SICAK paranın ülkeye girmeye başladığı 1990’ların başından beri ilk defa bir devlet yetkilisi nihayet şu sözleri sarf etti: “Türkiye’ye giren sermayede şu anda maalesef sıcak para ağırlıklı bir yapı var.”
Devlet Bakanı Babacan bir gün Türkiye’nin ekonomik tarihi yazıldığında, “Türkiye’yi 20 yıl pençesinde kıvrandıran, 1994, 1998, 2000, 2001 ve 2008 krizlerini yaratarak ülke sanayileşmesini durduran sıcak para hastalığını 40 yıllık bir gecikme ile 25 Eylül 2010’da ilk teşhis eden Bakan!” olarak ‘buruk bir biçimde’ tarihe geçecek.
Taa 1960’lardan beri tanısı konmuş bir hastalıktır bu sıcak para. Bir ülkeye aniden büyük miktarlarda giren dövizin o ülkede döviz kurlarını tepe takla getirerek ülkenin rekabet gücünü yok ettiği ilk olarak Hollanda da farkedildi. Hollanda kuzey denizinde ‘60’lı yıllarda doğal gaz ve petrol buldu. Ülkeye giren döviz o zamanki Hollanda parası olan Florin’i aşırı değerlendirdi. Hollanda ithalatla rekabet edemez ve sanayi ürünlerini üretemez ve ihraç edemez hale geldi. Sonunda, tamamı kendi paraları, borç veya emanet para olmamasına rağmen, bu hızlı döviz girişinin ülke ekonomisine verdiği tahribat görüldü. Önlemleri alındı. Bu hastalık da dünya ekonomi literatürüne Hollanda Hastalığı, “Duch Disease” olarak geçti.
Biz ise bu hastalığı geçtiğimiz Cumartesi günü 40 - 50 yıl kadar gecikmeli olarak teşhis ettik. Bizde nice Merkez Bankası Guvernörü, döviz yerlerde sürünür, Türk lirası gereğinden çok fazla değerlenir, dış ticaret açığı, işsizlik “arş -ı ala” ya fırlarken, biz bunları eleştirdiğimizde, “Dünyada parasını değerli tuttuğu için eleştirilen ilk Merkez Bankası Guvernörü benim!” diye dalga geçebilmiştir. Ülkemize giren bu sıcak paranın sanayimizi nasıl tahrip ettiğini, görememiş, görmezlikten gelmişizdir.
Benim bu konuya ilk dikkat çekmem Petkim Yönetim Kurulu Başkanı olduğum 1989 yılıdır. Henüz Türkiye’de döviz giriş çıkışları serbest bırakılmamış ama eli kulağındadır. 25 Ekim 1989’da İstanbul Sanayi Odası’nda yapılan bir panelde şunları söylemiştim:
“Dünya ekonomik arenasında 1970’li yıllardan beri ortaya çıkan bir seri önemli gelişme iktisadi parametrelerin milli hükümetlerin politikaları ile kontrol edilebilir, hatta tahmin edilebilir olmaktan çıkartı. Bu belirsizliklerin odak noktasında Dünya para sistemi ve uluslararası döviz kurları bulunmaktadır.
Dünya para sistemi ile ilgili belirsizliğin birinci önemli sebebi petrol krizi (OPEC Krizinden söz ediyorum), bu kriz dolayısı ile Petrol ülkelerine verilen dış ticaret açığı ve bu açığın yarattığı petro dolarlardır. Bu gün Dünya Döviz alışverişinin yaklaşık yüzde 90’ının ekonomik gelişmelerle, yani mal ve hizmet mübadelesi ile alakası yoktur. Döviz kurlarında belirleyici faktör psikolojik davranışlara açık, paniklerden etkilenebilen spekülatif alım satımlardır. Bu spekülatif likidite hiç bir merkez bankasının kontrol edemiyeceği çok büyük bir belirsizlik etkenidir.....
Tarih 1900’lü yılların son çeyreğini değerlendirirken, bu yıllarda dünya’nın çabasının önemli bir bölümünü bu belirsizlikleri önlemek için sarfettiğini ve umalım ki bunu başardıklarını yazacaktır.” (Bkz. İstanbul Sanayi Odası Dergisi, 22 Kasım 1989, S.25)
Ne yazık ki, değerli okurlarım, ne dünya ülkeleri bunu başardılar, ne de biz 25 Eylül 2010’da Babacan’a gelene kadar bunun farkına vardık!