Her şeyin tadı gönül rahatlığıyla, huzurla çıkarmış ya… Aylardır Demokles’in kılıcı gibi tepemizde sallanmayı sürdüren pandemi olayı da tadını tuzunu kaçırdı her şeyin. Doğal olarak ekranlar da nasiplendi bu durumdan. Neyse ki yaz dizileri çıktı da, bir parça hareketlilik geldi ortama. Arka arkaya sıralanan yaz dizileri hem kısıtlamalarla gelişen yenilik boşluğunu doldurdular, hem kafamızı dağıtmamıza yardım etmeye giriştiler, hem de dizi yokluğundan durağanlaşan televizyon gündemine taze kan pompalayıp eleştirel malzeme yarattılar.
Nitekim komedi mantığıyla ‘Gençliğim Eyvah’ demenin ardından ego patlaması yaşayan ‘Bay Yanlış’ın sürüsüne bereket yanlışlarıyla karşılaştık. Ardından daha eli ayağı düzgün bir romantik komediye niyetlenenler, halim selim ‘Sen Çal Kapımı’ dedirtti bize. Nihayetinde ilk bölümüyle Total’de üçüncü AB’de beşinci sıradan reyting yarışına dâhil olarak bir parça hayal kırıklığı yaratan… Ancak ikinci bölümde Total’de birinci, AB’de ikinci gelip durumu toparlayan ‘Çatı Katı Aşk’ da bu sürecin bir parçası olup yerli dizi kanadından renk kattı yaz gecelerimize.
Gerçek şu ki, rekabet rahatlığından dolayı reyting kaygısının pek yaşanmadığı bu dönemde yaz dizisi olmak daha bir kolay görünmekte. Öte yandan sezon yapımlarına kıyasla içerik olayına daha yüzeysel yaklaşan yaz dizilerinin verebileceklerinin kapasitesi de belli zaten. Yani mevcut ortamdaki yaz dizileri bir şekilde yuvarlanıp gider. Lakin her dizinin kendine göre artısının-eksisinin olduğu gerçeğinde, aynı gün akışında rakip olmasalar dahi yapım itibariyle birbirlerine üstün gelme durumunun varlığını da unutmamak lazım. Zira bu detay yazdan sezona sarkmayı etkiliyor çoğu zaman. Onun için fark yaratmayı becerebilmek önemli!
Peki, bu mantıkla baktığımızda ‘Çatı Katı Aşk’da görünenler, diziyi diğerlerinden ayıran özellikler neler? Kısaca değinelim hemen.
‘ÇATI KATI AŞK’I FARKLI KILAN SEN?
Ne yalan söyleyeyim… Romantik komedilerle pek aram yoktur. Yabancı veya yerli, dizi ya da sinema filmi fark etmez. İlgimi çekecek kriterlere sahip olmadıklarından mıdır yoksa basite kaçmak için bolca kullanılan klişelerle işin suyunu çıkarttıklarından mıdır, bilmem. Romantik komedi türünde severek, keyifle izlediğim ve baştan sona takip ettiğim yapım azdır. Hal böyleyken ‘Çatı Katı Aşk’ın bu azlar kategorisine girmeyi başardığını söyleyebilirim. Henüz ekrana çıkmadan merak ettiğim ve ‘Bundan iş çıkar’ diye düşündüğüm dizi, ilk andan itibaren farkını hissettirerek, beni yanıltmayacağının işaretlerini de koydu ortaya.
Şöyle ki; Kanal D’nin yeni dizisini diğer yaz yapımlarından ayrı tutmama sebep olan en önemli fark, kadrosunun tam anlamıyla uyumlu ve karakterlerinin bilinçli olmasıydı. Konuyu açacak olursak… Dizi, sadece ekranda sevilen isimleri bünyesinde barındırmakla kalmamış, başarılı isimleri bir araya getirirken canlandıracakları karakterleri de önemsemişti. Bu sayede de öykünün sunumunda birbirine ters düşmeyip bütünlüğü bozmayacak, performansıyla yama gibi kalıp sırıtmayacak bir kadro tablosu çıkartılmıştı karşımıza.
