DEĞERLİ okurlarım, CHP’nin tarihi kurultay’ı bitti. Parti Meclisi’ne seçilenler iyi idi - kötü idi, Kılıçdaroğlu’nun konuşması tatmin ediciydi - değildi bunları bilmiyorum. Ben sadece şunu biliyorum:
Yeni kadroları ile CHP, ya Türkiye’ye ikinci bir yaşam umudu verecek, ya da uzun yıllar muhalefetsiz bir iktidar ile demokrasinin eridiğine şahit olacağız. Ben olsam bir an önce, üç aydır hazırlanıyor diye söylenen CHP projeleri her ne iseler birer birer açıklardım! Bu günlük siyaset bu kadar!
* * *
Ben bu gün üç küçük insanlık hikayesi anlatacağım. İçinizi ferahlatamak için! Önemli olan da insanlık değil mi zaten!
“Bir gece vakit gece- yarısına doğru Alabama Otoyolunun kenarında duran bir zenci kadın gördüm.
Bardaktan boşanırca yağan yağmura rağmen, bozulan arabasının dışında
duruyor ve dikkati çekmeye çalışıyordu. geçen her arabaya el sallıyordu. Yanında durdum. 60’lı yıllarda bir beyazın bir zenciye,hem de Alabama’da, yardıma kalkışması pek olağan şeylerden değildi. Onu kente kadar götürdüm. Bir taksi durağına bıraktım. Ayrılırken ille de adresimi istedi, verdim. Bir hafta sonra, kapım çalındı. Muazzam bir konsol televizyon indiriyordu adamlar. Bir de not ekliydi,armağanda... “Geçen gece otoyolda bana yardımınıza teşekkür ederim. O korkunç yağmur sadece elbiselerimi değil, ruhumu da sırılsıklam etmişti.Kendime güvenimi yitirmek üzereydim, siz çıka geldiniz. Sizin sayenizde ölmekte olan kocamın yatağının baş ucuna zamanında ulaşmayı başardım. Biraz sonra son nefesini verdi. Tanrı bana yardım eden sizi ve başkalarına karşılık beklemeksizin yardım eden herkesi kutsasın...
En Iyi Dileklerimle, Bayan Nat King Cole.”
* * *
“Bir pastanın ‘üç paraya’ satıldığı dönemlerde 10 yaşında bir çocuk pastaneye girdi. Garson kız hemen koştu... Çocuk sordu: ‘Çikolatalı pasta kaç para ?’
- ‘50 Cent.’
Çocuk cebinden çıkardığı bozukları saydı. Bir daha sordu: ‘Peki, dondurma ne kadar?’
‘35 Cent.’ dedi garson kız, sabırsızlıkla.
Dükkanda yığınla müşteri vardı ve kız hepsine tek başına koşuşturuyordu. Bir çocukla daha ne kadar vakit geçirebilirdi ki... Çocuk parasını bir daha saydı ve
‘Bir dondurma alabilir miyim, lütfen ?’ dedi.
Kız dondurmayı getirdi. Fişi tabağın kenarına koydu ve öteki masaya koştu. Çocuk dondurmasını bitirdi. Fişi kasaya ödedi. Garson kız masayı temizlemek üzere geldiğinde, gözleri doldu birden..
Boş dondurma tabağının yanında çocuğun bıraktığı 15 Cent’lik bahşiş duruyordu..”
* * *
“Yıllar önce hastanede çalışırken, ağır hasta bir kız getirdiler. Tek yaşam şansı, beş yasındaki kardeşinden acil kan nakli idi. Küçük oğlan aynı hastalıktan mucizevi bir şekilde kurtulmuş ve kanında o hastalıgın mikroplarını yok eden antikorlar oluşmuştu.
Doktor durumu beş yaşındaki oğlana anlattı ve ablasına kan verip vermeyecegini sordu. Küçük çocuk bir an duraksadı. Sonra derin bir nefes aldı ve “Eğer kurtulacaksa, veririm kanımı” dedi. Kan nakli yapılırken, ablasının gözlerinin içine bakıyor ve gülümsüyordu. Kızın yanaklarına yeniden renk gelmeye başlamıştı, ama küçük çocuğun yüzü giderek soluyordu...Gülümsemesi de yok oldu. Titreyen bir sesle doktora sordu: “Hemen mi öleceğim ?”
Ufaklık, doktoru yanlış anlamıştı, ablasına vücudundaki bütün kanı verip, öleceğini düşünüyordu!”
* * *
Bu güzel fıkralar için değerli dostum Taner Orhunöz’e teşekkür ederim!