‘İki insan birbirini seviyorsa, buna mutlu bir son yoktur’ demiş ünlü yazar Ernest Hemingway. Nasıl ki, nesilden nesle aktarılarak ölümsüzleşen aşkların öykülerinde de mutlu son bulmak imkânsız. İran öyküsü ‘Hüsrev ü Şirin’den gelen ‘Ferhat ile Şirin’ de bunun bir örneği. İran ve Türk edebiyatında aşkı anlatan şiirler şeklinde yer alan konusu, ülkelere ve yörelere göre değişikliklere uğramış olsa dahi özünde büyük, hüzünlü bir aşkı barındırmakta. Dolayısıyla olmazlara baş kaldıranların, baskıları kabullenmeden kendi yollarında gitmeye çalışanların ruhuna hitap ederek yüzyıllar boyu varlık gösteren ‘Ferhat ile Şirin’den mutluluk beklemek nafile. Kısaca bir göz atacak olursak öyküsüne…
Ölümün el uzatamadığı yerde olduğuna inanılan bu aşk masalının kahramanlarının yaşamı, ‘direncin’; ölümleriyse, ‘ölümsüzlüğün’ sembolü olmuş anlatıldığı yerlerde. Nasıl olmasın ki? Şirin’e olan aşkından kuvvet alan Ferhat, ‘Kazmalar kürekler yetmez dağı delmeye… Yüreğinden vermedin mi dağ susar… Dağı delen deldiği dağdan güçlü gerek… Yoksa hiç bir susuzluğa geçit vermez kayalar’ diyerek işe koyulmuş, iki günde suyu getirene istediğini vereceğini söyleyen Padişah’a… Ferhat, aşktan aldığı güçle kayaları kopartmayı başarmış ama kızını evlendirmek için suyun gelmesini bekleyen Padişah'ın kararı, aşkına kavuşma hevesini kursağında bırakıvermiş. Vezir’in oğluyla evlendirileceği haberini Ferhat’a ulaştıran Şirin’in de ondan aşağı kalır yanı yokmuş. Durumu öğrenen Padişah’ın Ferhat’ı hapse atması engel olamamış ikilinin aşkına. Şirin mektuplarıyla direnmiş bu engele. Padişah, çareyi Ferhat’ı dağlara salmakta bulmuş. Lakin Şirin durur mu? Düğün öncesi kaçmış gitmiş dağlardaki Ferhat’ın yanına. Kendilerine suyu getirenin iyiliğini unutan köylüler ve Padişah’ın adamları da düşmüşler peşlerine. Çabucak bulmuşlar âşıkları. Kötülük ve güç her daim iyiliğe galip geldiğinden, Padişah’ın cellâdı saplayıvermiş hançeri Ferhat’ın sırtına. Gel gör ki aynı hançer delip geçmiş Şirin’i de. Böylece ölüme birlikte kucak açan âşıklar yaşamdan kopup giderken erişmişler ölümsüzlüğe.
Kısaca özetlemeye çalıştığımız ‘Ferhat ile Şirin’ efanesi, aşkın ötesinde, derinlikli bir öyküye sahip görüldüğü üzere. Bundan dolayı da Karagöz oyunu ve sinema filmlerinin yanı sıra Nazım Hikmet’in tiyatro oyunu ve ondan uyarlanan bale gibi pek çok esere konu olmuş. Şimdiyse bu çağları aşıp gelen destansı öykü televizyon dizisi olarak karşımıza çıkmaya hazırlanmakta.
Peki, geçmişin şiir dili sayesinde içindeki aşkı daha da güzelleştirip yüceleştiren bu öyküden modern bir ‘Ferhat ile Şirin’ destanı yaratılması mümkün mü? Televizyon dünyasının şartlarına uygun biçimde geliştirilirken genel hikâyesi klişelerle boğulmadan, aşkın gücünü hissettirecek biçimde yeniden yapılandırılabilinir mi? Dahası Ferhat ve Şirin’in imkânsız aşkının ölümsüzlüğünden ilhamla yola çıkanlar ekran savaşçılığında iddia ettiği gibi iş yapar mı? Umudumuzu bu yönde koruyarak, dizinin tanıtımı üstünden yapalım ön değerlendirmemizi…
‘FERHAT İLE ŞİRİN’ İŞ YAPAR MI?
