne konarak darbe yiyen diziyi kanalı da çelmelemesin lütfen. Üçün altında reyting alanlar dahi ekranda kalıyorken ‘Çocuk’ için final kararı büyük haksızlık olur zira. Hem evdeki bulgurdan olmak da var hesapta. Öyleyse ezber bozmaya devam…
Anibal GÜLEROĞLU