Anibal Güleroğlu

Anibal Güleroğlu

guleranibal@yahoo.com

Tüm Yazıları

‘Hayat zafer değil savaştır’demiş gerilim filmlerinin unutulmaz yaratıcısı Alfred Hitchcock. Her yaşın ve ortamın kendine göre mücadelelerle dolu olduğunu düşünürsek, hayatın karşılıklı çarpışmalarla ve irili ufaklı yıkımlarla geçtiğini söyleyebiliriz rahatlıkla. Bu çarpışmalardan doğan gelişmelerde kişisel gücün payı olduğu kadar kaderin ve tesadüflerin etkisinin büyüklüğü de muhakkak. Neticede önemli olansa yaşanan çarpışmalardan kazançlı taraf olarak çıkabilmeyi başarmak!

Nitekim zorlu rekabetçiliğin sürdüğü ekranlarda birbirlerini kırdırmacasına yarışa sokulan dizilerin, reyting kıyımcılığıyla daha zorlu hale gelen, çarpışmaları için de aynı yaklaşım geçerli. Tek farkla… Ünlü isimlerle doldurulan yapımlar, varlıklarını kalıcı kılabilmek ve kazançlı çıkabilmek adına kıyasıya çarpışırken kazanan taraf olma konusunda kaderden ziyade hikâye gücünün ve tesadüfün etkisi görülmekte.

Haberin Devamı

Şimdilerde ekranda yeni bir çarpışma mevcut… Büyük beklentiyle doğan ve ekran ömrü baştan biçilen AY Yapım imzalı ‘Çarpışma’! İsmi ortaya çıktığında bana Güven Kıraç, Cengiz Bozkurt gibi sanatçıların yer aldığı ‘Kavşak’ filmini hatırlatan… Farklı karakterlere odaklanıp bunların hayatını kazayla birbirine bağlama açısından da benzeşme gösteren bir iş. Tabii bir de çeşitli kültürden insanların aynı şehirde yaşamlarından doğan dramayı konu alan 2004 yapımı ‘Crash/Çarpışma’ filmi var, yerli ‘Çarpışma’nın ismiyle ile akla gelen.

Sözün kısası farklı hayatları çatıştıran ve ortak noktada buluşturan pek çok kurgu mevcut. Hepsinin de kendine göre ilginçlikleri veya mantıksızlıkları, ses getiren mesajcılıkları mevcuttur. Peki, Kıvanç Tatlıtuğ’u yeniden izleyiciyle buluşturan bu yapımın Perşembe dizileriyle yaşadığı çarpışmadan yeterince ses geldi mi? ‘İnsan bazen kurbandır bazen cellât’ diyerek felsefi bir açılış yapan ‘Çarpışma’dan yansıyanlar izleyici ve kanal beklentisini karşılamaya, ekran savaşından galip çıkmaya yetti mi? İlk bölümün mantıksızlıklarından söze girerek başlayalım değerlendirmemize.

ÇARPIŞMA’NIN MANTIKSIZLIKLARI

Haberin Devamı

Bir polis baskını aksiyonuyla derdini anlatmaya başlayan ‘Çarpışma’, gazetecilere olay yerine derhal gelme hususunda inceden dokundurarak, çarpışan tarafların dünyasına giriş yaptı. Veli Cevher’in karanlık işlerini uykucu-kumarbaz Galip ile kapı kilitleme meraklısı karısının ihanetli aile yapısıyla buluşturan akış, ara yere Selim ile Cemre’nin baba-kız muhabbetinden bir sahne sokup hapishane önündeki kavuşmaya daldı. Sonra Meral tarafından karşılanan şartlı tahliyeli Kerem ile papağan gibi türlü sıfat yakıştırılan Yakup’un yollarını, polislikle amigoluğu harmanlayan, Kadir Adalı’yla kesiştirdi. Stat önü coşkusundan geçmişteki polis nasihatçiliğine köprü kuran ve bu süreçte ‘‘Kadir niye Kerem’e böyle korumacı davranıyor’’ diye sorgulatan akışta Belma ve Demir de ayaküstü bir sürpriz partiyle dâhil oldular ortama. Böylece temel karakterler ucundan azıcık tanıtıldı bize. Ancak tüm bu girizgâhta izleyiciye ilginç gelecek, merak uyandıracak bir anlatım tablosu olduğu söylenemez kesinlikle. Dahası mantıkla çelişen ve sorgulatan durumlar da gani gani. Örnekleyecek olursak…

