CHP’deki değişime kısaca değinmekle yetineceğim. Maalesef, bence Türk siyasetinin ve demokrasisinin bu en ciddi konusu, medyamızda herkesin bir köşesinden çekip sakız gibi yaydığı bir magazin olgusu haline getirildi. Halbuki bütün demokrasiler gibi Türkiye’nin de, toplumun gözünde iktidar alternatifi olduğuna ciddi biçimde inandığı bir muhalefet partisine gereksinmesi wvardır. Böyle bir muhalefet partisinin bulunmaması demokrasimiz, insan hakları ve özgürlüklerimiz için hangi hükümet başta olursa olsun, en büyük tehlikedir. CHP şimdi bu yeni kadroları ile böyle bir ihtiyaca cevap vermeye hazırlanmaktadır. Bu hepimiz için iyi olacaktır.
Ben İzmirlilerin yakından tanıdığı, CHP’nin en başarılı il başkanlarından biri olan Alaattin Yüksel’in partinin Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olmasını da CHP açısından parti içi demokrasinin ve halka hizmetin önemli bir teminatı olarak görüyorum. CHP’nin bu çalkantılı dönemi süratle geri bırakarak projelerini açıklayıp uygulamaya geçmesini diliyorum.
* * *
Değerli okurlarım, eğer ekonomisini kalıcı bir biçimde düzlüğe çıkarmak istiyorsa Türkiye bu “düşük kur, pahalı TL” sorununu çözmek zorundadır! Türk Lirası’nın pahalı olması ile övünen politikacılar kervanına son zamanlarda Başbakan Erdoğan da katıldı. Ancak bu yaklaşım doğru değildir. Dünyada ülkeler paralarını ucuz tutmak için çaba harcarlar. Bunun en açık örneği Çin’dir. Çin AB’den, Amerika’dan, Dünya Ticaret Örgütü’nden, OECD’den gelen bütün baskılara karşın parasının değerlenmesini önlemek için büyük çaba harcamaktadır.
Bir ülkenin parasının pahalı olması demek, o ülkenin ürettiği tüm mal ve hizmetlerin döviz olarak bedellerinin de pahalı olması demektir. Bu durumda o ülke hem ihracatta rekabet gücünü kaybeder hem de ithal ürünler iç piyasayı işgal eder. Bugün Türkiye’de olan da budur. Türkiye son üç aydır ihracatı ile kazandığı döviz ile, ithalat için harcadığı dövizin %60’ını bile karşılayamamaktadır. Temmuz-Ağustos-Eylül aylarında ihracatın ithalatı karşılama oranı sırası ile, %59.7-%55.4-%57.2 olmuştur. Bunun en önemli nedeni ülkeye girmekte olan sıcak paranın döviz arzını artırarak kurların düşük kalmasına, yani TL’nin pahalılaşmasına neden olmasıdır.
Bundan önce yaşadığımız, 1994, 1998 ve 2000/2001 krizlerinin tamamında ihracatın ithalatı karşılama oranı %60’ın altına düşmüş, sıcak para Türkiye’nin dövizsiz kalacağından ürkerek ülkeyi terk etmiş ve krizi tetiklemiştir. 1993’te karşılama oranı %52.1’e inmiş 1994 krizi patlamış, 1996-97’de gene %54.1 ve 58.7’ye inmiş 98 krizi patlamış, 2000’de %51’e inmiş 2000/2001 krizi patlamış.
Bu gün aynı tehlikeli çizgi üzerindeyiz. Türkiye’de yeni bir krizin çıkmıyor olması, “korunaklı liman” denilen gelişmiş ülkelerin de global kriz nedeni ile şimdilik güvenli bir ekonomik ortama sahip olmamalarıdır. Ancak bu ülkeler toparlanmaya başlayınca ne olur? Bu spekülatif para ne zaman panikler? Bu yaşanmaması gereken ciddi bir risktir.
Ülkemizi yönetenler bu “sıcak para ucuz döviz pahalı TL” sarmalını çözmek için ne zaman kafa yormaya başlatacaklar, merak ediyorum.