Yeni sezon, her yıl olduğu gibi yine bir sirkülasyon yaşatmakta tüm hızıyla. Sezonun ortası gelmeden finale yollananlar yerlerini yeni işlere bırakmakta. Tabii ‘Acaba gelen gideni aratır mı’ kaygısını da beraberinde getirmekte bu süreç. Ancak sahneye geç çıkmayı tercih eden yenilere baktığımızda böyle bir kaygıya pek kapılmadıklarını görüyoruz. Zira elleri güçlü olanlar, birilerini harcama pahasına, ağırdan yer alıyorlar ekranda. Assolist misali desek mi?
Nasıl ki, pek çok eleştiriye göğüs gererek yolunda ilerleyen ve iyi sonuçlar almayı başaran ‘Sen Anlat Karadeniz’ bir örnek… 13 Kasım Çarşamba günü final yapmasının ardından 20 Kasım’da Burak Özçivit’li ‘Diriliş Osman’ başlayacak ATV’de. Şayet bu tarihi seri TRT 1’den transfer olmasaydı, ATV yine de bitirir miydi ‘Sen Anlat Karadeniz’i? Doğrusu bu soruya rahatlıkla ‘Evet’ demek mümkün değil. Çünkü şiddet açısından tepkilere muhatap olsa bile bu umursanmıyordu ve kendi izleyici kitlesi hayli çoktu bu dizinin. Onun için en azından sezon sonu beklenirdi. Ama yeni gelen ağır basınca eskisine de yol görünüverdi. Güle güle diyelim.
İşte ekranda böylesi bir rekabet mantığı hâkimken FOX da En İyi Romantik Komedi Dizisi Ödülü alan ‘Her Yerde Sen’i 23’üncü bölümle finale yollamaya hazırlanmakta. Selin ile Demir’in komediyle süslü çekişmeli aşkı bitecek. Yerine ‘Ferhat ile Şirin’in imkânsız aşk mücadelesi gelecek. Bu mücadelede neler sunulacak bize? İçerikteki aşk performansı izleyici beklentisini karşılayabilecek mi? Velhasıl, ‘Ferhat ile Şirin’in dizi versiyonu tutar mı? Bakalım.
Yapımını O3 Medya ile Artistanbul Medya’nın üstlendiği, yönetmen koltuğunda ‘7. Koğuştaki Mucize’ filminde de imzası olan Mehmet Ada Öztekin’in oturduğu, senaryosunu Savaş Korkmaz’ın kaleme aldığı ‘Ferhat ile Şirin’, tanıtımından anlaşıldığı kadarıyla aşkın acısını, sevincini, nefretini, tutkusunu, ihaneti ve intikamı bir arada tattırma iddiasında. İlhamını çağlar boyu dillerde kalmayı başaran destansı aşk öyküsünden alıp buradan yola çıkarak modern bir aşk masalı olarak yeniden tasarlanan projenin iddiası güzel. Lakin güzel olduğu kadar riskli de. Çünkü izleyiciye bu duygu harmanını, aşkın naifliğinden sapmadan, layıkıyla yansıtabilmek kolay değil neticede.
Genel hikâyeden anlaşıldığı kadarıyla dönemsellik yerine modern dünyayı kendine seçen dizide, Ferhat dağı delmiyor. Onun yerine Banu’nun kardeşi Şirin’i kurtarıyor. Böylece aşkın kıvılcımı düşüyor gönüllere. Ama her aşkta olduğu gibi burada da bir engel çıkıyor ortaya ki o da, Şirin’in ablası Banu oluyor! Ferhat ile Şirin engellerle mücadele ederken bu esnada gelişecek olaylar sayesinde bu üç insanın hayatı iç içe geçiyor. Böylece bir yandan aşk üçgeni oluşuyor, öte yandan bu üçlüyü birbirinden kopamayacak hale getiren bağ güçleniyor.