Haberin Devamı

Karısıyla kızını, ödev yapma şantajıyla maça zorla getiren Komiser Kadir kanadındaki gelişmeler mesela… Amigoluk maharetini ve dahi kızının ‘Babam neden üstünü çıkartmış’ sorusuyla başka söze gerek bıraktırmayan türden beden görselliğini sergilemeye koşturan Komiser Kadir’in Sarıyer aşkını enine boyuna işleyen senaryo, karakterine, ilk bombacıyı kokoreç arası alnından vurduruverdi en cevvalinden. Buna karşın ikinci bombacı ortaya çıktığında amigo komiserimizin basireti bağlanıverdi. Kalabalık içinde kendini patlatmak yerine komiserin üstüne yürüme saçmalığına kalkışan bombacıya bakıp sözlü uyarı yapmak ve ona doğru koşturmak hiç mantıklı durmadı doğrusu. Kadir’in bu mantıksızlığı sayesinde adamın bombayı patlatmasına fırsat yaratıldı. Ayrıca ilk bombacının vurulma anında herkes kaçışırken Aslı’nın kızıyla beraber olduğu yerde dikilip durması da ayrı bir mantıksızlıktı. En önemlisiyse ne Aslı’nın ne de kızının ölülerinin ortada olmayışıydı. Patlamanın etkisiyle toz zerreciğine dönüşüp havaya karışmadılar ya bu mübarekler. Yani ‘Avlu’daki Deniz için de uygulanan, lakin ilginçlikten ziyade rahatsızlık veren, kamera oyunlarıyla gerçekliği zedelenen bombalamanın ardından cesetsiz ölüm ilanı yapılıvermesi ve buradan ruhu yaralı polis tipi kotarılması da inandırıcılıktan uzak bir tabloydu. Dolmabahçe olayından ilhamla yaratılan bu karmaşada ve yavanlıkta tek dişe dokunur detaysa, bu ülkede çocukların babalarından çektikleri gerçeği!

Mantık irdelememizde Galip-Zeynep cephesine baktığımızda… Burada da her şey havada. Mesela, Zeynep’in ihanet ve kumar söylemleri oldukça saçmaydı. Galip’in telefonunda şifre yok muydu da Zeynep kocasına gelen mesajı hemencecik okuyabildi? Yanı sıra öldürülme riskini umursamayıp kumar sorgusuna giren Zeynep’in kocasına, kumar mı oynuyorsun, diye sorup hemen ardından cebinden kumarhane fişi çıkartması tam bir çelişkiydi. Onlar adamın cebinde süs değil ya! Yani gerek ihanet, gerekse kumar konularında gururluluktan ziyade pişkinliğe oynadı Zeynep.

Öte yandan hosteslerin kuryelik işlerinde kullanıldıklarını akla düşüren para aktarımı tezgâhında da mantık ve yansıtma durumu biraz sallapati… Zira 10 milyon Euro’yu dışarı çıkartması beklenen Galip’in, Veli’nin neler yapabileceğini bile bile, paranın üstüne oturmak için Londra’ya kaçma fikri türetmesinden tutun da Zeynep’in kör inatçı tavırlarına kadar külliyen eğretiydi. Hele Veli’nin Galip’e kaptırdığı 10 milyon Euro’yu Zeynep’ten tahsil etmeye kalkması ve bunu da ‘Git çalıştığın bankadan getir’ demesi yok mu? Tam komedi. Bu devirde hangi banka şubesinde 10 milyon Euro trink hazır? Amerikan bankası sanırsınız. Zeynep’in polisle işbirliği içinde bir operasyon yürütme yerine paraları kasadan kapıp kaçmasındaki pratiklik… Çevirme yapan polise çarpma rahatlığı da hayli düşündürücü. Keza, Galip’in elindeyken bir bavulu doldurma hacmindeki 10 milyon Euro’nun bankadan çalınan para formunda bir el çantasına sığacak hale gelmesi apayrı bir düşündürücülük. Bankadan çıkarken ağzı kapalı olan çantanın arabanın içinde nasıl açıldığı, Zeynep’in durup dururken kuşku yaratacak türden davranış sergilemesi de işin ‘koyuver gitsin’ yönü.

