İnsanların başarısını kısıtlayan en önemli etkenlerden biri tembellikse, diğeri de cesaretsizliktir. Zira mevcut becerilerin ve edinilen bilgilerin önünü keser cesaret yoksunluğu. Nitekim Winston Churchill de ‘Cesaret en önemli erdemdir, çünkü diğer erdemlerin ortaya çıkmasını sağlar’ sözüyle bu gerçeği saptamış. Keza ünlü Romalı şair Horatius da ‘Başla, cesur ol ve bilgece davranmaya cüret et’ diyerek cesaretli olmayı teşvik etmiş.
Ünlü isimlerin cesaret konusundaki düşünceleri hiç kuşkusuz bunlarla sınırlı değil. Cesur olmanın, girişkenliğin faziletlerini ortaya döken pek çok söz bulmak mümkün. Bunlara karşılık yersiz cesaretin yarardan çok zarar getirebilme ihtimali de her daim mevcut. Kısacası; hangi alanda olursa olsun kof değil dayanağı olan cesaretle hareket etmek lazım. Aksi halde kendi kendini tekrarlayan, hiçbir yenilik yaşatmayan kısırdöngünün içine hapsolmak; başarı beklerken zarara uğramak kaçınılmaz.
Nasıl ki, sürekli aynı konuları işler hale gelen dizi sektörümüz de uzun zamandır böylesi bir cesaretsizliğin esaretinde çırpınıp durmakta! Uyarlamaların hep aynı türden içeriklere yönelik olması, sözüm ona özgün işlerin belli kalıplar çerçevesinde geliştirilmesi,
‘Alışkanlık demirden gömlektir’ der bir Çek atasözü… Gerçekten de yaşam boyu edindiğimiz pek çok alışkanlık biz fark etmeden hayatımızın yöneticisi olur ve bizi pek çok yeniliği keşfetmekten mahrum kılabilir. Nitekim ünlü romancı ve oyun yazarı William Somerst Maugham da ‘Düşünce kabiliyetini öldüren en büyük düşman, alışkanlıklardır’ sözüyle alışkanlıkların kısıtlayıcılığını çok net vurgulamış.
Öte yandan sürekli koşturmaca içinde olan insanların, sırf zahmete katlanmamak adına alışkanlıkların kolaycılığına ve rahatlığına sığındığı yadsınamaz bir hakikat. Dahası olanak yoksunluklarının da ‘el mahkûm’ alışkanlık halleri geliştirdiği malum… Nasıl ki, yaşamları ev-iş arası koşturmacadan ibaret olanlar için yegâne eğlence haline gelen televizyon alışkanlığı da bunlardan biri!
Şimdilerde izlenme oranı gerilemekle birlikte yaşamımızın bir parçasına dönüşen televizyon alışkanlığının en önemli yan etkisiyse, klişelere maruz bırakılan beyinlerin birbirinin kopyasına dönüşen yapımların monotonluğuyla geriletilmesi. Zira gidişatı belli olan diziler… Ne yapacağı kolayca kestirilen karakterler… Heyecan ve merak uyandırmayan içerikler… Derken, tam anlamıyla aptal kutusuna dönüştürülen
İyi bir durumun gelişmesi halinde karşı tarafın söylediği en klişe sözlerden biridir, ‘Darısı başımıza’… Günlük yaşamdan şarkılara, sıkça yer bulan bu söz şimdilerde yaz dizisi olarak ekranlarımızda boy gösterdi. Ancak ne yazık ki uzun soluklu olacak güçte değildi ve beşinci bölümle final yapma kararı geliverdi.
Hiç kuşkusuz ilk bölümden itibaren izlediğim ve ‘Acaba bu iş nereye varacak’ diye birkaç bölüm beklemeyi tercih ettiğim yapımda Ozan Dolunay, Elif Doğan, Devrim Yakut, Açelya Topaloğlu, Özgür Karaman, Nergis Kumbasar, İbrahim Kendirci, Sevinç Erbulak ‘Darısı Başımıza’ dedirtmek için canla başla kolları sıvamışlardı. Yaz konseptine ters düşmeyecek türden bir şeyler sunmak için emeklerini ortaya koymuşlardı. Ama olmadı, olamadı.