Misal… Furkan Andıç ve Yiğit Kirazcı oyuncu olarak ilgi çekiciydiler ama bu ikilinin dizideki varlığını başarılı kılan asıl detay, Ateş ile Demir karakterlerinin birbirlerini ezmek yerine tabloyu tamamlar nitelikteki varlıklarıydı. Bülent Seyran’ın Şuayip’i, klişeler doğrultusunda yaratılmış gibi dursa bile geçmişteki rollerinden farklıydı. Zira evin silik-sürekli aşağılanan damadı şeklinde resmedilmekten ziyade, gayretleriyle eve katkıda bulunmaya çalışan ve bu süreçte mizah geliştirirken aynı zamanda ev halkı tarafından takdir edilen kişiye de dönüştürülmüştü. Keza Ebru Aykaç’ın canlandırdığı Gülriz de kayda değer bir uyuma ve gerçekliğe sahipti. Abisinin despotluğunda gereğinden fazla ezilen ya da yeğenine karşı anlamsız dayatmacılık sergileyerek gövde gösterisine soyunan bir ‘Hala’ tablosu yerine baba-oğul arasında sükûnetle iletişim kurmaya çalışan, bunu yaparken de ezilip büzülmeyen bir kadın duruşu sergilenmişti, asil tavırlarla varlık gösteren Gülriz karakteriyle!
Kısacası, mantıklı bir bilinçle yaratılan karakterlerin hiç birinin diğerine karşı ezici üstünlüğü bulunmadığı gibi onları karikatürize edecek türden gereksiz özelliklere de ihtiyaç duyulmamıştı. Karakterlerin sadece görselliğe sırtını dayamak veya saflığa oynamak yerine, donanımlı yaratılması da dizi adına ayrı bir artı niteliğinde. Karakter-oyuncu denkleminde her şey tıkırında anlayacağınız.
Dizinin içerik cephesine geldiğimizde…
Burada fark yaratan detay, mantığın dibe vurmaması! Malum, dizi dendi mi mantık pek önemsenmiyor. Özellikle romantik komedilerde koyuver gitsin kafasıyla yol alınıyor. Ama burada durum farklı. Benzerlerinde olduğu gibi gerçeklerden çok uzaklaşılmamış. Yani öykünün gidişatı, yaşamdan kopuk biçimde yaratılmamış. Öyle uçuk kaçık tesadüfler veya önce kendini Kaf dağında görüp hava basan sonra bir anda gelişen aşkla süt dökmüş kediye dönen erkek figürleri yok. Karakterlerin davranışları da diyalogları da mantıktan kopuk değil. Yani gelişmeler ve konuşmalar rahatlıkla hayatın içinde karşılaşabileceğimiz türden.
Mesela, iyi niyetli olmanın bedelinin kazık yenerek alındığını gösteren çatı katı kiralama olayının yansıtılma şekli gayet gerçekçi söylemlerle verildi dizide. İnsanların kira alamadıkları için bekâra-öğrenciye ev vermekten kaçınmaları üstünden Ateş ile Yasemin’i sahte evlilik beyanına yönlendirmek… Emlakçinin soğuk damga eksikliğini fark edip ekstra komisyonla bunu geçiştirmesi gibi sahneler gerçeklerle bağdaşıyordu… Ki, benzer durumlarla hayatın içinde de karşılaşmak mümkün.
Bu noktada, bir parantez açıp Ateş ile Yasemin’in oda arkadaşlığıyla gelişen dostluğu mu yoksa aşkı mı işlenmeli diye soracak olursak… Benim gönlüm dostluktan yana açıkçası. Çünkü Ateş ile Yasemin’in sahte evliliğinden hem bol mizah hem de kıskançlık unsuru doğabileceği gibi Ateş ile Ayşen aşkıyla da, zıtlıklardan güç alan çatışmacılık yaratmak diziyi renklendirir. Buna karşılık Demir ile Yasemin’in çift olarak daha uyumlu olacağı da ortada. İkili, mutfak çekişmesiyle bezeli aşk ateşini rekabetçilikle soslayıp, Ateş-Ayşen çiftinden daha iyi bir sevda menüsü sunacaktır bize.
Öte yandan Ateş-Ayşen cephesine biraz daha özen göstermek gerektiğini de belirtmek isterim. Tamirhanede belden yukarısı çıplak gezme klişesinden eksik kalmamakla birlikte vücut şovun cılkını çıkartmayan Ateş ile Ayşen’i gittikçe gelişen ve sempatikleşen bir süreçte izleyeceğimize emin de… Saflığı ve özgüvenli tavırları dozunda Ayşen kanadı şu an için biraz zayıf gibi duruyor. Hâlihazırda mantığı kurcalayan sivri detay yok ama… Karakter biraz havada sanki. Hani onun modaevindeki olayı ve Ateş’le muhabbeti biraz daha ayakları yere basan türden yaratılabilir diyorum. Aynı şekilde mutfağın tapusunu sahiplenen Süheyla için de daha dişe dokunur sahneler yazılabilir. Performansları maksimum düzeyde değerlendirmek adına!
Tüm bunların ötesinde, mahalle kısmı biraz zayıf kalan dizideki aile atmosferinin insanı sımsıcak saran ve eğlenceyle karışık nostalji yaşatan bir enerjiye sahip olması da ‘Çatı Katı Aşk’ı farklı kılan detaylardan. Kuşkusuz öykü kadar, uyumlu ve doğal tavırlı oyunculuğun da bu enerjiyi yaratmakta payı bulunmakta.
Ve öykünün barındırdığı ‘sır aşk’ cephesinden çıkabilecekler… Bu noktada iki ihtimal geliyor aklıma. Ya Filozof Emin’in gençlik aşkı, Ateş’in hiç bilemediği annesidir ve oğluna hamileyken Asaf Bey’le zorla evlendirilmiştir. Asaf da bu yüzden üvey oğluna karşı soğuktur. Ya da geçmişin gizemi, Filozof Emin-Gülriz-Ateş üçgeninde saklıdır. Hangisi olursa olsun, bunlar üstünden fikir yürütüp mantıksızlığa düşmeden içeriği palazlandırmak mümkün neticede.
Tabii şayet Filozof Emin’in ‘Bekledim de gelmedin’ dedirten aşkının, büyük ihtimalle abi baskısından dolayı buluşmaya gidemeyen, Gülriz çıkarsa… Ateş’in de aslında Gülriz ile Emin’in çocuğu olma ihtimali devreye sokulursa daha iyi olur bence. Çünkü senaryo, buradan hüzünle olgunlaşmış güzel bir aşk öyküsü geliştirebilir rahatlıkla. Dahası Ayşen’in meçhul ailesi de ayrı bir kanat açabilir öyküye. Velhasıl ‘Çatı Katı Aşk’ın kendini aşmak ve varlığını yeni sezona taşımak için olanağı çok. Yeter ki, çizgiden sapılmasın ve izleyicinin gönlü hoş tutulsun.
SONUÇTA; ‘Çatı Katı Aşk’ında görünenler hem farklı, hem çeşnili. Dolayısıyla Erhan Yazıcıoğlu’nun canlandırdığı Asaf Bey’in ‘Senin gibi bir oğlun olduğunda benim ne çektiğimi anlarsın’ tarzı söylemiyle, gençlere her durumda kendilerini haklı görmek yerine olaylara bir de ebeveynlerinin penceresinden bakmalarını öneren… Celal-Perihan-Saadet üçlüsüyle, hoşgörüyle tartışmayı dengede tutan, mutlu aile ortamının nasıl olacağını gösteren… Filozof Emin ile geçmişin değerlerini hissettirip anılara dalmamızı sağlayan… ‘Sinop-Kayseri-Ispanaklı’ diyerek mantıları çarpıştırıp mutfak rekabetçiliğini başlatan… Müzikleriyle de kulaklarımızın pasını silen ‘Çatı Katı Aşk’, oyuncusundan içeriğine, komple enerji ve sıcaklık yayan rutin dışı bir yaz dizisi konumunda.
Zaman içinde seviyeli bir dille romantik komedi yapmaya soyunan dizinin bu pozitif enerjiyi ve duygusal sıcaklığı koruyup koruyamayacağını… Senaryonun devamlılığı sağlamak için nasıl bir gelişim performansı sergileyeceğini hep birlikte göreceğiz. ‘Çatı Katı Aşk’ın varlığının uzun soluklu olması temennisiyle… Emek verenlere bol şans.
Anibal GÜLEROĞLU