Dizide baştan koyuverdiğimiz ayrıntılardan biri de Demir-Cemre-Belma üçgeninde… En ufak hatanın kendilerini bitireceğini söyleyen Demir’in, Cemre’yle akşam görüşmek üzere sözleşmişken, Cemre’nin geleceği evde Belma’yı yatağa atması abeslik değil de nedir? Hem de gümbür gümbür müzik açarak. Bu garipliğin ortasında soygun tezgâhlayan Yakup’un bir an önce kaçmak yerine durup sevişme kaydı alması mantıklı mıdır peki? Şantaj için bir nebze mantıklı olsa dahi öyle uluorta çekim yaparken yakalanma riski büyük neticede.

Peki ya Cemre’nin yaralı haliyle yaptıklarına ne demeli? Pes desek yeridir. Zira işletmecinin aylığının yarısını gasp etme isteğine boyun eğmeyerek Yakup’un soygununa katılan Kerem tarafından saçma sapan biçimde bıçaklanan Cemre, merdivene hamle yapıyor ama birkaç basamağı dahi çıkamıyor. Fakat bu haldeyken, telefonla ambulans çağırmak ya da sevgilisini aramak yerine, tıpış tıpış arabaya koşup direksiyon sallamayı tercih ediyor. Araba arada yalpalasa, gözler kapanır gibi olsa ne yazar!

Ve Kadir’in zorlama dramı… Kadir’in karısıyla kızının cesetlerini ortaya çıkartmayan, cenaze gibi ayrıntıyı da es geçen senaryo, eski göz ağrısı olduğu belli olan Zeynep’i de kızı uğruna banka soyguncusuna dönüşen bir suçlu olarak hayatına katıyor çarpışmalı tesadüfle. Tabii bu noktadan sonra intihar mintihar ajitasyonu da hak getire. Hem zaten Kadir’in intihar işi de yaştı. Çünkü ölmek isteyen insan en basitinden evinde oturur, yutar ilaçları kavuşur sevdiklerine. Öyle polis kimliğiyle silah alıp, arabaya atlayıp intihar yeri seçmek için yollara düşmez. Ama belli ki Kadir de inanamamış, tüm yaralılar orta yerdeyken bir anda buharlaşan karısıyla kızının patlamada öldüğüne. Neyse yaa... Bu kadar mantıksızlık Kadir’e bile fazla. Zorlama!

Nihayetinde bunca mantık sorgusu içinde zirveye oturan ayrıntıya dokunacak olursak… Dizinin yayınından önce sürekli gördüğümüz çarpışmanın gelişimi! Telsiz anonsunu duyan Kadir, karşıdan gelenin polislerin aradığı araç olduğunu nereden biliyor da direkt çarpıyor? Trafiğe açık bir yolda karşıdan gelen, başka bir siyah araç da olabilir rahatlıkla. Kaldı ki, Zeynep’in peşine düşen polis araçlarının yokluğu da ayrı bir mantıksızlık. Onlar da buharlaşıverdi bir anda. Zeynep’in gecenin karanlığında, yağmurun ve çalışan sileceklerin arasında üstüne doğru gelen araçtaki kişinin Kadir olduğunu fark etmesi deseniz… Mantık yerlerde. Karanlığa ve yağmura meydan okuyan Zeynep’in gözünü farlar da almamış zahir! Göz göz değil, gece görüşlü dürbün mübarek.

Yakup sevişme kaydını izlerken vicdan yapıp geri dönen Kerem’le, yaralı olmasına rağmen tam isabet çarpışmayı gerçekleştirme başarısı sergileyen Cemre’yi de tokuşturarak olayını tamamlayan meşhur kaza aksiyonunda, dört araçla ve kazazedelerle ilgili akla takılan bir başka husus, araçların hiçbirinde ‘hava yastığı’nın açılmayışı. Araçlar yeni olduğuna göre, herhalde bu sürücüler topyekûn anlaşmışlar ve hava yastıklarını devre dışı bırakmışlar mı diyelim? Yoksa ‘Ey bu sahneyi kuranlar, az biraz inandırıcı ve etkili olmak için böyle ince detaylara özen gösterin’ uyarısında mı bulunalım?