Öncelikle belirtmek isterim ki, emeğe saygımız sonsuz. Lakin Show ekranından yansıyan bu tabloda beğeniyle karşılanıp ‘Darısı Başımıza’ dedirtecek özellikler tam anlamıyla mevcut muydu, diye izleyici namına sorgulamak da boynumuzun borcu.
Doğruyu söylemek gerekirse bu noktada gönül rahatlığıyla ‘Evet’ cevabını vermek hiç kolay değildi. Zira açılışını ilgi çekici biçimde yapıp devamını aynı tatta getiremeyen dizi, içeriği başta olmak üzere
Özel kanallarla girdiği dizi yarışında her sezon daha ileri hamleler gerçekleştiren ve büyük kitlelere hitap edebilen işleri ekrana taşımayı başaran… İzleyici zihinlerinde yer eden ‘Keşke özel kanalda yayınlansaydı, şansı daha çok olurdu’ yaklaşımını kırma yolunda hızlı adımlarla ilerleyerek popülerliğini artıran TRT 1, yaz sezonunu da boş geçmemeye kararlı görünmekte.
‘‘Ege’nin Hamsisi’’dizisiyle yaz ekranlarının rutinlerinden olan şiveli yapım boşluğunu doldurmaya niyetlenen kanalın uzun soluklu olması kuvvetle muhtemel draması da ‘Elimi Bırakma’ ismiyle çıkıyor karşımıza.
‘Hayat bazen kaybettiğin yerden başlar’sloganıyla dikkat çeken ‘Elimi Bırakma’nın gerek zengin kadrosuna, gerekse dram ağırlıklı içeriğine baktığımızda yaz dizisi özelliğinden hayli yukarıda olduğunu söyleyebiliriz rahatlıkla. Dolayısıyla fragmanlarıyla olumlu sinyaller vererek merak uyandıran yapım için ‘Yazdan kışa sarkabilecek iddialı bir rakip’ desek yeridir! ‘Elimi Bırakma’dan yansıyan tablo böylesine umut vericiyken dizinin genel görünümüyle ilgili ön değerlendirmede bulunalım dedik biz de. Hadi buyurun…
ELİMİ BIRAKMA’NIN ELİNİ GÜÇLENDİRENLER
‘Elimi Bırakma’nın uzun soluklu bir iş olma
Aniden bastıran yaz sıcakları gibi yaz dizileri de peş peşe ekrana çıkmaya başladı. Her ne kadar sinema filmleriyle yarışa tutuşan kanallarda geçmiş yıllar gibi bir yoğunluk yaşanmıyor olsa da yaz dizisi alışkanlığımızdan tamamen mahrum kalmıyoruz neticede. Ne var ki mahrumiyet çektirmemek adına, ekranda yerini alan her yapımın ilgiyle izlenme hususunda kayda değer olduğunu söylemek de mümkün değil. Mesela ‘Kalbimin Sultanı’ ve ‘Erkenci Kuş’… Bunlarla ilgili yaptığım değerlendirmelerde orijinal tat yaratamadıklarını enine boyuna ele aldım nitekim. Keşke daha kendileri gibi olabilselerdi…
Neyse… Bu yapımların özgünlükten uzak hallerini bir yana bırakıp diğer yenilere göz attığımızda, Show’da yerini alan ‘Meleklerin Aşkı’, üstünde durulmayı hak eden bir performansla çıkıyor karşımıza. Mevcut romantik komedilerin arasından sıyrılmayı başaran yapım bana göre yazın en orijinal dizisi konumunda… Tabii şimdilik! İleride nasıl bir kıvama bürüneceğini zamana bırakarak diziyi ele alacak olursak…
MELEKLERİN AŞKI’NDA ÇEKİCİ GELENLER…
Güldürüp eğlendirmenin yanı sıra düşündürücü detayları da ihmal etmeyen ‘Meleklerin Aşkı’, Total izleyicide reyting birincisi olarak başlattığı ekran
Ramazan süreci, seçim harareti derken ekranların 2018 yaz sezonu yalap şalap bir akışa bağlandı. Dünya Kupası’nın heyecanını fırsat bilen kanallar yeni dizileri izleyiciyle buluşturma konusunda ağırdan alırken çoğunlukla defalarca izlenmiş filmlerden medet ummaktalar. Dahası Kanal D’nin eski dizileri ısıtıp ısıtıp önümüze getirme formülünü de es geçmemek lazım. Hani sezon finallerinin ve bitişlerin kayda değer bir tablo yaratamadığı gerçeğini de hesaba katarsak, yaz başlangıcındaki bu boş vermişlik iyiden iyiye su yüzüne çıkıyor.