Anlayacağınız buradaki ‘Ferhat ile Şirin’ masalının imkânsızlık yaratıcısı olan Banu, öykünün hem kilit noktası hem de ilerlemeyi sağlayıcısı konumunda. Bu detay da bizi, Banu karakterinin ‘Ferhat ile Şirin’in önüne geçebileceği olasılığına götürüyor… Ki, bu şekilde yaratılacak bir gelişimin modern aşk masalından ziyade klişelerle yol alan kıskançlık odaklı aşk rekabetçiliği-intikamcılığı tablosu sergilemesi ve destansı aşkın dizi eliyle sıradanlaşması-heyecansızlaşması kuvvetle muhtemel! Umarım içerik bu yanlışa düşmez, derken 'intikam' ne alaka Ferhat ile Şirin sevdasına diye de düşünmeden edemiyoruz doğrusu. Ama modern öykülerde 'intikam' ve oradan gelişecek 'şiddet' baştacı ya... Hadi bakalım.
Derken... Bu noktada senaryo yaratıcılığı ve karakterlerin izleyiciyi etkileme gücü giriyor devreye. Tanıtıma bakıyoruz… ‘Bizim aramızda dağlar var’ diyen Ferhat… ‘Benim o dağları aşacak gücüm var’ diyen Şirin profili çarpıyor gözümüze aşk masalından yadigâr. Tamam da, ya buradaki duygu coşkusu? Yok. Açıkçası tanıtımın diğer safhasında da içeriğe dair çekici ipuçları yakalamak pek mümkün olamadı. Dizicilerin boks hevesiyle ve gizemli arayış söylemiyle karşımıza getirilen Ferhat’ın en dikkat çeken yönü Banu ile olan çekişmeli muhabbeti gibi durdu tanıtımlarda. Kısacası aşkın güzeliğini hissedemedim... Şirin şirin bakan Şirin karakterinin de pek bir çekiciliğini yakalayamadım. Kuşkusuz bölümler bir bütün olarak yayınlandığında bu pasiflik değişebilir. Ama gönül isterdi ki Şirin, tıpkı destansı aşk masalında olduğu gibi daha dirençli bir tabloyla sunulsaydı ilk etaptan! Kısacası yapımın izleyiciye etkisi açısından bu üç karaktere eşit oranda ağırlık verilmeli; imkânsızlığın gücünü hissettirecek aşk ve engel dengesi tam kurulmalı diyorum. Yoksa hem destansı aşka yazık edilir hem de dizi vasatın ötesine geçemez!
‘Ferhat ile Şirin’ modern masalının tutup tutmasında rol oynayacak bir diğer faktör, oyuncular! Şöyle ki, ilham alınan aşk destanının hakkının tam anlamıyla verilebilmesi için oyuncu performanslarıyla ve kurulacak sahnelerle, aşkta direnç ve ölümsüzlük duygusu layıkıyla yansıtılabilmeli izleyiciye. Cansu Dere, Tolga Sarıtaş, Leyla Tanlar, Yıldıray Şahinler, Ushan Çakır, Emel Çölgeçen, Şehsuvar Aktaş ve Işıl Yücesoy gibi isimlerin yer aldığı kadrodan yana kuşkumuz yok ama… Sahneler yaratılırken öyle mıy mıy aşk hallerine, klişeleşmiş abartılara, mafyatik efelenmelere veya patroniçeliklere yönelmek, dizinin iddiasını zedeler.
SONUÇTA; ‘Ferhat ile Şirin’ destanına modern bir pencere açmak muhakkak ki iyi olacaktır. Lakin bu pencereden görüneceklerin niteliği dizinin ekrandaki varlığını belirleyecek. Babasıyla birlikte atölyede çalışırken gelişen olaylar sayesinde imkânsız aşkın içine düşen Ferhat’ın dizideki varlığı, göründüğü kadar mı yoksa Banu’nun ‘Kimse göründüğü kadar değildir’ sözü mü geçerli? Bekleyip göreceğiz. Bol şans.
Anibal GÜLEROĞLU