İlaveten öylesine şiddetli bir çarpışmadan karakterlerin sapasağlam çıkabilmeleri konusu var ki, ayrı bir senaryo mucizesi olsa gerek. Araçların önleri komple haşat olmuşken, hava yastıkları açılmamışken yüzlerinde üç beş kan lekesiyle paçayı sıyırmalarının ve dahi ortalığa dökülüp koşuşturmalarının ‘mucize’den başka bir izahı yok zira. Dizi dünyası işte… Olmazlar olduruluyor böyle garip sahnelerle. Yersen.

Anlayacağınız dişe dokunur bir hikâye kurmak yerine farklı cephelerden balıklama hayatlara dalarak başlama modasının yeni ürünü olan ‘Çarpışma’nın senaryo mantığı daha en baştan basit duyarsızlıklarla çarpılmış halde. ‘Balık baştan kokar’ der atalar!

ÇARPIŞMA NET, YANSITMA FLU

Rollerine oturmuş gibi duran oyuncular eşliğinde dört koldan öyküsünü başlatan ve ilk etaptan karakterlerini derinliğine girmeden yüzeysel biçimde yansıtmayı tercih eden ‘Çarpışma’nın, mantıksızlıklarını bir yana bırakıp genel çerçeveden değerlendirecek olursak…

Oyuncu isimleri, dizinin değerini artırma hususunda avantaj gibi duruyor. Ama umulanın hayli gerisindeki sıralamayla gelen sonuçlar, izleyicinin eskisi kadar oyuncu ismine rağbet etmediği yönünde. Tabii bu demek değil ki, performanslar kötü. Dahası henüz çok dar alanda paslaşma kıvamında her şey. Dolayısıyla bildik isimlerin, Alperen Duymaz gibi her rolünde kendini daha da geliştiren bir oyuncunun varlığında… Canlandırmalar için sözümüz yok şu aşamada. Devamında değerlendireceğiz ayrıntısıyla.

Dizinin derdinin ne olduğu konusundaki kafa karışıklığı oluşma ihtimaline gelince… Düz anlatımlı başlangıçlar bekleyenler, gidişatı karmaşık ve zor anlaşılır bulabilir. Ancak gerçek şu ki, senaryo, karakterleri ve olayları iç içe geçirse bile kolayca anlaşılabilecek bir içerikle çıktı karşımıza. Lakin ‘Çarpışma’daki bu olay ve karakter netliğine karşın, akışın yansıtılma dili hayli flu. Yani izleyiciyi alıp sürükleyecek bir kurgu yaratılamamış. Süreç, çat orada çat burada şeklinde işlenirken sahnelerin gücünü etkileyecek vurgular yapılamamış ve izleyicinin algısı-duygusu hesaba katılmamış. Mesela Veli’nin Galip’in evini basmasında Zeynep’in korkusunu-kaygısını hissettirecek bir sahne kurulamamıştı. Ayrıca çoğu yerde havada kalan diyaloglar da insanı içine çekecek, merak uyandıracak ve karaktere inandıracak türden olamamış.

SONUÇTA; Terörün kanlı yüzüne mini bir ayna tutan; erkeklerin kadınların hayatlarını kararttıkları gerçeğini sade suya tirit bir tonlamayla verilen aldatmalar üstünden yansıtan; çocukların, babalarının hataları sonucu acı çektiklerine işaret eden; sicillerinde mahkûmiyet olanların işverenlerce nasıl dışlandığını ve sömürülmek istendiğini dillendiren; Kıbrıs-kumar denklemi kurarak ayar veren… Yaşamların tesadüflerle, çarpışmalarla nasıl değişebileceğini göstermeye niyetlenen ‘Çarpışma’, her telden çalarken klişeleri, mantıksızlıkları ve ünlü isimleriyle çıktı sahneye.

Gelecek bölümler neler getirecek hep birlikte izleyeceğiz ama bir sezonluk kurşun olma yolundaki ‘Çarpışma’nın ilk bölümünde flu biçimde sunulanlardan etkilenmek mümkün olamadı ne yazık ki! Bundan ötürü de Perşembe’nin dizi çarpışmasında beklentiyi karşılayacak bir sonuç çıkamadı ortaya. Sürekli ekrana sürülen tekrarlarından da ses gelemedi. Çekimlere ve isimlere güvenmek yeterli olamıyor artık demek ki!

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal