Ali Nail Kubalı

Ali Nail Kubalı

ankubali@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

PSİKİATRİ bilimi üst üste gelen önemli taravmaların ve belirsizliklerin, kişilerin akli dengelerini kaybetmeleri için en önemli dış etkenler olduğunu söylüyor. Özellikle “akli bozukluklarda (psikopatolojide) travma modeli” tezinin günümüzdeki öncüsü ve Ross Psikolojik Travma Enstitüsü’nün kurucusu Dr. Colin A. Ross bu tezin en ünlü savunucularından biri.
“Bu travma konusu nerden çıktı?” dediğinizi duyar gibiyim! Benim, sözü getirmek istediğim nokta şu: Acaba toplumlar da şiddetli travmalarla ve büyük belirsizliklerle karşı karşıya kaldıklarında aynen kişiler gibi dengelerini kaybederler mi?
Eğer kaybederler ise, ben uzunca bir süredir yaşadığımız; son yıllarda da geometrik olarak hızlanan travma ve belirsizliklerin bizi de böyle bir denge bozukluğunun eşiğine getirmiş olabileceğini düşünüyorum. Toplumumuzun son 40 yılına göz atalım!
Bakın değerli okurlarım, 70’li yıllarda çok kanlı bir sağ - sol terörü ve dövizsizlik ve yokluklarla savaşan bir Türkiye! Sonra 1980’de bir askeri darbe! 70’lerde başlayan ve 80’lerde ve 90’larda süren çok hızlı bir enflasyon! Arkasından sıcak paranın Türkiye’ye girmesi ve çıkmasının yarattığı belirsizlik ortamı. Sonucunda ortaya çıkan 1994, 1998, 2000, 2001 iç krizlerimiz. Ardından Global Mali Kriz!
İşsizlik, ücretlilerin büyük gelir payı kaybı, küçük sanayi ve diğer kobilerde iflaslar. Gelir farklılıklarının hızla artması. Döviz kurlarının giderek gerilemesi sonucunda dış rekabetle baş edemeyen, tekstil gibi, otomatif yan sanayii gibi birçok sanayi sektöründe büyük gerilemeler! Üretimlerini durdurmak, işçilerini çıkartmak zorunda kalan sanayi kuruluşlarımızın yerini Uzakdoğu’nun kur politikaları ile desteklenen sübvansiyonlu ürünlerinin alması. İşsiz türk işçileri karşısında bize ihracat yapan ülkelerde istihdam yaratılması!
Son yıllarda ortaya çıkan ve kimi hangi sebeple vurduğu belli olmayan “Ergenekon” davaları. Ülkenin en güven veren kişi ve kurumlarının, pek çok zaman çok haksız yere en ağır bir biçimde eleştirilmesi ve yıpratılması. Yıpratılan kurumlar arasında bu ülkenin en saygın kuruluşları olan Silahlı kuvvetlerin, ve Anayasa Mahkemesi, Yargıtay gibi vatandaşın kendi güvenliği için son sığınak noktası olarak gördüğü kuruluşların bulunması!
Atatürk ilkeleri, Laiklik, Yurtseverlik, Milliyetçilik, gibi ülke bütünlüğünü koruyan kavramların yıpratılması. Üniversitelerin ve YÖK’ün himayesinde üniversiteler ve devlet kurumları için seçim yapan ÖSYM’de büyük dejenerasyon.
PKK sorununun hızla etnik gruplar arasında karşılıklı güvensizliğe, hatta nefret’e dönüşme noktasına ulaşarak bir sosyo politik sorun haline dönüşmesi. Ülkenin bölünebileceği endişesinin yaygınlaşması. Nihayet terör örgütü ve onun elebaşısı olanlarla endirekt yollardan da olsa görüşülüyor olduğu inancının yaygınlaşması. İçişleri Bakanı, Mit Başkanı, Başbakan Yardımcısı, Kuzey Irak Özerk Yönetimi, Irak Amerikan Kuvvetleri Komutanlığı, ABD Dışişleri Bakanlığı arsında karşılıklı ziyaretler ve hareketlenme. “Herşeyi ‘Halkıma’ götüreceğim!” diyenlerin bütün bu gelişmelerden Türk Halkına hiç bir bilgi vermemesi.
Ve en son Hanefi Avcı’nın, Türkiye’de bazı bürokrat ve polisleri ve bir kısım savcılar ile hakimler kapsayan ciddi bir Fethullah Gülen cemaatı örgütlenmesi olduğu iddiası. Sonuçta Hanefi Avcı’nın kimseyi inandırmayan iddialarla tutuklanması.
Biri millete güven verecek birşeyler açıklamalı, değerli okurlarım! Aksi taktirde hapimiz “travmatik psikopatoloji” denekleri haline geliyoruz!...