Öte yandan ekranlardaki tatsızlığın yaz boyu sürmeyeceği, ufaktan kıpırdanmalarla yeni sezona yol yapılacağı da muhakkak. Nitekim yeni dizi ve program tanıtımları bunun göstergesi. Kanallar bazında yaza hareket katacak yeni programlara bakacak olursak…
FOXTA ‘ACAYİP TİPLER’ RÜZGÂRI
Eğlence programları oldum olası izleyicinin ilgisini çekmiştir. Hele de içeriği ve sunucu performansıyla göz doldurmayı başarmışsa, en az diziler kadar hatta kimi zaman dizilerden de fazla reyting kapmak garantidir bu tür programlarla. İşte FOX kanalı da ‘Acayip Tipler’ diyerek şansını denemek istiyor yaz aylarında.
‘Bu formatta herkes acayip’ diyerek yola çıkan ve
Görmek kolay, önceden görmek zordur’ demiş Benjamin Franklin… Gerçekten de olacakları önceden görebilmek, bir iş hakkında önceden görüş bildirmek pek kolay değil. Her ne kadar çoğu zaman Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan kendini belli etse de, kimi durumlar hakkında doğru yorumlarda bulunamama ihtimali her daim mevcut. Zira bazı hallerde bizi sunulanlar işin cilalı kısmı olabiliyor ve yanıltıcı faktörler ön plana çıkartılabiliyor. Dolayısıyla işin içyüzüne erişildiğinde ancak gerçekler fark edilebiliyor.
Nitekim ekranda yer bulan yapımlar hakkında ön değerlendirmede bulunurken de aynı yanılma payı her halükarda geçerli. Bunun son örneğini ‘Kalbimin Sultanı’ dizisinde yaşadım nasıl ki!
Doğruya doğru… Tanıtımlarına bakıp değerlendirdiğim yapımın yaz dizisi olarak yıldızının parlayabileceği yönünde görüş bildirmiştim. Çünkü hem Türk-Rus işbirliğiyle ekrana taşınan işin kadrosu ilgi görebilecek türdeydi, hem de senaryonun tarihe olan düşkünlüğümüze farklı bir pencereden bakacağını düşünmüştüm. Ama ilk bölüm itibariyle yanıldığımı çok net gördüm. ‘Kalbimin Sultanı’ fena çaktı kısaca. Neden derseniz…
‘KRAL VE BEN’ OLMUŞ ‘KALBİMİN SULTANI’
Her şeyden önce fark yaratacağını
Her şeyin bir sonu var bu hayatta. Bundan kaçış yok. Öte yandan başlangıçların sonu olmasaydı gelişecek tekdüzelik bir anlam ifade eder miydi, o da ayrı. Zira uzun süren her şey zaman içinde başlangıçtaki heyecanını kaybedip sıradanlaşıyor. Nitekim ‘Bir şey sona ermek için başlamıştır. Serüven uzamaya gelmez. Ona anlam veren ölümdür yalnız’ demiş ünlü Fransız yazar-düşünür Jean Paul Sartre. Bu hakikatin diziler için de geçerli olduğu muhakkak.
Ne kadar iyi başlamış olursa olsun bir yapım gereğinden fazla uzatılırsa eski tadını kaybediyor çoğunlukla. Yani her senaryonun belli bir ömrü var. Hele de kısır bir öykü çerçevesiyle yola çıkılmışsa bu ömür daha da kısa oluyor ve insan ister istemez bunların bitişlerine seviniyor. Buna karşılık bazı işler de ekranda kalma potansiyelleri bulunduğu halde serüvenlerini uzatmaktan kaçınarak işi tadında bırakmak için noktayı koymayı tercih ediyorlar. Nasıl ki Star’ın kayda değer işlerinden olan ‘Fazilet Hanım ve Kızları’ da bu yolda güzel bir örnek.
Final kararına üzüldüğüm sayılı dizilerden biri olan ‘Fazilet Hanım ve Kızları’, bana göre çoklu karakter yapısıyla bir sezon daha ayakta kalabilecek güçteydi. Ancak görünen o ki, aldığı